DÜNYA NEREYE GİDİYOR
Yıllar önce idi, kendi halimde bir çay ocağında otururken, koltuğunun altında dosya olan bir arkadaş çıkageldi, sene 90’lı yıllar. Benim olduğum masaya oturdu, selamlaştık, hoş sohbet biri idi, sohbet ilerledikçe önündeki dosyayı göstererek;
“ Bu dosyada ne var biliyor musun?” dedi.
Dudak büktüm, bilmiyorum anlamında. O ise devam etti:
“ Araştırma tezim”
“Hayırlı olsun” dedim.
O ise, sanki hiç memnun olmayan bir tavırla:
“Hiçte hayırlı değil” dedi.
Meraklanmıştım, iyiden iyiye, biraz değil, karamsar bir tablo çizince, Bektaşi'nin deyimi ile “İş inada bindi”
İyice.
“Hayrola! Mevzu ne ola ki?” diye sual ettim.
Bu arada elinde iki çay ile gelen, çaycıda oturdu, yanı başımızda.
Arkadaş hiç istifini bozmayınca, bende karışmadım.
Dosyayı açtı ve içinden bu günkü, bütün vasfını kaybetmiş, ülkesinin anahtarını kendi eli ile, Rusya'ya teslim etmiş, beşşar eset'in, babası olan, o zamanki Suriye'nin devlet başkanı olan hafiz esed'in bir resmini çıkardı ve, celallenmiş bir haliyeti ruhiye ile:
“ Bunu araştırıyorum” dedi.
Tabi sorduk:
“Neden?” diye.
O da:
“Bu var ya, çok tehlikeli” deyiverdi.
Çok şeyler anlatı da, bu gün olanlara bakarsak, o arkadaşın 30 sene önce anlattığı kişi meğerse, bu katil esed miş.
Tıpkı babası gibi ve de daha şerlisi. O zalimde Hama'yı yakmış ve yıkmıştı.
Ne dedi Cahit Zarifoğlu o günlerde:
“Bu sabah ezan sesi gelmedi minarelerinizden,
Korktum! Bütün insanlar ve bütün insanlık adına.