Kurtuluş Savaşında verilen mücadele özgürlük için değil miydi? O halde bu zihinlerimizdeki prangalar da neyin nesi?
Sahi hani biz özgürdük?
Özgürlük derken biz neyi özgür kıldık? Biz didişmeyi, savaşmayı, huzursuzluğu, ölümü, vahşeti, vahşi kapitalizmi, cinayeti, sekülerliği(dünya malına tapıcılık), pedofiliyi, ahlaksızlığı, arsızlığı, lgbti yi… Nice rezillikleri özgür kılmış olabilir miyiz?
Pandora’nın kutusunu açtığımız halde acaba Ahit Sandığını mı açtığımızı sanıyoruz veya kendimizi öyle kandırıyoruz?
Hani Amerika’nın Irak’a götürdüğü şu demokrasi var ya! Bizde toplumsal olarak ona benzer bir özgürlük(!) elde etmiş olabilir miyiz acaba?
Acaba biz ÖZGÜRLÜK kavramını yanlış anlamış olabilir miyiz ?
Belki de özgürlük; Özüne dönmek: Fıtratına uygun olmaktır. Tabi bunu hür bir şekilde yaşayıp tatbik etmektir. Ama sanırım biz toplum olarak özümüzden kopup, bizi biz yapan değerlerden ayrılıp; bize dayatılmak istenen ve bizimde buna karşı (geçmişte) direndiğimiz değer(sizlik)lere gönül rızası ile hatta büyük bir iştah ile geçişimiz olarak yorumlamış olabilir miyiz? Yahut biz özgürce özgürlüğümüzü katlediyor olabilir miyiz? Bu da ne demek?
Şöyle ki: Bir eylem veya söylemi, herhangi bir dayatma olmaksızın, sırf kendi irademizle dile getirip yapmaktır esas özgürlük. Peki, mevcut durumda olan ne?
Olan şu: Yazılı, görsel, işitsel medya aracılığı ile, fısıltı gazetesi (dedikodular) ile, sosyal(!) medyanın empoze-dikte etmesiyle, çok hızlı bir şekilde bize ait olmayan reçeteleri kabul edip nasıl da evrildik ? Nasıl da isteyerek değil de zihinlerimize vicdanlarımıza dayatılan süngülerle değerlerimizden çarçabuk vazgeçtik. Hani hep derler ya ‘’Biz meydanda kazanıp masada kaybettik.’’ Aslında kaybettiğimiz masa antlaşmaların masası değil: Televizyon masası, bilgisayar masası, rakı masası, ahlak masası…
Biz ki kimine göre büyük kıymet Lozan, kimine göre büyük kıyamet Lozan’da kazanıp kaybettiklerimiz bir hiç aslında. Biz esas kayıplarımızı onların kurduğu masalarda zevk alırken kaybettik(hala kaybediyoruz). Biz nice Lozanları tarihe gömdük, ne ki bu ! Ee üstat demek ki esas olan bize kazandırıp/kaybettiren bir antlaşma, bir zafer değil bize yutturulan bize ait olmayan bizde rüküş duran özgürlükler! Öyle olmasa neden bu halde olalım? Belki de bize sürekli dayatılan içten içe üstün, özel, güzel, farklı iyi bir toplum/millet gibi özelliklere sahip olduğumuz algısı bir martavaldır?
Sonuç olarak: Ya ÖZGÜR değiliz ya da ÖZEL değiliz. Bence: ÖZELİZ ama ÖZGÜR DEĞİLİZ. Bu durumda Ya Bu yanlış özgürlük algısından vazgeçeceğiz ya da özelliğimizden. Ya da polyannacılığa devam. Ne de olsa biz dünya lideriyiz, dünya bizi kıskanıyor, en ahlaklı millet biziz, en Müslüman, en doğru, en en en biz her güzelliğin ‘’en’’iyiz zaten. Ben sizi rahatlatmaya değil, rahatsız etmeye geldim. (Ali Şeriati)
PARS ANADOLU