Es Selamun Aleyküm kıymetli kardeşlerim,
Hani hep diyoruz ya coğrafya bir seçim değil kaderdir. Türkiye bulunduğu konum itibariyle bırakın günleri, saatleri, dakikaları hatta anlık zuhur eden bir çok gelişmeler itibariyle baş döndürücü şekilde gündemimiz değişiveriyor.
Özellikle son bir kaç hafta içerisinde tam da bahsetmiş olduğum gibi gündem aşırı derecede baş döndürücü olarak değişiyor. Öyle ki siyasiler de olduğu gibi biz yazarlar, sokaktaki vatandaş neyi konuşup, istişare edeceğimizi dahi şaşırıyoruz.
Üst üste gelen gündemlere şöyle bir göz atacak olursak; Cemal Kaşıkçı cinayeti, Dolar, faiz ve enflasyon yüzdelerine bağlı olarak gelen zamlar, Danıştay’ın “Andımız” hakkında ki kararı, erken emeklilik tartışmaları, CHP’nin İş Bankası’nda bulunan hisselerinin devlet hazinesine aktarılması, Doğu Akdeniz’deki ve Kıbrıs’taki gelişmeler, İdlip ve Mümbiç başta olmak üzere Suriye stratejisi, Pkk ve Fetö ile mücadele... liste böyle uzayıp gidiyor derken bu sabah partilerin grup toplantıları gerçekleşirken MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin “İttifak” ile ilgili açıklamaları bu baş döndürücü gündemde ilk sıraya oturuverdi.
Hal böyle olunca tavandan tabana herkes kendi düşüncelerini açıklamaya başladı. Sevinen de var, üzülen de, bunlar pek tabii devletin yeni bir taktik ve strateji yöntemidir diyende...
Naçizane bende hem görüşlerimi sizlerle paylaşmak hem de birlikte istişare etmek maksadıyla bu makaleyi yazma ihtiyacı duydum.
Kıymetli davadaşlar, öncelikle ben Bahçeli’nin bugün yapmış olduğu çıkışı devletin yeni bir taktik ve strateji yöntemi olduğunu düşünüyorum.
Şöyle ki; Bahçeli’nin devletin en dar zamanlarında yaptıklarını şöyle kısaca hatırladığımda karşıma en öncelikli olarak 15 Temmuz gecesi bir çoklarının konuşmaya korktuğu sıralarda en gür sesle cunta postalına karşı çıkmış ve olması gerektiği gibi açıktan ve doğrudan devletten yani “Milli İradeden” taraf olmuştur. Akabinde gerçekleşen Fırat Kalkanı Harekatı ve Zeytin Dalı Harekatı’nda aynı kararlılık ve ciddiyetle “Yerli ve Milli” bir duruş sergilemiştir. Tabii biraz daha geriye gidersek 7 Haziran seçimleri sonrası iktidar ve koltuk hırsı yapmayıp o günlerde pekte anlamlandıramadığımız fakat ilerleyen zamanlarda “vay be ne kadar da haklıymış” dedirten bir duruş sergilemişti.
Peki o günlerde devlet ve millet bekâsı için iktidar ortaklığından dahi vazgeçen Devlet Bahçeli bugünkü kritik ve oldukça hassas süreçte neden İttifakı sonlandıran açılma yaptı veya hangi sebepler yaptırdı?
24 Haziran seçimlerinde vaat ettiği ve seçim sonrası defaatle üzerinde durduğu konular Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından pek kabul görmedi. Bunlardan bir tanesi “Genel Af” konusuydu. Erdoğan devletin başında bulunmanın verdiği sorumlulukla birlikte “devlete karşı işlenen suçları devlet olarak affedebiliriz ancak şahsa veya topluma karşı işlenmiş suçları devlet olarak affetme yetkimiz yoktur” ifadelerini kullandı. Esasen bence Bahçeli bu ısrarlı teklifin zaten kabul görmeyeceğini iyi biliyordu ancak hem seçimde vaat etmenin verdiği sorumlulukla hem de hali hazırda içeride bulunan Ülkücü camiada büyük yeri olan kişilerin acaba tahliyesini sağlayabilir miyiz ümidiyle üzerinde durdu.
Diğer bir konu ise Danıştay’ın adeta saatli bir bomba gibi kurup “Cumhur İttifakı” içerisine attığı fitne olan “Andımız” konusu oldu. MHP geçmişten gelen bir ideoloji ile birlikte parti tabanında da oldukça sesi gür çıkan “Kemalist” ve “Tengrici” dediğimiz grubu da baz alarak Danıştay’ın kararına destek vermiş olup, bu karara tepkili olan Ak Parti ve muhafazakar sağ tabanını biraz karşısına aldı.
Tüm bu süreçlere baktığımızda görünen tabloda ittifakın son bulmasında bu iki gündem maddesi ana sebep oldu.
Peki hem Erdoğan hem Bahçeli tabiri caizse iki “kurt siyasetçi” devlet ve millet bekâsının en hassas olduğu bu süreçte bu tarz konular üzerinden oyuna düşer mi? Elbette düşmezler ve emin olun düşmeyeceklerdir.
Bakınız kardeşlerim, öncelikle şunu iyi bilmemiz lazım “DEVLET”meseleleri “Sırlar” olmamak kaydıyla kamuoyu önünde istişare edilir, perde arkasında taktik ve stratejilerle yönetilir. Ve devlet planlarını yapıp uygularken olaylara duygusal yaklaşan Türk milletinin aksine asla duyguları ile değil denge politikası içinde aklıyla hareket eder.
MHP Grup Toplantısında Bahçeli’nin özellikle bu iki ana sebep itibariyle ittifakı sonlandırdığını düşünsekte meselenin biraz daha perde arkalarına bakmaya çalışalım.
Herkes çok iyi biliyor ki “Cumhur İttifakını” baltalamak için Ak Parti ve MHP içinde bir çok kripto çeşitli nedenleri bahane ederek kendilerine hareket alanı bulmaya çalışıyordu kamuoyu önünde bu ittifak dağıldı imajıyla kim, nerde, nasıl saf tutacak bu izlenip ve analiz edilip ona göre devlet kendisine iç siyaset dinamiklerinde yeni bir yol haritası belirleyecektir.
Gözden kaçmaması gereken diğer bir husus hem Erdoğan hem Bahçeli grup toplantıları sonrası “Cumhur İttifakı devam ediyor, yerel seçimlerde ittifak yok” beyanlarında bulundular. Bu itibarla Ak Parti ve MHP ittifak nedeniyle çeşitli partilere dağılan oylarını tekrar toplamak isteyeceklerdir. MHP, İP ve Chp’ye kayan oylarını, Ak Parti ise tepki olarak HDP’ye giden ve İP’e giden oylarını tekrar kazanmak için bir yol haritası çizilmiş olabilir.
Öte yandan Bahçeli bu çıkışıyla birlikte üst üste gelen ve devletin bizatihi kendisine yönelik günden güne artmaya başlayan hem içeriden hem de dışarıdan gelen baskıları bu açıklama beklense de henüz şu hassas günlerde beklenmeyen bir anda bombayı patlatıp gündemi devlete yönelen oklardan çekip iç siyaset gündemine taşımıştır.
Aynı zamanda malum ki “Cumhur İttifakı” 15 Temmuz hain işgal girişimi sonrası dile gelmiş 24 Haziran seçimi sürecinde vücut bulmuştu. İttifakın ana nedeni devlet ve millet bekâsıydı. İttifak dağıldı diyoruz lakin şöyle düşünelim; Mümbiç’e yeni bir operasyon başlatıldığında sırf seçim için ya da şahsi kızgınlık için Bahçeli karşı tavır mı alacak? Devletin tehdit unsuru olarak gördüğü bir hal hasıl olduğunda Bahçeli karşı cephede mi saf tutacak? Bütün bu sorulara koskocaman bir HAYIR!
Hal böyle olunca demek ki fiili ve duygu bağları anlamında “Cumhur İttifakı” aynen devam etmektedir. Hem Recep Tayyip Erdoğan hem de Devlet Bahçeli aynı “Yerli ve Milli” duruşla devlete ve millete hizmet etmektedirler.
Son sözlerime doğru gelirken dostlarım şunu belirtmek istiyorum ki devletimiz bulunduğu coğrafya ve doğası gereği son derece aktiftir ve kendinde 2000 yılı aşkın bir deneyim söz konusudur.
Yani şu 2000 yılık devlet sürecine baktığımız da bekâ uğruna zaman zaman kimler kimlerle yan yana gelmiş ya da aralarından su sızmıyor denilen ilişkiler bozulmuş, kimi zamanda bugün olduğu gibi bozuldu süsü verilmiştir.
Devlet ve millet olarak, dört bir tarafımız “Haçlı” kuşatması altında olduğu bilincini kuşanıp, Doğu Akdeniz’deki ve Kıbrıs’taki gelişmeleri, İdlip ve Mümbiç başta olmak üzere Suriye gündemini ve yine son derece önemli olan Cemal Kaşıkçı cinayetini dikkatli, titiz ve uyanık bir şekilde takip edip gelişen bu süreçlere göre kararlı ve sağlam adım atmamız elzemdir. Bizim millet olarak en başta üzerimize düşen görev üzerimize ölü toprağı gibi çökmüş olan rehaveti bir kenara bırakıp devletimize sonuna kadar güvenip destek olup sahip çıkmamızdır. Bunu yaparken suni üretilen gündemlere takılı kalıp enerji ve dikkatimizi boşa harcamayalım.
Allah C.C. Devletimize ve Milletimize Yardım Etsin. Fırsatçılara, Bozgunculara ve Haçlı Kuklalarına Fırsat Vermesin. (Amin)
Allah C.C. Devletimize ve Milletimize Yardım Etsin. Fırsatçılara, Bozgunculara ve Haçlı Kuklalarına Fırsat Vermesin. (Amin)
Selam ve dua ile...
Muhammed Mustafa Aslantürk