SEVMEK Mİ? SEVİLMEK Mİ?
Geçen yıllarda Sivas’tan çamlıbel üzeri gelirken, radyodan “Çamlıbeller bölük bölük bölünür” çalıyordu:
“ Sivas ellerinde sazım çalınır
Çamlı beller bölük bölük bölünür
Yardan ayrılmışım bağrım delinir
katip arzuhalım yaz yare böyle
Güzelim ey, bir tanem ey, güzelim ey hey
Kul olayım kalem tutan ellere
katip arzuhalım yaz yara böyle
şekerler ezeyim şirin dillere
Katip arzuhalim yaz yare böyle
Pir Sultan Abdal'ım ey Hızır Paşa
Yazılan gelirmiş her daim başa
Beni hasret koydun kavim kardaşa
Katip arzuhalim yaz yare böyle.”
Oradan indik Tokat üzerinden Amasya’ya, girişte Ferhat ilen Şirin müzesine girdik, güzel bir fantastik girişi var, loş ışıklar içinde falan, her neyse, yad ettik, aşkı, sevdayı, sevgiyi tabi. Aynı zamanda Leyla ilen Mecnun’u, Kerem ilen Aslı’yı, Zühre ile Kamber’i andık. Otuz sene önce yazdığımız bir şiir’ anımsadık.
“ Sandım ki; her kes Leyla gibi sever,
Sandım ki; her kes Aslı gibi sever,
Heyhat öyle değilmiş ya, yarenler!
Leyla’dan, Aslı’dan behemal özür dilerim.”
Demişiz o zaman, geçmiş zaman olur ki babında.
Dün bir mekana yolumuz düştü, biraz bekledik, orada bir konuşmaya istemeden şahid olduk. Muhabbet in bir yerinde birisi dediki:” Ben 11 yıl çıktığım, birisi ile evlendim, altı yıldırda evliyim” deyince oradaki gençler” abi Allah senin kaderin gibi nasip etsin bizede.”
Belkide haklıydılar, bu gün, günümüzde öylemi ya, platonik aşk, sanal aşk, face aşkı, instagram aşkı vs. Uzun sürmüyor belki, yani mezara kadar değil, pazara kadar belki gidiyor dimi dostlar!
Dimi! Dimi! Dimi.
Vesselam.