Osman b. Maz'un-ı Cumahî (r.a.) anlatıyor:
"Ben başlangıçta yalnız Muhammed (s.a.v) den utandığım için müslüman olmuştum. İslâm henüz kalbimde yerleşmemişti. Bir gün Hz. Peygamberin huzuruna vardım. Benimle konuşuyordu. Konuşurken gördüm ki gözünü göğe dikti, sonra da sağından aşağı indirdi. Sonra bunu bir daha tekrar etti. Sebebini sordum, O buyurdu ki: 'Seninle konuşurken birden bire Cebrail sağımdan indi ve 'Ey Muhammed! 'Allah, adalet ve ihsanı emrediyor' adalet 'Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet etmek', ihsan , farzları yerine getirmek yani akrabalığı olana iyilik yapmak, zina, ne şeriatta, ne sünnette tanınmayan başkasının hakkına tecavüz etmektir' dedi". İşte bunun üzerine adı geçen Osman dedi ki: "Kalbime iman yerleşti. Vardım Ebu Talib'e haber verdim. O da şöyle dedi: 'Ey Kureyş topluluğu! Yeğenime tabi olunuz, doğru yolu bulacaksınız. Şüphesiz o, size güzel ahlâktan başka bir şey emretmiyor.' Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v): 'Ey amcacığım! İnsanların bana uymalarını emredersin de kendini bırakır mısın?' buyurdu ve uğraştı. Fakat o, şehadet getirmekten kaçındı. Bunun üzerine "Ey Resulüm! doğrusu sen, her sevdiğine hidayet veremezsin" (Kasas, 28/56) âyeti indirildi.
“Allahım! Öyle içten bir tövbe nasip et ki onu bir daha ebediyen bozmayayım ve bana öyle bir istikamet ver ki ebediyen bu doğrultudan sapmayayım. “
“Niyeti düzeltmek, neticeye varmak için önemlidir.” Şah-ı Nakşibend rahmetullahi aleyh