Yanlış hatırlamıyorsam, 2004 yılında gösterime girmişti. “Kelebek Etkisi”… O zamanlar, beni çok etkilemişti.
Geçmişe veya geleceğe gidebilme fikri zaten başlı başına cezb edici bir fikir değil mi sizce de?
Yönetmenler Eric Bress ve J. Mackye Gruber farklı bir kurguyu oldukça başarılı bir şekilde beyaz perdeye taşımış ve bugün hala konuşulan kült bir yapıma imza atmışlardı. O ana kadar var olan genel yargıları alt üst eden bir kurgu idi bu.
Filmin konusunu pek çoğumuz biliyoruz ama yine de bir hatırlatayım:
Evan Treborn, özellikle yoğun stres yaşadığı anlarda baygınlık geçirmektedir. Bunun nedeni ise karanlık geçmişidir… Treborn çocukluğunda cinsel tacizlere maruz kalmış ve kuvvetli psikolojik sarsıntılar yaşamıştır.
Treborn, tesadüf eseri zamanda yolculuk yapıp geçmişe dönebildiğini fark eder ve geçmişinin bu bölümlerini silmek için uğraşmaya başlar. Çocukluğuna geri dönmeyi başaran genç adam geçmişini yeniden kurgulamaya başlar.
Bilim kurgu ve gerilim öğelerini fantastik bir şekilde birbirine harmanlayan çalışma, halen üzerinde durulmaya değer mi bilmiyorum. Esasen bu yazının konusu da değil.
Filmin ilgimi çeken tarafı, insan hayatı üzerinde etkisi olan yaşanmışlıkların değiştirilebilmesi fikrini kurgulaması…
Sahi, geçmişe dönüp, istenmeyen durumları düzeltmek mümkün olsaydı siz neleri değiştirmek isterdiniz, hiç düşündünüz mü?
Benim aklımda o kadar çok şey var ki…
Geçmiş böyle.
Peki ya gelecek?
Gelecek farklı. Geleceğe dokunmak mümkün. Onu kurgulamak, değiştirmek, yapılandırmak mümkün. Elbette kaderin ve beklenmedik gelişmelerin etkisi de var lakin insan iradesinin etkisini de unutmamak lazım.
“Bugün” de geleceğin geçmişi değil mi sonuçta. Öyleyse şimdi geçmişteyiz. Haydi, hep birlikte geleceğimize dokunalım.
İstediğiniz şekilde yorumlayabilirsiniz. En sağlam gelecek ahiret yurdudur şüphesiz. Ancak dünya var olduğu sürece hayat için de bir gelecek söz konusudur.
Kendi geleceğimiz, çocuklarımızın geleceği, ailemizin geleceği, ülkemizin geleceği, dünyanın geleceği…
Şu anda savaşlar ve yıkımlarla, dengesiz gelir dağılımları ve adaletsizliklerle insanlığı inim inim inleten mevcut küresel yapı, şüphesiz geçmişte atılan tohumların bir eseridir. Yeni nesillere böyle bir dünya kalmasın diyorsak, “kelebek etkisi” gibi bir etkiye ihtiyaç var sanırım.
Öncelikle aile ve eğitim kurumlarından başlamak lazım. Ailede temeli sağlam atılmayan bir kişiliğin okulda inşası pek de mümkün değildir. Yine de bu sağlam aileyi kurmak için bize gerekli olan bir mekteptir.
Nurettin Topçu’nun tarif ettiğine benzer bir mektep:
“Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; Her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hâyâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin. Bu mektepte edebiyat, tarih ve felsefe kültürü başta gelecek ve onun yetiştiricileri sadece bir memur değil, örnek insan olacaklardır.”
Bu mektepten çıkacak bir nesil, şüphesiz zincirleme etkiyle diğer nesilleri de ihya edecek ve devamlılık sağlayacaklardır.
Peki, bu etki nasıl oluşturulacak?
Hiç şüphesiz klasik bürokrasi mantığı istenen sonucu vermez. Çoğu zaman insana dokunmayan, gerçeklerle örtüşmeyen ve sırf günü kurtarma kaygısında olan kurallar ve onları uygulayanların etkisiyle olmaz.
Hele ki o uygulayıcılar o mevkilere sırf maddi beklenti veya o makamlara sırf makam hırsı ile gelmişlerse…
Hele ki hırsları, onları başkalarının hakkını, güçlü tanıdıkları sayesinde, çiğnemeye sebep olmuşsa…
Vicdanı da en az aklı kadar çalışan, yüreği ile düşünen uygulayıcı ve eğitmenlerle olacak yeni gelecek inşası.
Özellikle şu anda liderlik anlamında güçlü bir irade varken, bu fırsatı çok iyi değerlendirmek lazım.
İşte kelebek etkisi budur. Elli yıl sonra “keşke o zaman şunları, şunları yapmış olsaydık” dememek için bugün, geçmişe döndüğümüzü farz ederek gerekeni yapmalıyız.
Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da, 2023 Eğitim Vizyonu Tanıtım Toplantısı´nda yaptığı konuşmada, “Böyle bir liderlik olmasaydı böyle bir görevde olmayı kesinlikle arzu etmezdim” demedi mi…
Muhtemelen tam da bu noktaya değinmek istemiştir.
Ne var ki, “kelebek etkisi” kavramını burada bize ait bir kavrama dönüştürmek zorundayız diye düşünüyorum.
Yüreği yeten bu işe soyunsun diyoruz madem. Hiçbir maddi manevi beklentisi olmayanlar…
Çıkar, iltimas ve makam derdinde olmayanlar…
Herhangi bir özel oluşumun arka planına hizmet etmek zorunda olmayanlar…
Biz buna “Yürek Etkisi” diyelim dostlar, ne dersiniz?
Bize bir “Yürek Etkisi” lazım. Dokunduğunda taşları un edecek, sayısız yüreklerden oluşan koca bir yürek…
(Not: Bir süredir özel nedenlerim ve yoğun hayat şartları sebebiyle az yazıyordum. İnşallah yine tam performans devam edeceğiz.)