Yıl 2000. Üniversite öğrencisiyiz. Hangi ders olduğunu hatırlamıyorum ama bir hocamız derse gelir gelmez, arkadaşlar konumuzla ilgili güzel bir konferans var. Fen edebiyat fakültesinde. Şimdi oraya gidelim. Bu günkü dersimiz bu, dedi.
Kalktık hep beraber sınıftan çıktık. Sınıfımız otuz kişilik. Yirmi dört erkek, altı kız öğrenci var. Kızların dördü başörtülü. Derslere kavga dövüş girmeye çalışıyorlar. Derse gelen her hoca önlerine bir kâğıt koyuyor; ya şunu imzalayın ya başınızı açın ya da sınıftan çıkın, diye tutturuyorlar. Kızlar da bazen sınıftan çıkıyor, bazen kâğıdı imzalıyor bazen ağlayıp sızlıyorlar. Bir karmaşadır sürüp gidiyor.
Biz de ara sıra eylemlere katıyoruz, başörtüsüne özgürlük, diye. Öyle yakıp yıkmak yok. Meydanda oturuyoruz. Çevik kuvvet etrafımızı sarıyor. Bir iki saat sonra herkes dağılıp gidiyor.
Anlayacağınız üniversitede eğitim öğretim, bilim hak getire. Yönetimin işi gücü başörtüsü takan kızlar. Hakaretin, haksızlığın, hukuksuzluğun bini bir para.
Lafı uzatmayayım, otuz arkadaş fen edebiyat fakültesinin konferans salonuna geldik. Kapıda güvenlik görevlileri var. Sadece başörtülüler kontrol ediliyor. O anda içeriye bomba soksanız önemi yok. Ama başörtülü kızların içeri girmesi yasak.
Bazı arkadaşlarımız içeri girdi. Biz birkaç kişi ise başörtülü arkadaşlarımıza destek için kapıda kalıp görevliler ile tartışmaya başladık.
Yapmayın, etmeyin dememiz elbette işe yaramıyor. Biz emir kuluyuz, diye kestirip atıyorlar. O zamanlar Allah'ın kulu olmak zor tabii...
Artık alışmıştık, bir süre cebelleşiyor, sonra da bırakıp gidiyorduk. Bu sefer de öyle oldu. Oldu olmasına ama hayatım boyunca unutamayacağım bir olaya tanıklık ettim.
Bir hanımefendi, son derece kibar bir şekilde, bizim güvenlik elemanları ile tutuştuğumuz kavgayı kesti. Süs köpeğinin ipini çekiştire çekiştire, müsaade eder misiniz, diye ricada bulundu. Yolu açmamızı istedi.
Az önce bizimle bir cengâver gibi mücadele eden görevli, hemen iki büklüm oldu. Buyurun efendim, hoş geldiniz dedikten ve hanımefendi gittikten sonra tekrar canavara dönüşerek işine devam etti.
Biz de Allah'tan bulun, diyerek çekip gittik.
Düşünebiliyor musunuz, bir köpeğin bile girebildiği konferans salonuna bir başörtülü kız giremiyordu.
Tarihte buna benzer zulümler olmuştur. Kim bilir belki daha olacaktır da... Ama bunu gibisi ne görüldü ne duyuldu.
Amerika'daki zencilerin bile bu derce aşağılandığını tahmin etmiyorum. Onlar için kapılara "köpekler ve zenciler giremez" yazıyordu. Bizde ise "köpekler girer ama başörtülüler giremez"di.
***
Şimdi değerli dostlarım; bazı arkadaşlarım, akrabalarım neden Cumhurbaşkanımıza bu kadar koşulsuz destek verdiğimi soruyorlar. Hiç mi hatası yok, diye de ekliyorlar. Bazıları yalakalık yaptığımı ima ederken; bazıları da samimiyetime inanarak, aman dikkat et, sonra o gidince başın belaya girmesin, diye uyarıyorlar.
Evet, koşulsuz destek verdiğim doğrudur. Elbette ki o da bir insandır. Çevresindekiler de öyle. Hataları olabilir tabii. Ben bir vatandaşım, siyasetçi değilim. Her seçimde gider oyumu kullanırım. Particilik yapmam. Bu ülkeye adaletle hizmet edeceğine inandığım adaya oy veririm.
Yalakalık yapmıyorum, çünkü kendi hakkımla, sınava girerek ve torpil olmadan kazandığım görevim dışında herhangi bir yöneticilik görevim yok. Teklif edilmesine rağmen istemiyorum. Bir çıkarım asla yok, çok şükür. Mal varlığım ise bellidir. En başta da yoktu. Şimdi de yok.
Yirmi sekiz Şubat'ta Erdoğan hapse girdiğinde ona destek için yaptığım tek kişilik komik eylemler yüzünden kaç defa karakola çekildim. Kayıtları vardır muhtemelen. Tutmuşlarsa tabii. Yani zor zamanda da yanında durdum. Şimdi de iktidarı boyunca belki de en zor zamanı olan bu günlerde yine onu destekliyorum. Bu mudur yalakalık?
Başımın belaya girmesine gelince, ben siyaset yapmıyorum. Parti tutmuyorum. Sadece bir vatandaş olarak seçme hakkımı kullanıyorum. Ve o tercihimi de Erdoğan'dan yana kullanıyorum. Bir anlamda değerlerimi ve inancımı önemseyen, en azından saygı gösteren bir insanı destekliyorum.
Neden mi? Yukarıda anlattığım olay var ya... Başörtülülerin köpeklerden aşağı olmadığını gösterdiği için. Şehit analarının sırf başörtülü diye askerî alandan dışarı atılıp şehit yavrusunun tabutuna bir kere olsun sarılmasına izin verilmemesi zulmüne son verdiği için...
Benim tek gerekçem bu.
Elbette ki bu ülkenin tarihinde yapılmadığı kadar büyük hizmetler yaptı. Ama benim için bu yeterli.
Başta anlattığım olay benim için büyük bir travmadır. Çünkü o kızlardan biri de benim eşim. Ondan sonra da yıllarca bu zulme maruz kaldı. Kızlarım başörtülü oldukları için Çanakkale Şehitlerini Anma Programı’ndan atılmak istendiler. Hem de 2013 yılında. Yine kavga dövüş orada durabildik.
Bana torbayla altın vereceklerini, ülkemizi Avrupa'nın en zengin ülkesi yapacaklarını bilsem, o zulmü yapanlara asla destek vermem. Bir de terör örgütlerine...
Onların karşısında kim varsa ona destek veririm. Erdoğan olduğu sürece de ona...
Benim prensiplerim belli: vatan, millet, ümmet, devlet...
Bu ölçüler içerisinde insan haklarına ve adalet ilkelerine uyan herkese eyvallah derim. Milletin iradesine sonsuz saygı duyarım.
Mesele budur...
Peki, nereden çıktı bu yazı diyorsanız...
Son günlerde yine bitleri kanlanan bazıları, tekrar başörtüsü zulmünü geri getirme naraları atmaya başladı da ondan. Köpeklerle aynı konferans salonuna girme hakkı olan Metin Uca ve Barış Yarkadaş gibiler işte...
Düşünsenize, daha ellerinde güç yokken bile insanları başörtülü diye dışlayan, ötekileştiren bu bölücü, hain zihniyet utanmadan Erdoğan'a diktatör diyor.
Hâlbuki benim istediğim sadece eşitlik, adalet, hak, özgürlük. Yani köpeklerle aynı konferans salonuna girme hakkı… Onlar daha iktidara gelmeden, tekrar bu hakkımı elimden alacaklarını haykırıyorlar.
Bir yandan bu tehdit, öte yandan bana bu özgürlüğü sağlayan Erdoğan. Üstelik onların bu temel haklarını da asla gasp etmeyen Erdoğan. Buyurun kendinizi benim yerime koyun. Siz olsanız ne yaparsınız?
Allah cümlemize feraset ve basiret versin.
Selâm ve muhabbetle efendim...
İzzet Irmak
Şatır satır okudum. Yaşadıklarinizdan sadece bir bölüm ünü yazdığınızı biliyorum. Rabbim o karanlık günlere geri döndürmesin. Yazınızdan dolayı yürekten kutluyorum kıymetli hocam. Selamlar olsun.