Geçenlerde, halı sahada top oynuyorduk öğrencilerle. Heyecanlı heyecanlı koştururken, birden, hepsi oturduğu yere çömelip sessizce beklemeye başladı. Bir ben ayakta kalınca merak ettim. Ne oluyor diye sordum. Hocam, ezan okunuyor, siz de oturun, sonra devam ederiz, dediler. Dikkat edince, uzaktan ezan sesini duydum. Oturdum, yatsı ezanı aheste aheste okundu. Sonra oynamaya devam ettik.
Evde, özellikle akşam ise, bazen kanepeye uzanıyorum. Birden televizyon kapanıyor. Bu sefer anlıyorum, ezan okunuyor. Bununla kalmıyor yalnız. Hanım ve çocuklar hep birden uyarmaya başlıyorlar. Kalk otur, ezanı yatarak dinleme, diye.
Deniz kenarında bir ilçemizde görev yapıyordum. Camiye giden pek azdı. Özellikle yaz aylarında nasıl olur bilirsiniz. Dışarıdan tatile gelenler, eğlenceler, alkol tüketimi... Ne zaman akşam veya yatsı namazında camiye gitsem, özellikle hafta sonları, caminin bitişiğindeki alandan yükselen müzik sesi duvarları titretiyordu. Hatta namazda imamın sesini duymak neredeyse imkânsız oluyordu. Ama ezan okundu mu ses kesilir. Etraftan çıt çıkmazdı. Ezan bitene kadar…
Öğrencilik yıllarımda, Van'da, gece vakti belli bir sokaktan eve gidiyordum. Kış vakti, “âlemcilerin” takıldığı metruk yapılarla dolu sokaklar. Bir seferinde tam yatsı ezanı okunurken geçiyordum ve garip bir olaya şahit oldum: Karın üstüne sofrası kurmuş âlem yapanlar, ellerindekini bırakıp ezanı dinlemeye başladılar. Birbirilerini uyarıyorlardı üstelik saygılı ol, diye. Hatta içlerinden biri, elini kulağına götürüp, sarhoş sarhoş ezan okumaya başladı. Hayret ettim. Dikkatimi çeken de bu olmuştu sanırım.
Bir öğrencimin dedesi vefat etmişti. Taziyesine gitmek istedim. Kendisine sorunca, taziye Cem evinde, dedi. O zamana kadar bilmiyordum tabi çocuğun Alevi olduğunu. O, gitmekten vazgeçeceğimi düşünerek söyledi belki de özellikle Cem evi, diye. Böyle bir ayrım yapmam söz konusu olamazdı. Tamam dersten sonra gidelim, deyince gözleri parladı çocuğun. Hâlâ gözümün önünde. Gittik. İnsanlar oturmuş sohbet ediyorlar. Klasik taziye yeri. Birden ikindi ezanı okunmaya başladı. Çay bardakları bırakıldı. Ayakta olanlar oturdu. Birçoğu elini göğsüne koyarak ezan bitene kadar bekledi. Sonra aynen devam.
Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, ezan sesini duyunca müzikler kısılır. Saygıyla dinlenir ezan. Hele ben doğuda görev yaparken çok gördüm; ezan okundu mu bunlara ek olarak, "Aziz Allah" diye eller yüzlere sürülür, huşû ile dinlenirdi.
Kısacası ayığından sarhoşuna, oturanından koşanına, sağcısından solcusuna, namaz kılanından kılmayanına, kadınından erkeğine, çoluğundan çocuğuna... Hangi mezhep, siyasi görüş, ideolojik yapı içerisinde olursa olsun, bu millet ezana özel bir saygı gösterir.
Çünkü o, “bayrak” gibi bir varlık sembolümüzdür. Ezan, Kur’an, bayrak, vatan üzerine etmez miyiz en büyük yeminleri...
Bu ülke işgal edildiğinde, kurtuluş savaşında, ezanlar ve dualar eşliğinde yürümedik mi? 15 Temmuz ihanet saldırısında ezan ve sala ile inmedik mi sokaklara.
Bu millet ezana ve dini değerlere saygılıdır. Uygulasa da uygulamasa da saygılıdır.
Şimdi şu ezana ıslık çalarak tepki gösterenleri görünce, bunlar da nereden çıktı, demeden edemiyorum. Bizim milletten olmadıkları kesin de… Nereden acaba?
Üstelik madem vardılar, neden bugün böyle hassas bir atmosferde bu çirkefliği yapıyorlar?
Kadın haklarını savunacaklarsa; gitsinler de kadınları diri diri fuhşa, kumara gömenlere; içki maslarına meze yapanlara, bedenini reklam malzemesi yapanlara tepki göstersinler.
Ama kadını diri diri gömülmekten kurtaran, ona yüce bir değer atfeden bir dinin sembolüne değil’
Bu ne yaman çelişki, diyorsunuz değil mi?
Bunun bir provokasyon olduğunu anlamamak için herhalde saf olmak lazım. Özellikle onlara karşı hışımla yapılan sokak çağrıları... Olay açık.
Ezan bizim. Tepki de gösteririz, can da veririz; lakin fitneye gelmeyelim. Onların ekmeğine yağ sürmeyelim.
Çocukluğumuzdan beri, özellikle akşam ve yatsı ezanları okunurken, köpek ulumaları duymaya alışmadık mı? Alıştık. Öyleyse dert etmeye gerek yok.
Her gün okuduğumuz milli marşımızda söylendiği gibi:
“Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet”, dediğin tek dişi kalmış canavar?”
Sonuçta it ürür kervan yürür. Ama tedbiri elden bırakmamak da önemli.
Selam ve muhabbetle.