Ermeni saldırıları sonucu Azerbaycan Ordusunun yaptığı harekat ile Karabağ yeniden adım adım kurtulurken, Ermenilerin dünyanın gözü önünde savaş suçu işleyerek Gence’ye füzelerle saldırıp masum insanları katletmesi affedilmez bir suçtur. Geçmişte de yaptıkları katliamlar sebebiyle 1915 te Tehcir kanunu ile yer değiştirilmişti. Bugün ise Azerbaycan ordusu 1992 de işgal edilen Karabağ’dan Ermenileri zorla tehcir etmektedir.
Tehcir konusu hiç gündemden düşmedi. Hepsi ermeni olan Türk düşmanları da bu olayı çok kullandı. Sözde Ermeni soykırım iddialarının olmadığını, bilakis Türklerin tehcir zamanında Ermenilere ne kadar yardım ettiklerini ve bu dostluğun hiç bitmediğini anlatan Son Ermeni Romanı, çevirisi yapılarak Ermeni diasporasına karşı bir hamle olarak geçen yıl ABD de satışa sunuldu.
Eğitimci Yazar Abdullah Ayata tarafından kaleme alınan “Son Ermeni” kitabıyla ilgili olarak, rahmetli Kemal ÇAPRAZ tarafından çıkarılan Ufuk Ötesi Dergisinde Kasım 2006'da yazdığım tanıtım yazısında ;
Son Ermeni, konusu ve mekânları Tomarza, Şıhbarak Köyü, Develi ve civarlarında geçmekte, yöre çok güzel bir şekilde anlatılmaktadır. 'Son Ermeni', Gazer Efendi, İbiş Hoca ve köy halkının dramatik yaşamlarını konu alır. Dönem, Osmanlı'nın son yıllarıdır. Roman, dinleri ve dilleri ayrı olan iki insanın birbirlerine duydukları aşkın öyküsü ile başlar. Ayata, konusunu tarihi gerçeklerden alan romanını anlatırken, Ermenilerin tarihi geçmişlerine de göz atıyor: Ayata. "Tarihleri birkaç ayrı mitolojik varsayıma dayanır. Aralarındaki derin mezhep farklılıklarından dolayı inanç birliğine de sahip değildiler. Avrupalı Ermeniler Katolik, Rus Ermenileri Ortodoks, Anadolu Ermenileri ise Gregoryan'dır. Anadolu dışındaki Ermeniler, Anadolu Ermenileri'ni her zaman hor görüp taşralı gözü ile bakmışlardır. Milli devletlerden ziyade dini toplumların devlete egemen olduğu dönemlerde Bizans İmparatoru 2. Jüstinyen "Şeytanın temsilcisi Gregoryanlar, aşağılık mahlûklardır" sözü ile Anadolu Ermenilerine bakış açısını belirtmiştir. Bizans derebeylerinin ağır vergilerinden, acımasız davranışlarından ve mezhep değiştirmeleri için yapılan baskılardan bıkan Ermeniler, Türklerin Anadolu'ya girmesiyle rahatlamışlardır." Romanın asıl örgüsü ise Gazer Efendi üzerine kuruludur; yıkılmakta olan Osmanlı, uzun yıllar birlikte yaşadığı ayrı tebaalardan halkları kendi can güvenlikleri için uzak diyarlara göndermektedir. Gazer Efendi ve köylüsü de kendi köylerini boşaltmak zorunda kalır. Toplanır ve Beyrut trenini yetişmek için yollara düşerler. Kafilenin yolu İbiş Hoca'nın köyünden de geçer. İki halk, tıpkı eski günlerde olduğu gibi kucaklaşır. Türkler, son Ermenileri ellerinden geldiğince ağırlamaya, gönüllerini hoş tutmaya, onları dostlukla uğurlamaya çalışırlar. Bu arada Gazer Efendi rahatsızlanır. Kafile hastanın iyileşmesini bekler. Ancak Gazer Efendi, bu uzun yolculuğa çıkabilecek durumda değildir. Beyrut trenini yetişmek zorunda olan Ermeni kafilesi, Gazer Efendi'yi gözyaşları içinde İbiş Hoca'nın güvenli ellerine teslim eder. Roman, dinleri, dilleri ve dünya görüşleri ayrı bu iki insanın dostluğu üzerine gelişir. Gazer Efendi, 'Kurtuluş Savaşı' yıllarının Son Ermenisi'dir. Bir kış boyunca kendi halkı kadar çok sevdiği İbiş Hoca ve köylüleri ile yaşar. Gazer Efendi, vakit gelince Beyrut'a gider. Fakat aradaki bağ hiç kesilmez. Mektuplarla haberleşirler her zaman. Yıllar sonra Son Ermeninin evlatlarına baba vasiyeti olarak irtibatı kesmemeleri konusundaki çabaları ve oğlu Arsin'in, İbiş Hoca'nın oğlu Mehmet'le devam eden mektup dostlukları devam eder. Arsin ve Mehmet, yıllar sonra Kayseri'de buluşurlar ve eski günlere dönerler. Arsin, Beyrut karışıklığı sonunda Fransa'ya gider ve fabrikatör olur, yanında dost gördüğü Türkleri çalıştırmaktadır. ASALA'nın Arsin'i tehdit etmesi ve onlara verdiği cevaplar ise takdire şayandır ve sanki bir Türk gibi onlara gerçekleri anlatır fakat kandırılan beyinleri ikna edemez. Fransa'da Asala'nın 1974 yılındaki cinayetlerinin birisi de Türk dostu Son Ermeni'nin oğlu Arsin'in vurup öldürmeleridir. Arsin'in ölürken eliyle cüzdanındaki tuttuğu şeyi merak eden ailesi ise bir şiirle karşılaşır. Bu şiir ise adeta çocukluk günlerine özleminin hiç bitmediğini göstermekte. Gerisini bu harika romandan okuyabilirsiniz.
Daha sonra, 2015 yılı sözde Ermeni soykırım 100.yılına karşı bir hazırlık olarak Son Ermeni romanın filminin yapılması için rahmetli Yücel ÇAKMAKLI'ya proje olarak getirdiğimde çok heyecanlanmıştı. Yönetmen Nazif TUNÇ altyapısını hazırlamış ve birçok kurumla görüşülmesine rağmen, devletin hiç bir kurumundan destek alamamış ve proje rafa kalkmıştı. Şu an yine film projesi olarak şahsımın da dahil olduğu çalışan kişiler de var. İnşallah film yapılırsa, Ermeni filmi Ararat' a karşı Türk tezlerinin olduğu bir film ile güzel bir cevap verilecektir.
Son Ermeni" kitabının İngilizce çeviriliğini üstlenen Türk-Amerikan Güvenlik Vakfı (TASFO) Kurucu, Başkan Fatih Özonur da yaptığı açıklamasında,
"Türk-Amerikan Güvenlik Vakfı (TASFO) olarak tekrar ediyoruz, ABD'de sanat dalında da mücadelemize devam ettireceğiz dedik ve ilk sözümüz olan bu kitabı hayata geçirdik. Bundan sonrada, sözde ermeni soykırımı hakkında Türk yazarlarımız tarafından yazılmış romanları ABD'de piyasaya süreceğiz ve 1920'li yıllarda Malta adasına, sözde ermeni soykırımı iddiaları için sürgün edilen OSMANLI üst dizey devlet erkanlarımızın delil bulunmadığından dolayı serbest bırakıldığı Malta Mahkemesi'ni beyaz perdeye taşıyacağız; ANDOLSUN !
Ne demiştik, ölümden bile korkmadınız UMUTLARIMIZDAN korktuğunuz kadar!!!"
Son Ermeni sözde soykırım yalanına karşı yeterli olur mu?
Tabi ki olmaz, fakat bu bir yol açar peşinden diğerleri de gelecektir. Ermeni katliamları karşısında haklı olarak yaptığımız tehcir ve Türk Mİlletinin yapmadığı bir soykırım yüzünden dünya kamuoyunu etkileyen Ermeni Diasporasına da cevaplar ancak kültür ve sanat boyutuyla verilir.
Tabi bir de güçlü ordu ile olur ki, Azerbaycan Ordusu bunu yaparak 30 yıl sonra Karabağ’ı işgalden kurtarıyor. Karabağ’ın her yerinde 3 renkli bayrağımızın dalgalanacağı güne çok az kaldı.
Tanrı Türk'ü Korusun ve Yüceltsin.