AMAN HA BİZİM MAHALLENİN ADAMLARINA SAHİP ÇIKALIM, AMAN HA AMAN!
Masallar bir varmış, bir yokmuş diye başlar ama, sonrası bir varmış, bir yokmuş bitmez, normalde, iyiler kazanır, kötüler kaybeder belki, biz İbret alacağız, nasıl mı buyrun SARI ÖKÜZ masalına.
Sakın tıngır mıngır sallanırken, adamlarımızı sallamasınlar, işte buyrun:
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir zamanlar bir büyük otlakta öküz sürüsü yaşarmış. Yaşarmış yaşamalarına da civardaki aslanlar öküzleri bir türlü rahat bırakmazmış. Sürekli öküz sürüsüne saldırırlarmış. Ee, öküz dediğin de öyle yabana atılır hayvan olmadığından bir araya gelir aslanlara karşı birlik olurlar, birkaç sıyrıkla saldırıyı atlatırlarmış. Gün geçtikçe aslanları bir kaygı almış, gitgide güçten düşmüşler.
“Herhalde bize bu otlağı terk etmek düşüyor” demiş içlerinden biri.
“Evet” diye tasdik etmiş diğerleri. Nereye gideriz diye düşünürlerken sürünün en çelimsiz, ama kurnaz mı kurnaz olan Topal Aslan söze girmiş.
“Hayır” demiş, “Hiçbir yere gitmiyoruz. Siz bana bırakın, ben hallederim bu işi.” Topal Aslan yanına bir iki aslan daha alarak öküzlerin yanına beyaz bayrak çekerek gitmiş. Öküzler bakmış aslanlar elinde beyaz bayrak geliyor yaklaşmışlar.
Topal aslan konuşmaya başlamış:
“Biliniz ki biz aslanlar barışçı bir milletiz. Hele öküzlerle hiçbir alıp vermediğimiz olamaz. Size defalarca saldırdık, ama niye biliyor musunuz? Hep o sizin aranızdaki Sarı Öküz yüzünden. Onun rengi öyle sizinkiler gibi değil ki. Gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Onu gördük mü ne kadar barışsever olduğumuzu unutup size saldırıyoruz ve sürünüze zarar veriyoruz. Yoksa bizim sizinle hiç bir alıp veremediğimiz yok. Onun yüzünden hepiniz zarar görüyorsunuz. Bunların hepsi Sarı Öküz’ün suçu. Verin onu bize, siz kurtulun, biz de barış içinde yaşayalım."
Öküzler aslanı dinlemiş. Boz Öküz diğer öküzlerle birlikte aslanların teklifini değerlendirmiş. Bir tek yaşlı Benekli Öküz “Olmaz” demiş ama kendini kimseye dinletememiş. Zavallı Sarı Öküz diğer öküzlerin kurtuluşu için aslanlara kurban edilmiş.
Uzunca bir süre öküz sürüsüne saldıran olmamış. Ama aslanlar sonra gene acıkmış. Topal Aslan yanına birkaç aslan daha alarak öküzlerin yanına gitmiş.
“Gördünüz ya biz aslanlar ne denli uysal milletiz. Doğru kararınız için sizi bir daha kutlamak isterim. Siz de huzur içindesiniz, biz de. Ne mutlu. Yalnız buraya bunları söylemek için gelmedim. Büyük bir problemimiz var."
“Ne?” diye sormuş Boz Öküz.
“Şu sizin Uzun Kuyruk” demiş Topal Aslan. “Öyle uzun bir kuyruğu var ki nereden baksak görünüyor. Gözümüz dönüyor, sürüye saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Bir onun suçu yüzünden korkarım hepiniz zarar göreceksiniz. Gelin onu bize verin. Sulh içinde yaşayalım”
Boz Öküz yine istişare yapmış sürünün diğer öküzleriyle. Yine sadece Benekli Öküz karşı çıkmış. Ama kimse onu dinlememiş. Hepsi “verelim gitsin” demişler. Uzun Kuyruk’u sürüden dışlamışlar. Uzun kuyruk çırpına çırpına aslanlara yem olmuş.
Aslanlar her geçen gün semirirken öküzler her geçen gün zayıflamış. Aslanlar küstahlaştıkça küstahlaşıyorlarmış. Artık bir sebep bile söyleme gereği bile duymadan “Verin bize şu öküzü yoksa karışmayız” diyorlarmış. Zavallı öküzlerin “Hayır” diyebilecek güçleri kalmamış. Hepsi birer birer aslanların pençesinde can vermiş. En sona Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış.
“Ne oldu bize, ne zaman kaybettik bu savaşı aslanlara karşı, oysa ne kadar da güçlüydük?” diye sormuş biri Boz Öküz’e.
“Biz” demiş Boz Öküz pişmanlıkla titreyerek “Bu savaşı Sarı Öküz'ü verdiğimiz gün kaybettik.”
Tarih övgü yada sövgü kitabı değildir, tarihten ders alınır. Yukarıdaki masal deyin, hikaye deyin, destan deyin me derseniz deyin tamda Müslüman(!) coğrafyasını anlatıyor.
Geçenlerde bir film vardı vizyonda “ KRALİÇENİN AFACANLARI” dİye, ismi ile müssemma. Dünyada ne kadar da çok ça var bunlardan. Aklıma askerde yaşadığımız bir olay geldi, arkadaşın bir gece nöbet yerinde uyumuştu, sabah Komutan bizi topladı iştimaya ayağındaki botu ile yerde bir daire çizde, içersine bir çarpı attı ve dediki:
“ SİZ UYUMAYA DEVAM EDERSENİZ ANAMIZI BELLEYECEKLER”
Aman dikkat uyanık olun, uyanık kalın.
Yetiş ey keştibanım büsbütün deryada yangın var,
Değil derya yalınız cümle hep sahrada yangın var
Açıldı bağ-ı vahdet gülleri mest oldu bülbüller,
Zemîn ü âsumân dünyâ ve mâfîhâda yangın var
Erişti nev-bahâr vakti figâna başladı bülbül
Değil bülbül yalınız ol gül-i ranâda yangın var
Kaşınla kirpigin zülfün beni mest etti ey dilber
Değil mestâne gözler kâmet-i zîbâda yangın var
Muhabbetden yarattı Ol Habîb'i Hazret-i Mennân
Değil kim Ol Muhammed Hazret-i Mevlâ'da yangın var
Hitab-ı "kün fekân" erdi zuhûra geldi akl-ı küll
Felekler gulgule düştü kamu esmâda yangın var
Zemîne indi me'vâdan nice yıllar döküp kan yaş
Yalınız ağlayan Âdem değil Havvâ'da yangın var
Nice yıl hasret-i hicran oduyla yaktı Kenân'ı
Yanan Yakûb değil gör Yûsuf u Zelihâ'da yangın var
Cihân halk olalı göster bana âsûde ahvâlin
Ki yok bir istirâhat esfel ü alâda yangın var
Erişti Sâmî-yi Sultân berâber dilber-i rûhân
Değil yalınız Erzincan, Yemen San'â'da yangın var ( Salih Baba divanı- Ahmet Doğan)