Türk edebiyatının ve Ülkücü Hareketin büyük şairlerinden, yazar, televizyon programcısı ve tıp doktoru Ahmet Tevfik OZAN, ardında eserlerini ve sevenlerini bırakarak 15 Ocak 2021 günü bu dünyadan ebedi aleme göçtü.
Ahmet ağabeyi şiirlerinden dolayı Türk Edebiyatı gibi dergilerden dolayı tanırdım. Şahsen tanımam ise 1989 yılında Kayseri İl Sağlık Müdürlüğüne bir rapor imzası için gittiğimde olmuştu. Sağlık Md.Yard.yanına vardığımda masadaki isimlikte Ahmet Tevfik OZAN adını görünce tanıştım ve bu diyalog hiç bitmedi. Daha sonra gittiği sağlık ocağında ve Kayseri Elif TV de programlar yaptığı zamanlar da televizyonda görüşürdük. 1990 sonlarına doğru Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesine gelince çok daha fazla görme imkanı oldu. Çok zaman odasına sohbete giderdim. Odasında koliler ile aldığı bisküi kek çikolata gibi şeyler bitmez ve çocuklara ikram ederdi. Avşarlar yahoo grup kurduğumuzda Kayseri’nin bütün köyleri gibi bizim yöreleri de iyi bildiği, Avşarları çok sevdiği grubun da üyesi olmuştu. Cezaevi günlerinden tanıdığı bir Avşar çobanı olan Daş Memed için yazdığı ve İstanbul şiirlerinde de Avşarlar vardır.
2000’li yıllarda Sağlık Kültür Spor Daire Başkanı olunca sağolsun hiçbir isteğimizi de geri çevirmezdi. Öğrencilerimiz ve Fırat TV için gereken her şeyi de yapardı. Elazıg’da Fırat Üniversitesinin ve Valiliğin yaptığı çok etkinlikte de birlikte olduk. Valiliğin büyük bir projesi olan ve İletişim Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Asaf VAROL’un başkanlığında düzenlenen Elazığ Buluşuyor 2009’da yürütme kurulu olarak daima beraberdik. Çoğu toplantılarda uzun uzun sohbet eder, eski günlerden, cezaevinden, Kayseri’yi anlatır ve bizim yöreleri iyi bilirdi. Cezaevine düşen ilk Ülkücü mahkumlardan birisi olarak hep saygıyla baktığım bir ağabeyimdi. Mamak Cezaevi başkanlığında ise MHP davasından yatan zamanın meşhurları, sonranın oportünist ülkücülerinin o günlerini de anlatırdı. Harput ve Elazıg aşkı ise çok başka idi. Mailinde bile Buzluklu (Harput Buzluk mağarası, yazın sıcağında bile buz gibi bir yer) adını kullanırdı.
Elazığ’ dan ayrıldıktan sonra Nİğde de bir şiir programına geldiğinde görüşme imkanı buldum . Sosyal medyadan takipler ve yazışmalar ile devam ediyorduk. Acı haberi aldığımda şok oldum adeta ve teyit edene kadar da inanmadım. Maalasef doğru olduğunu öğrenince ise artık güzel hatıralara dualar eklendi.
Fırat Ünv. İletişim Fak. Öğr.Gör. ve Harput Sancakbeyim Recep Bağcı, geçen gün benim unuttuğum ve Ahmet Ağabey ile beni andıklarında aralarında geçen bir repliği atmıştı. Hocamın ifadesini aynen alıyorum.
“Memduh nasılsın? Hocam Ben ülkücüyüm, Memduh bi bardak su verir misin? Hocam ben ülkücüyüm, der dururdu. Bu da seni hep andıkça söylediği ünlü repliğiydi. hiç unutmayacağım…” Hocamın ardında kendisi gibi Ülkücülüğümün kalması da benim için ayrı bir güzellik .
Ruhu şad mekanı cennet olsun Harput Efendisi ve büyük Şairimizin.
Dualarda ve eserleri ile yaşayacak güzel insan.
ÖZGEÇMİŞİ
1953, Harput / Elazığ doğumlu. Halk şairi Mehmet Rasim Ozan’ın oğludur. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. 1971 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesine girdi. Ülkücü kimliği ile 1974 yılında HÜ Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği Başkanı iken öğrenci olayları ve basın davaları nedeniyle tutuklandı. Ankara, Kırşehir ve Niğde cezaevlerinde tutuklu kalarak 1978 yılında serbest bırakıldı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Ceza Yasasının 163. maddesine göre tutuklanarak, 1981 yılında Mamak Askeri Cezaevinde kısa bir süre tutuklu kaldı. Mamak Cezaevinde Ülkücülerin başkanlığını yaptı. Daha sonra Kayseri Gevher Nesibe Tıp Fakültesinde devam ederek 1986 yılında buradan mezun oldu. Balıkesir İl Sağlık Müdürlüğünde göreve başladı, askerliğinden sonra 1990 yılında Kayseri İl Sağlık Müdür Yardımcılığı görevine (1990-93) atandı. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsünde yüksek lisans yaptı. Serbest hekim olarak çalıştı. Çalışmalarını Fırat Üniversitesinde yardımcı doçent olarak sürdürdü. 1995 yılından itibaren doçent unvanıyla Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğretim üyesi ve Deontoloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yaptı.
Ahmet Tevfik Ozan çocukluk yaşlarından beri şiirler yazmaktadır.. Şiirleri 1977 yılından itibaren Türk Edebiyatı, Töre, Doğuş, Hasret, Boğaziçi, Yağmur, Konevi, Hedef, Erciyes gibi dergilerde yayımlandı. Yazı, resim, karikatür çalışmaları da olan Ozan şiirlerinde; vatan, millet, aşk, ölüm ve doğa temalarına yer verdi. Türkiye’yi temsilen 1994 yılında Struga Şiir Akşamlarına katıldı. Fırat Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinde Cuma Yıldız hakkında bir lisans tezi hazırladı. Türkiye Yazarlar Birliği, İLESAM ve GESAM üyesidir.
ESERLERİ:
ŞİİR: Kâinat Şiiristan (1986), Dağlar Ardı Şiirleri (1990), Şeyma Ceylan Yüreği (1991), Dağlar Ardı Şiirler (2002).
Bir Kilim Yaydı
Sevinc, gönlümden önce büyüyor..
Nere baksam, nere gitsem; aynı göz!
Her şey beni,benden iyi biliyor..
Her dumanın yüreğinde, aynı köz! ..
Bir kilim yaydım ki, yeşilden yeşil..
Her ezan, her seher; inci yağdırır!
Her secde anında, gönül rüzgarı
Yalnız gecelere, yıldız kaldırır! ..
Yarabbi, verdiğin nimete şükür..
İftar sofrasının bereketine! ..
Seçtim, duaların en güzelini
Türk’ün zincirlenmiş memleketine! …
Rahmetin bir deniz, damla şükrümüz..
Söylenmeden,dilde kaldı türkümüz! ..
Kayık yaptık, kubbelerden ne çıkar..
Karşı sahillerde kaldı Ülkümüz! …
Kabzalar Yavuz’un teriyle ıslak..
Çiçekler,nallarla boğuşmaktadır!
Ve hasret, gecenin bir köşesinden
Sabahın bağrına uçuşmaktadır! …
Sevincim, gönlümden önce büyüyor..
Nere baksam, nere gitsem; aynı göz!
Her şey beni, benden iyi biliyor
Her dumanın yüreğinde, aynı köz! ..
Daş Memed’in Rüyası
Köylüler “Daş Memed” derler: bir gönül ehli, çoban kişi… Değneğini duvara dayadı, oturdu. Hal hatır sorduktan sonra; iki eliyle tuttuğu ve kırıntıları asla dökülmesin diye titrediği bir ekmek parçasını ağzına götürüyormuş gibi iki elini ağzına doğru götürdü. Kimseler duymasın diye yavaş yavaş, bir rüyaya dalar gibi anlatmaya başladı:
Çocukluğunda fırında çalıştığı ve fırında uyuduğu günlerde sabah namazına sevinçle koştuğunu, Toroslar’ın zirvelerinde koyun güttüğünü, Afgan Mücahitleri’nin kuşatıldığını duyduğunda iki gece dua ettiğini, ağladığına kadar anlattı. Sonra, bir nurlu gecede; bir sadık rüyada gördüğü Hz. İbrahim’i… Toroslar’ın zirvelerinde, elini uzatsa tutacağını sandığı gökyüzünün ötelerini..
Daş Memed, bir Avşar Çobanı; belli..
Sağ omzunu Toroslar’a yaslamış..
Bir rüya sonrası, gözleri nemli
Bitti zannettiği, ömrü başlamış! ..
“Ağam” diyor:”.. Dar parkeli bir yoldu.
Parke taşlar, ince sıra döşeli..
Ağır adımlarla bir nur yumağı
Süzülüp kayboldu.. ufuk, neşeli! .
Heybet mi, korku mu, umut.. neşe mi?
Hepsi birbirinin içinde gibi..
Yüreğim çırpınıp savrulup gitti.
Bir hayal atlının izinde gibi..
Bakmak ne kelime? .. gözler kamaşır!
Sonra edep, haya, ümit yarışır!
Göz ucuyla baktım, bir nur tebessüm.
Dişler.. tarifine yıldız yakışır!
Alnında aynayla, aynaya bakan
Kişinin sureti, ömrümdü.. geçti!
Aynada ki ayna, gördüğüm rüya…
Sırrı anlatılmaz bir gündü geçti! ..”
Daş Memed, bir Avşar Çobanı; belli..
Sağ omzunu Toroslar’a yaslamış..
Bir rüya sonrası, gözleri nemli
Bitti zannettiği, ömrü başlamış! ..
İSTANBUL
Yağmurlar, bir Avşar Kilimi gibi
Fatih’ten bu yana, serilir durur!
Beş vakit ezanla kurulan yaylar
Bilmem yücelerde, kimleri vurur?
O yağmur kilimler, şimdi üst üste
Bir yalan, adına deniz diyorlar!..
Yosunlar, seccade.. kandil, balıklar
Nallara hasretiz şimdi diyorlar!..
Peygamber(s.a.v) nuruyla Eyüp Sultan’(r.a)lar;
Sultanlar; Sultanlar.. Derviş Sultanlar!
Ak Şeyhler’in ak kaftanı üstünde
Sırların sırrına ermiş Sultanlar..
‘‘Bir güvercin uçurmuşum sılamdan
Bir serçeyi kaçırmışım doğandan
Kanadım yok, kartalım yok, yolum yok..
Kan sağmışım, kan içmişim canımdan!…”
Yağmurlar, bir Avşar Kilimi gibi
Fatih’ten bu yana, serilir durur!
Beş vakit ezanla kurulan yaylar
Bilmem yücelerde kimleri vurur?