Ben en çok annemin dizinde huzur bulurdum.
Her acımın her derdimin tek bir reçetesi vardı “Anne”
Dünya meşakkati, hayatın hızı, cesedimi meşgul etse de zihnim hep annemleymiş.
Ben zihnim boşlukta kaldığında annemin öldüğünü fark ettim.
Uzakta olsa yakında olsa kalbimin en güzel dinlenme noktasıymış.
Şimdi öyle yorgunluklar çöküyor ki omuzlarıma yoruluyorum.
Oysa dünden ağır bir işim yok sadece huzur limanım gitti, şimdi anlıyorum artık kendimi.
Bütün eksikliğim, arayışım annemeymiş meğerse her yaptığım şeyde onun onayını aramak, ona beğendirmekmiş tüm çırpınışlarım.
Sanıyor ki insan ne kadar çok iş yaparsan, ne kadar yukarı çıkarsan güçlü ve mutlu oluyorsun. Mutluluk annemin bana sevgiyle bakıp, başımı okşaması ve verdiği huzurmuş. Bu kadar sade ve bu kadar kıymetli.
Hayatta hangi mevkiye, makama gelirsen gel aferin evladım diyen biri yoksa arkanda hiçbir kıymeti olmuyormuş, keşke o burada olsa ve beni görseydi! Duanızın özlemi, bir gözyaşı damlasında saklanır çoğu kez.
Annenizin kıymetini bilin eğer yaşıyorsa, ona sımsıkı sarılın benim içinde
Sizi karşılıksız seven o melekleri ağlatmayın hiç! Bir damla gözyaşının hakkını ödeyemezsiniz vallahi.
Tıpkı bu ülkede hakkı ödenemeyecek Eren Bülbül’ün, Yasin Börü’nün,
Aybüke Öğretmenin annelerinin ödenemeyeceği gibi.
Hani yazdık ya “bir anne kaç kere ölür” diye;
Evladını kaybetmiş annelere bir sorun bakalım kaç kere ölürmüş?