Ne anlamlıdır çiçekler hayatımızda. Önce vereceğimiz mesajı seçeriz sonra da ona uygun çiçekleri.
Bilimsel adı “crisantem” olan bizim bildiğimiz adıyla kasımpatı, papatyagiller ailesinin 30’a yakın çeşidinden birisi. Onları, çocukluğumdan bu yana, her 10 Kasım’da Atatürk’ü andığım ve her 24 Kasım’da öğretmenime hediye ettiğim çiçekler olarak hatırlarım. Kasımpatlarının beyazı, sadakat ve sevgiyi; moru, burukluk ve hayal kırıklığını; sarısı ise platonik yani karşılıksız aşkı simgelermiş.
Buruk bir hikayesi de var krizantem yani kasımpatının.
Rivayete göre Crisan adlı köylü bir genç, yaşadığı yerde zengin bir toprak ağasının kızına aşık olur. Aşkı karşılıksız değildir ancak kızın babası, biricik evladına layık görmez bu fakir köylü gencini. Crisan’ın topraklarına girmesini ve bölge halkına da onun hakkında konuşulmasını yasaklar. Crisan ne yaptıysa kıza ulaşamaz, başına geleni anlatamaz. Kız da, Crisan kendisini terk etti ve unuttu diye üzüntüden yataklara düşer. En sonunda kızın hizmetçisi dayanamaz, Crisan’ı bulur ve durumu anlatır. Crisan, ağlayarak ormandaki çiçekleri sevgilisi için toplar. Bu çiçekleri sadakatinin ve aşkının simgesi olarak sevgilisine götürmesini ister hizmetçiden. Topladığı çiçeklere küçük bir not iliştirir "Crisan t'aime" (Crisan Seni Seviyor). Hizmetçi çiçekleri kıza götürür. Ve delikanlı ömrünün sonuna kadar bu çiçekleri kıza aşkının ve sadakatinin mesajı olarak göndermeye devam eder. Kavuşamayan sevgililerin aşkına ve sadakatine şahit olan köylüler bu çiçeklere "Crisan t'aime" yani “krizantem” adını verirler.
Hüzün veren bu hikayenin kahramanlarından birisi olan kasımpatları bana göre sevdiklerimize verebileceğimiz en güzel çiçeklerdendir.
Baharın müjdesi olan papatyanın aksine, aynı ailenin mensubu kasımpatı, platonik sevdaların, hüznün ve ölümün çiçeği olarak da bilinir. Oysa şöyle bir düşününce doğada her şeyin bittiği ve artık uykuya çekildiği anda, filizlenen umuttur kasımpatı. Rengarenk görüntüsü ile içimize neşe saçan hazanın biricik çiçekleri, tüm koşulların kötüye gittiği zaman dahi güzel bir şeylerin olabileceğini hatırlatan doğanın size verdiği “iyimserlikten asla vazgeçme“ mesajıdır.
Sonbaharın kendisini göstermeye başladığı bu sabah, evden çıktığımda gözüme iliştiler. Kaldırımın kenarındaki vazolara tıka basa gelişigüzel doldurulmuş olan kasımpatları, etraftaki onca kirliliğe, telaşa ve gürültüye rağmen bembeyaz bir ışık saçıyorlardı. Arabadan inip tomurcuklarla dolu iki demetini alıverdim. Ofisimdeki vazolara yerleşen kasımpatları, kasvetli görüntü yerini coşkulu bir neşeye, bembeyaz bir umuda ve pırıl pırıl bir aydınlığa bıraktı. Hayatın tüm ihtişamı ile devam ettiğini, her şerde bir hayır olduğunu hatırlattılar bana; iyimserlikle doldu içim ve gülümseyerek selamladım sabahımı. "