EUROPA’nın SARI YELEKLE İMTİHANI
Bir Atasözü ile başlayalım söze:”Besle kargayı oysun gözünü”Sahi Avrupanın içinde bulunduğu çıkmaz bu mudur?
Bir sarı Saltukları da yok ki?Yol göstere!Olsada dinlerler mi acaba?Oda ayrı bir dava konusu.Cumhurbaşkanımız her zaman uyarıyor, ortalama olarak söylediği söz şu:”Terör bumerang gibidir, eninde sonunda döner, sahibini vurur…”Dinliyorlar mı?:
-HAYIR!
O vakit net meli, İlahi emir olan:
“Emri bil maruf, nehyi anil münker(iyiliği söyleyip, kötülüğü men etmeli)”görevine devam.Onlar olsa tersini yaparlar, lakin biz onlar değiliz.Geçenlerde sosyal medyada bir söz vardı, derki vatandaş:
“Bir arkadaşım, İsviçreden geldi, durum nasıl?diye sordum.O da:”Tayyip Erdoğan’dan korktukları kadar, Hz.İsa’dan korkmuyorlar.”dedi diyor.Durum bu minvalde.En başta bir Atasözü ile başlamıştık, yine bir Atasözü ve bir ibretlik kıssa ile bitirelim.
Yıllar önce bir seminerde dinlemiştim.Anlatıcı dediki:
“Atalarımız ne demiş:”KUYU KAZMA KUYUYA DÜŞERSİN.”
“Bir kâhya vardı. Sanki yedi belâ gibiydi. Onun korkusundan neredeyse erkek arslan, dişi arslan gibi olurdu.
Günlerden bir gün bu kâhya çok derin ve içi pek soğuk olan bir kuyuya düştü. Oraya düşünce de acziyet ve ıztırap içerisinde bağırmaya başladı:
“Kimse yok mu, ne olur kurtarın, dara düştüm, cankurtaran yok mu?” diye gece sabahlara kadar inim inim inleyerek feryâd etti. Lâkin sesini hiç kimseye duyuramadı. Zira yapmış olduğu kötülüklerden dolayı her duyan kulak, ona karşı sesini duymamak hususunda adeta taş kesilmişti.
Aradan birkaç gün geçti. Onu tanıyanlardan biri, bir seher vakti kuyunun yanından geçerken duymuş olduğu feryâd ü figân üzerine meraklandı ve kuyuya iyice yaklaştı. Kötülüğüyle nâm salmış olan o kâhya ile göz göze geldiğinde ise onu hemen tanıdı. Anî bir hareketle yerden aldığı taşı kâhyanın başına atarak kafasını yaraladı. Bu esnâda da ona hitâben şöyle diyordu:
“-Nasılsın? Şimdiye kadar sen bir kimsenin imdâdına koştun mu ki, şimdi yardım istiyorsun. Dâimâ insâniyetsizlik tohumunu ektin, merhamet ve şefkat yoksulu idin. İşte şimdi de zulmünün acı meyvelerini topluyorsun. Senin yaralı canına kim merhem koyacak? Sen dertli, muzdarip gönülleri hiç düşünüyor muydun? Sen gam ve hüzün bulutlarıyla sırılsıklam ıslanmış ve soğuktan buz kesmiş yüreklere güneş olabiliyor muydun ki, şimdi merhamet bekliyorsun. Hayır! Bilakis sen dâimâ bizim hayır ve huzur yolumuzda kuyu kazıyordun. Neticesi ne oldu, kazdığın kuyuya kendin düştün!”
İşte insanlar hakkında kötülük düşünen, Cenâb-ı Hakk’ın mümtaz kıldığı gönlü incitmek ve ona sivri yılan diliyle diken batırmakta hiç tereddüt göstermeyen bir kimsenin insanlar nazarındaki mevkii ve neticede düşeceği vahim âkıbet.
Avrupanın durumu tamda bu.Vesselam.