***
Mübarek ayın yarısını geçtik. Biz küçükken, oruç tutmaya heveslendiğimizde, büyüklerimiz bizim zorlanacağımızı bildikleri için, bize farklı çözüm yolları bulmaya çalışırlardı. Orucun ilk günü, ortası ve son gününü tutan, tüm ayı tutmuş olur, derlerdi. Hissederdik bunda bir kurnazlık olduğunu ama işimize geldiği için de inanırdık.
Bu iyi niyetli yaklaşım, zamanla bazı büyükler tarafından da benimsendi ve yıllarca televizyon programlarında en çok sorulan sorulardan oldu. Bu konuyla ilgili en son mizahı bir arkadaşım yaptı geçenlerde: “Ramazan geldi. İlk on beş günü ile son on beş günü tutan hepsini tutmuş sayılır.” dedi ve olaya son noktayı koydu.
Ramazan ayı aslında fırsat ayıdır. Eğer dikkat edersek, bize bir disiplin kazandırır. Bazı istek ve arzularımıza gem vurmayı; ötelemeyi ve belli bir düzen içinde planlama yapmayı öğretir.
İçinde bulunduğumuz bu koronalı günleri de bu açıdan değerlendirmek lazım. Her ne kadar bir illet olsa da korona süreci de bir tür oruç değil midir? Pek çok özgürlüğümüze kısıtlama getirmek zorunda kaldık sonuçta.
Bu durumda kendimize bazı sorular sormamız lazım:
Bu süreci nasıl değerlendiriyoruz?
Gerekli dersleri alıyor muyuz?
Sahip olduğumuz hayatın, tabiatın, havanın, suyun değerini daha iyi anladık mı?
Dostlarımızla, arkadaşlarımızla, öğretmenlerimizle, öğrencilerimizle birlikte olmanın ve hayatın bir kısmını onlarla paylaşmanın güzelliğini fark ettik mi?
Anne babamızın, kardeşlerimizin, akrabalarımızın varlığının bizim için ne kadar değerli olduğunu idrak edebildik mi?
Yaşadığımız mahallede veya şehirde arka planda çalışan sağlıkçıların, öğretmenlerin, vefa destek guruplarının, askerlerin, polislerin, çöpçülerin, elektrikçilerin, sucuların, fırıncıların ve daha nice asıl kahramanların kıymetini anlayabildik mi?
Sorular, sorular, sorular…
Eğer bu sorulara cevabınız hayır ise, bu yazının devamını okumanıza gerek yok. Eğer çoğuna evet diyorsanız o zaman başka bir soru üzerinden devam edelim:
Peki, bu süreci nasıl fırsata çevirebiliriz?
Evet, aslında istersek bu süreci hem kendimiz hem de sevdiklerimiz için fırsata çevirebiliriz. Evde oturmak zorunda kaldığımızı düşünüp bunalıma girmektense bir plan dâhilinde hareket ederek ve kendimize hedefler koyarak bir yol haritası belirleyebiliriz.
Bu süreçte bunu yapabilirsek, bundan sonraki hayatımıza da tatbik ederek, hedeflerimize ulaşmak için önemli bir kazanım sahibi olmuş oluruz.
Öncelikle planlarımız “almak, edinmek, öğrenmek” üzerine olmalı. Ama bununla sınırlı kalmak, kazandıklarımızı kaybettirebilir. Hemen ardından “vermek, paylaşmak, öğretmek” kavramlarını devreye sokmalıyız.
Bir anlamda küfemiz dolarken, aynı zamanda boşalmalı ve bir devridaim yaşanmalı ki hayatımız hep taze kalsın. Dünyanın sistemi, vücudumuzun sistemi, uzayın sistemi hem bu hesap üzerine değil midir?
Mesela ağaçlar bir yandan karbondioksit alırken, öte yandan da oksijen verirler. Bu döngü bütün varlıklarda var.
Biz de bu kurala uyarsak; kendimizi hem sürekli geliştirir hem de öğrendiklerimizi birbirimize aktararak genç, dinamik kalmış oluruz.
Mutlaka bir hedefimiz vardır, değil mi? Öyleyse o hedefe ulaşmak için bir planımız da olmalı. Esnek olması çok önemlidir planlarımızın. Katı olursa bir süre sonra bıkar ve her şeyden vazgeçebiliriz.
Mesela şöyle bir plan yapsak:
Her gün yaklaşık yüz soru çözeceğim, yirmi sayfa kitap okuyacağım, ilgi alanım ile ilgili en az bir video izleyeceğim, imkân varsa internet üzerinden arkadaşlarımla öğrendiklerimi paylaşıp onların öğrendiklerinden de istifade edeceğim vs… herkes kendi ihtiyaçlarına göre ve esnek bir plan yapmalıdır.
Bu plan içinde mutlaka hobilerimize de bol bol vakit ayrılmalıdır. Sevdiğimiz müzikleri dinlemek, hoşumuza giden bir filmi izlemek, sosyal medya gruplarında, abartmadan, takılmak gibi…
En önemlisi de bir seyir ve not defterimiz olsun. Yapacaklarımızı yazalım; yaptıkça, üzerini yok etmeyecek şekilde, çizelim. O sayfaları atmayalım. Arada bir dönüp neleri yapıp neleri yapmadığımızı kontrol edelim.
Bunlar oldukça derin ve üzerinde detaylıca durulması gereken meseleler. Laf da yazı da uzadı.
Özetle; yaklaşık iki aydır evdeyiz ve ramazan ayının da yarısındayız. Kendimizi şöyle bir hesaba çekelim. Bu süreci nasıl değerlendirdik? Ne planlar yaptık? Hangileri gerçekleşti, hangileri kaldı? Hiçbir şey yapmadıysak asla geç değil. Hemen, bu yazıyı okuduktan sonra, başlayabiliriz.
Çok sevdiğim bir laf vardır: Seni öldürmeyen darbe, güçlendirir!
Korona darbesinden güçlü çıkmaya var mıyız? Kendimiz için, ülkemiz için, insanlık için var mıyız?
Hadi, daha ne duruyoruz?
***
İzzet Irmak
#ramazangünlüğü www.izzetirmak.com