En şanlı sahibinden biri İmam-ı Buhari ile
Her sabah hanım kardeşlerimle birarada,
Hamdolsun Rabbimize, ikram etti,
Buhari-i Şerif-i Hatmi derslerimize başladık,
He sabah 05:00' te hanım kardeşlerimizle,
Sizide bekleriz maneviyat ziyafetimize.
MÂVERÂÜNNEHİR
Seyhun ve Ceyhun Mâverâünnehir’i oluşturan iki nehirdir. Bu târihî bölgede bugün, Özbekistan, Karakalpakistan’ın bir kısmı Tâcikistan, Kırgızistan’ın güney kısmı, Kızılkum Çölü ile Kazakistan’ın bir kısmını içine almaktadır.
Bölgede ilk Türk devleti Asya Hun İmparatorluğudur ve başkenti Ötüken’dir. Ayrıca bu bölgede Göktürk İmparatorluğu, Uygur İmparatorluğu, Karahanlı Devleti, Gazneli Devleti, Büyük Selçuklu Devleti, Timur İmparatorluğu, Çağatay Hanlığı, Şeybânîler ve Sâmânîler -bu bölgenin tek Îran devleti- hüküm sürmüştür.
12. asırdan itibaren burası kesin Türk hâkimiyetine girdi.
Bu bölgede Silsile-i aliyye’nin büyüklerinden yetişen mübârek zatlar şunlardır: Ebu’l-Hasen Harkânî, Ebû Alî Farmedî, Yûsuf-ı Hemedânî, Abdülhâlık Goncdüvânî, Ârif-i Rivegerî, Alî Râmitenî, Muhammed Baba Semmâsî, Seyyid Emîr Külâl (Gilal), Behâeddîn-i Buhârî, Alâüddîn-i Attâr, Yakûb-ı Çerhî, Ubeydullâh-i Ahrâr, Muhammed Zâhid, Dervîş Muhammed Hâcegî, Muhammed Bâkî Billâh (rahmetullâhî teâlâ aleyhim ecmaîn).
Şu kelam çok meşhurdur:
“Kur’ân-ı kerîm Mekke ve Medine’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.” Sonra buna bir ilave daha yapıldı: “Kitâbımız Mâverâünnehir’de düşünüldü; tefekkür edildi.”
Yâni, Kur’ân-ı kerîm ve İslamiyet’in kalbi Mekke; ruhu Medine; ağzı ve sadası Mısır; kalemi ve eli İstanbul; beyni ve tefekkür merkezi Mâverâünnehir oldu.
BUHARA
Sahîh-i Buhârî’nin müellifi İmâm-ı Buhârî’de bu bölgedendir. Sahîh’deki hadîs-i şerif sayısı 7 bin 124 olup 16 yılda tamamlanmıştır.
Ehl-i sünnetin göz bebeklerinden bir diğeri itikat imamlarından olan İmâm-ı Mâturîdî de Özbekistan’ın Semerkand şehrinde 854’te tevellüd ve 944’te vefat buyurmuşlardır.
Buhara’nın bir diğer göz bebeği Şâh-ı Nakşîbend hazretleridir. Büyük mutasavvıf Muhammed Baba Semmâsî ve Emir Külâl hazretlerinin talebesidir. Bu zât-ı şerîf de Buhara’da tevellüt edip Özbekistan’da vefat buyurmuşlardır.
Saka Türklerinin kahramanı Alp Er Tunga bu kentte uzun süre ikamet etmiş ve rivayetlere göre mezarı da buradadır.
KUTEYBE BİN MÜSLİM
Horasan, Rey, Buhara, Merv ve Semerkand, adından çok polemikle bahsedilen Hazreti Kuteybe tarafından alınıp İslâm emirliklerine tevdi edilmiştir. Kuteybe önce Halîfe Abdülmelik tarafından Horasan’a vâli tayin edildi. İslamiyeti kabul etmeyen komşu Türk kabilelerine seferler düzenledi. Belh’i fethetti; Belh yine ayaklanınca bu sefer Belh’i tahrip etti. Kuteybe Haccâc’ın izniyle Semerkand’a geldi. Oradan Iran’ın Şaş bölgesini İslâm devletine kattı.
Kaamûsu’l-A’lâmda Kuteybe için şöyle der: “El-emîr, meşâhîr-i guzzât-ı İslâmdan (İslâm’ın meşhûr gâzilerinden ), Kendisi cessur ve gayûr bir zât olmağla Harezm, Mâverâünnehir, Buhâra, Semerkand ve Fergana’yı Memâlik-i İslâmiyyeye zammetmiştir (katmıştır).”
İslâm’ın tefekkür ve tasavvuf bölgeleri hep Hazreti Kuteybe tarafından İslâm topraklarına katılmıştır.
Hazreti Kuteybe Buhâra’yı fethettikten sonra, İslâmiyet’in yayılması için geceli gündüzlü çalıştı. Buhara’ya birçok mescid yaptırdıktan sonra 712 yılında kale içinde bulunan puthanenin yerine büyük bir mescid yaptırdı.
KUTLU YOLBAŞCI AHMED YESEVÎ Kaddesellahü sirruhu
Bu bölgeye İslâm orduları ilk defa Hazreti Muaviye döneminde Ubeydullâh bin Ziyâd komutasında geldiler. Sonra Kuteybe b. Müslim daha sonra Saîd b. Osman b. Affân komutasında gelen İslâm orduları Buhâra ve çevresini İslâm’a açtılar. Sahâbe-i kırâmdan Bedir Savaşı’nda Efendimizin verdiği hurma dalı ile savaşan mübârek Ukâşe b. Mıhsan Türkistan’a giderek tebliğde bulunan büyük mücâhiddir.
Bu hâdise Türkistan’da Ukaş Ata efsânesi ile meşhurdur. (Millî Folklör Dergisi, Doç. Dr. İsmet Çetin, s.4 )
Türkistan’ın Mâverâünnehir’in, Anadolu’nun Müslüman oluşunda rehberlik eden Ahmed Yesevi, Kazakistan’ın Sayram şehrinde doğmuştur. Kendisinin bir gönül erbabı olması hasebiyle insanlara yaklaşımı ve tebliğ son derece mülâyemetle olmuştur.
Ükkâşe b. Mihsân RADIYALLÂHU ANH
Ükkâşe b. Mihsân b. Gassanların en güzellerinden olan bu sahâbî
Hursân b. Kays b. Mürre b. Kebîr b. Ğanem b. Dûdân b. Esed b. Huzeyme‟dir.
Hz.Peygambere yakınlığı ile bilinmektedir. Ona soru soran, onunla seferlere katılan ve Allâh Resulü ile belli bir samimiyeti olan kimselerdendir. Nitekim Ebû Hureyre (r.a.) şöyle anlatıyor:
Resûlullâh (s.a.v.) bize hitâb etti ve şöyle dedi:
“Ey insanlar! Muhakkak Allâh size haccı farz kıldı.” O esnada orada bulunan Ükkâşe b. Mihsân el-Esedî ayağa kalkarak "Her yıl mı farz kılındı ey Allâhın Resûlü‟ dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.); “Eğer evet deseydim, onu her yıl yapmanız farz olurdu. Farz olsaydı da siz onu yapmasaydınız sapıklığa düşerdiniz. Ben size bir şey demediğim sürece siz susun. Sizden öncekiler sorularından ve nebilerine ihtilaf etmelerinden dolayı helak oldular” dedi. Bunun üzerine Yüca Allâh; “Ey îmân edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’ân indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allâh çok bağışlayandır halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
âyetini indirdi.
Bir keresinde de Allah Resûlü (s.a.v.) uzun bir konuşma yapmıtı. Mü'minler o konuşmadan çok etkilenmişlerdi. Kendisinin ümmetine karşı nasıl davrandığını sormuş haklarını helal etmelerini istemiş ve kimin bende hakkı varsa bugün hakkını alsın, kısas yapsın demiĢti. Bunu da üç defa tekrar etmişti. Üçüncüsünde Ükkâşe ayağa kalkmış ve kendisinin bir sefer dönüşünde Resûlullâh tarafından bilerek ya da bilmeyerek eza gördüğünü ifade etmişti. Bunun üzerine Hazreti Peygamber (s.a.v.) sırtını açarak ondan kısas yapmasını istemiş ancak Hazreti Ükkâşe hakkından vazgeçtiğini söyleyerek hakkını helal etmiĢti.
ÜkkâĢe b. Mihsân Hz. Peygamber‟e (s.a.v.) ilk iman edenler
(es-sâbikûn el-evvelûn)‟den birisidir. Bedir savaşına katılmış savaşta büyük mücadele vermiş ve savaş esnasında kılıcı kırılmıştır. Bunun üzerine Allah Resûlü ona kuru bir hurma dalı vermiş ve onunla savaşmasını istemiştir. Rivayette bildirildiğine göre o dal bir kılıca dönüşmüş ve ridde olaylarında, Tuleyhâ tarafından, şehid edilinceye kadar Ükkâşe b. Mihsân onunla savaşmıştır.
Bu kılıç el-Avn diye isimlendirilmiĢtir.
(Ali ÇOLAK el-Beyhakî (v.458/1066)
Hayatta iken cennetle müjdelenen seçkin sahâbeden birisidir.
“Rabbim bana, ümmetimden 70.000 kişinin tertemiz cennete gireceği bilgisini verdi.” İbn Sîrîn rivayetinde diyor ki; Ükkâşe b. Mihsân kalktı ve „Ey Allah‟ın Resûlü! Duâ et de, ben de onlardan olayım‟ dedi. Resûlullâh (s.a.v.) da, „Sen de onlardansın‟ buyurdu. Sonra bir adam daha kalktı ve aynı şeyi istedi. Allah Resûlü'de, Ükkâşe senden önce davrandı‟ dedi.”
“Cennete ilk girecek zümrenin yüzleri, ayın dolunaydaki ışığı gibidir. Sonra onları takip edenlerin yüzleri, en parlak yıldızın semayı aydınlatması gibidir” Ükkâşe b. Mihsân;
Ey Allah'ın Resûlü! Benim onlardan biri olmam için duâ et‟ dedi. Resûlullâh (s.a.v.) da, „Ey Allâhım! Onu onlardan kıl‟ dedi. Bir baĢkası kalktı ve Ey Allah‟ın Resûlü! Benim de onlardan olmam için duâ et‟ dedi. Allah Resûlü;
Ükkâşe ondan önce davrandı‟ dedi.”
ÜkkâĢe b. Mihsân, Hz. Peygamber ile birlikte Bedir, Uhud, el-Gamre gazvesinde
Hendek savaşlarına katılmış ve Hz. Peygamber'in bulunduğu gazvelerin tamamında bulunmuştur. Komutan olarak görevlendirilmiş ridde olaylarında peygamberlik iddia eden Tuleyhâ‟ya karşı savaşırken, onun tarafından Buzâha gününde şehid edilmiştir
el-Gamre; Mekke yolu üzerinde, Tihâme ile Necd arasında bir yerdir.
Tuleyhâ daha sonra İslam'a dönüp, samimi bir Müslüman olduğunda, Hz. Ömer ona hac esnasında rastlamış ve Ükkâşe‟yi şehit ettiği için ona sitemde bulunarak Ükkâşe b. Mihsân'ın sahabe arasındaki önemli yerine işaret etmiş, kendisinin de onu çok sevdiğini ve önemli bir sahâbî olduğunu vurguladı.
Tuleyhâ b. Huveylid el-Esedî; Esed b. Huzeyme oğullarındandır. Hz. Peygamber‟in hastalanmasından sonra, peygamber olduğunu iddia etmiçtir. Amacı, Esed oğullarını Araplar arasında iyi bir mevkie yükseltmekti. Bu sebeple Esed oğulları onun peygamberlik iddiasını kolayca kabul ettiler. Tay ve Gatafan kabileleri de Esed oğullarıyla olan iyi ilişkilerinden dolayı onun peygamberliğini desteklediler. Hz. Ebû Bekir döneminde İslam ordusu Hâlid b. Velid komutasında Buzâha bölgesinde üzerine yürüdü ve onu mağlup etti.
işte bu savaĢta ÜkkâĢe b. Mihsân el-Esedî şehid oldu.
Buzâha; Necid bölgesinde, Tay veya Benî Esed kabilesine ait, su kenarında bir yerleşim yeridir.
Kahraman bir sahâbî olarak bilinen Ükkâşe b. Mihsân için Hz. Peygamber; “Arab‟ın en hayırlı süvârîsi” demiştir.
Kendisine ihtiyaç duyulduğunda, tereddüt etmeden Hz. Peygamber‟in yanında yer alan, cesur ve samimi bir sahabi idi. Zû Kırd gazvesinde, düşmanı ilk Seleme b.Amr b. el-Ekvâ fark etmiti. Onları biraz oyaladıktan sonra durumu Hz. Peygambere hemen haber vermiş ve Medîne'de düşmana karşı toplanmak için acil çağrı yapılmıttı. Bu çağrıyı duyunca Hz. Peygamberin yanına yıldırım gibi gelen altı sahabeden birisi Ükkâşe b. Mihsân el-Esedî olmuştu.
Din büyüklerimizin ervahınına hediye olmak üzere el fatiha maassalavat
Not:
Buhara’da bayram sabahı...