YARATAN’IN EMANETİ
Toplum olarak gelecek nesli yetiştirme adına, bu gidişimiz nereye?
Bir insan iyiliğe, doğruya meyilli olarak Yaratan’ın bahşettiği İslâm fıtratı üzerine dünyaya gelir. Fakat bu gerçek; insanı iyiyi, güzeli, doğruyu bilerek doğduğu anlamına kesinlikle gelmez.
Vicdana hitap etmediği için sadece kısa süreli etkisi olan, bizi rahatlatan yollara başvuran biz insanlar, hep hatalar koleksiyonu yapmanın peşindeyiz. Hâlbuki davranış olmadan nasihat etmenin hiçbir kimseye faydasının olmadığı bilgisine sahip olduğumuz halde yapmaya devam etmekteyiz.
İnsanoğlu için güzel bir terbiye, pek çok güzelliğe kapı açar. Sorulduğunda bütün anne ve babalar çocuklarını en iyi şekilde terbiye etmeyi arzu ettiklerini ifade ederler. Güzel terbiye edilmiş bir çocuk, topluma, çevresine, ailesine ve kendisine yararlı olacaktır. Salih bir evlat yetiştiren ebeveynlerin Yaratan katında amel defteri hiç kapanmayacaktır. Yaratan’ın elçisi, ebeveynin evladına bırakacağı en güzel hediyenin onu güzel terbiye etmesi olduğunu bildirmiştir.
Yaratan’ın emaneti çocuklarımız için iyilik adına o kadar hatalar yapıyoruz ki, saymakla bitiremeyiz. Farkında olmadan çocuğumuza gösterdiğimiz sınırsız hoşgörü, onu şımarttığına çoğu zaman şahit oluruz. Ve o sınırsız hoşgörü; çocuğun değerleri, toplum içinde ortak yaşama kaidelerini öğrenmesine, sorumluluk sahibi bir insan olmasına mani olmaktadır. Çoğu zaman bilinç ötesi olarak çocuklarımızla birlikte TV ekranlarında yaralı-ölümlü trafik kazalarını, savaş, bombalama gibi insanlık ötesi görüntüleri izleriz ve zamanla da ailecek hiçbir şey olmamış gibi alışkanlıkla izleme faaliyetimiz devam eder ve zamanla duyarsızlığımız zirve yapar. Ve sonra hayatın gerçekleri karşısında duyarsızlaştırılan bir nesille karşı karşıya kalırız. Cinayet, ölüm, şiddet, yaralanma gibi çok kritik zamanlarda yardım etmenin ikinci plana itildiği bir zamanda, gençlerin ellerinde lüks cep telefonlarla kayıt/fotoğraf almaya çalışan bir nesil... Asımın neslinden uzak bir nesil…
Karşılaştığımız problemi çözmeye gücümüz yetersiz geldiğinde, içinden çıkamadığımızda çoğu zaman şiddet ve türevlerine başvurarak halletmeye çalışırız. Şiddet, hiçbir şekilde eğitim aracı olamamıştır. Hâlbuki şiddet aslında, bizim öfkemizin, hırsımızın, yetersizliğimizin, başarısızlığımızın, sabırsızlığımızın, acizliğimizin, çocuğun ruh dünyasını tanımayışımızın, çocukla doğru ve etkili bir iletişim kurmadaki beceriksizliğimizin bir neticesidir.
Küçük bir çocuk için, çoğu zaman doğruyu/ideali öğrenmenin yolu hata yapmaktır. Çocuk elbette hatalar yaparak, deneyerek, yanılarak doğru yolu öğrenecektir. Hata yapan çocuk karşısında sergilenen doğru davranışlar, çocuğun daha büyük hatalar yapmasının önünü alır. Hatalar karşısında çocuğu suçlamak yerine, yaptığı hatalı davranışın sebebini araştırmasına, anlamasına fırsat vermek daha faydalı olacaktır. Çocuk, yaşamının her karesinde,karşısında iyi örneklere şahit oldukça ve kendisine sabırla muamele edildiğini gördükçe, doğru davranışları daha rahat öğrenip, benimseyecektir.
Çocukta doğru davranışlar görülmediğinde ya da söylenileni yapmadığında; çocuğu tehdit etme, azarlama, küçük düşürme, suçlayıcı ve kızgınlık ifade edici sözler ve davranışlar sergileme, onunla alay etme, ona kötü lakaplar takma, bağırıp çağırma, korkutma, hakaret etme, bulunduğu ortamda ona karşı terör havası estirme, çocuğun yanında aile bireylerinden birine şiddet uygulama gibi olumsuz durumlar yaşatmak hem insanlık adına hem de gelecek adına son derece vahim bir tablodur. Çok sert cezaların bile bir süre sonra çocuk üzerinde alışkanlık yaptığı ve hiçbir şekilde olumlu bir etkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Bu tür manzaralar çocuğa doğruları öğretmediği gibi çözüm de değildir. Tam tersine çocuğun öz saygısını, özgüvenini kaybedeceğine, psikolojik sorunlar yaşayabileceğine ve onun da çevresine şiddet uygulamaya başlamasına yol açacaktır.
Bugün toplumumuzda şiddet uygulayan insanların çoğu, küçük yaşlarda şiddete tanık olarak büyümüşlerdir ve farkında olmadan da şiddeti öğrenmişlerdir. Bu kişiler alışkanlıklarından ötürü, yaşamlarında şiddet uygulamayan birilerini gördükleri zaman onları zayıf diye nitelendirirler, küçümserler.
Ne mutlu Yaratan'ın emaneti olan çocukları yetiştirmede, hoşgörü abidesi ve eğitim uzmanı Yaratan'ın elçisini örnek alanlara...
***…gülmece/güldürmece…***
Adamın biri Amerika’ya gitmek istemiş...
Ama İngilizce bilmiyormuş. İngilizce bilen bir arkadaşının yanına gitmiş. Arkadaşı ne kadar anlatsa da adam anlamıyormuş. En sonun da arkadaşı ona demiş ki: ‘Önüne kim gelse "yes" diyecesin.’ diye tembihlemiş. Neyse adam Amerika’ya gitmiş. Adam alış veriş yapmak istemiş. Yanlışlıkla çete mahallesine gelmiş. Piskopatın biri, adamın yanına gelmiş. Amerikalı adam ona İngilizce’yle ‘Seni döveyim mi?’ demiş ahpap...
Adamda "yes" demiş adamı bi güzel yumuşatmışlar
Neyse adam Türkiye’ye geri dönmüş. Arkadaşının yanına gitmiş. Arkadaşı bu seferde önüne kim gelse "no" diyeceksin’ diye tembihlemiş. Yine tutmuş Amerika’nın yolunu. Yine o pasaja gelmiş. Bu seferde aynı adam İngilizce’yle şöyle demiş "Sen yeterince daya yemedin mi ahpap?" Bu sefer de adam "no" demiş. İyicene dayak yemiş ve Türkiye’ye dönmüş adam o günden sonra başka bir şehre bile gitmemiş…
***
‘İyi yapabildiği halde yapmayan insan suç işlemiş olur.’ (Pestaloozzı)
‘En büyük cezaevi, taş duvarların ve demir parmaklıkların arkası değil, insanın kafasının içidir.’ (Lovelce)
***