Geçmiş, bugünü inşa ederken geçer. Ama bazen boğaza takılıp kalan kılçık gibi zihne takılıp geçemeyenler de olur. Geçmişte bugün istenmeyen sonuçlar veren hatalar, düzeltilmediği sürece tekrar eder. Bu tekrarlar sadece yaşayan kişiyi değil çevresini de etkiler. Geçmişi yeniden değerlendirme "Her olayı hayır, her geleni Hızır bil, her geceyi Kadir bil” sözü esas alınarak yapılmalıdır. Geçmiş henüz geçmedi zihinde takıntı yaptı ise görevini yapamamış demektir. Bu nedenle mutuz, huzursuz, öfkeli, kırgın, kızgın ve huysuz özellikler yapışıp kalır o kişiye. Geçmişin görevini yapıp gitmesine izin vermek için zaman zaman hasbıhal etmek gerekir.
İnsan hayatı boyunca zorluklarla mücadelede sonuç aldığı bir “çözüm metodu” nu öğrenir ve kullanır. Zor durumda sonuç aldığı o metot, tüm olaylarda kullandığı metoda dönüşür. İşte kişinin bulduğu bu çözüm metodu, davranış kalıbı ve bu şekilde yapılanmış zihin, sonradan yapılan her şeyi etkiler. Eğer bir kişi yaşadıklarından memnun değilse, öfkeli, kırıcı, huysuz, mutsuz ve benzer hataları tekrarlayan, yaşam döngüsüne sahipse “davranış kalıbı” yanlış demektir. Davranış kalıbı, kişinin tek tek yaptığı davranışları açıklamaya ve ortak bir tanımda toplamaya yarayan davranışlar toplamıdır. Zihin bir problemle karşılaştığı zaman kişiyi korumak adına sık kullandığı ve kesin sonuç aldığı davranış kalıbını (yaklaşımı) kullanır. O nedenle sonuçların değişmesi isteniyorsa sebeplerin değiştirilmesi gerekir. Kişi yaşadıklarından memnun değilse değişmesi gerekenler, şikâyet edilen konu içinde saklıdır. Kişinin günlük hayatında yaptıkları, konuştukları ve düşündükleri o sonucu getirmiştir. O nedenle ilk önce kişinin rutinlerini belirlemesi gerekir. Bu aşamada kişinin günlük tutması önerilir. Düzenli günlük tutma objektif ve dışardan bakış açısı sağlamsı ile farklı bir değerlendirme imkânı sunar. İlk başlarda sıkıcı ve işe yaramayacak bir çaba gibi gelse de zamanla etkisi his edilir. Bir süre sonra sıklıkla kullanılan kelimeler, problem yaşanılan olaylar, kişiler ve durumlar netleşmeye başlar. Üstelik daha günlüğü yazarken bile birçok detay göze çarpar. Her akşam ilk günden başlanarak yapılan günlük okumaları ile tekrar eden kelimeler, olaylar, çözüm metotları, davranış kalıpları ve sonuçları oraya çıkmaya başlar. Geçmişte yaşananlar değiştirilemese de kişinin olaya bakış açısı, yüklediği anlam ve yorum değişebilir.
Geçmişten gelen yüklerin, öncelikle reddetmeden, kapatmadan, yansıtmadan, ötelemeden farkına varılıp, kabul edilmesi gerekir. Bu nedenle, geçmişe bakışta başkaları değil de kişi kendine odaklanmalıdır. Aslında problemlere güvenilir bir arkadaşla konuşarak bakmak daha objektif bir bakış açısı sağlayabilir. Ancak çok zor olsa da mağdur rolüne sığınmadan, kendini suçlamadan ve sığınacak bir liman aramadan, sorumluluk almak gerekir. Geçmişi değerlendirme, televizyonda bir film izliyor veya filmi anlatıyor gibi yapılabilir. Geçmiş olayları zihinde tekrar izlemek, istenilen yerde durmak, ileri almak daha net ve geniş anlayış sağlar. Bu aşamada o olayların yaşananların geçmişte yaşandığını ve bittiğini bilmek geçmişe bakışı kolaylaştırır. Evet, “insan beşer, ve beşer şaşar” sözünü unutmamak gerek. İnsanız bizde hata yapmış olabiliriz. Yanlış anlamış, anlık öfke ile söylemiş veya çok daha farklı bir nedenle kötü bakmış bile olabiliriz. Hepsine hazır olmak gerekir. Bazen geçmiş acı günleri konuşmak acı vericidir, ama önemli olan o yükten kurtulmaktır.
Kişi kendini suçlamadan, aczini fark etmeli, her şeyi bilemeyeceğini kabul etmeli ve kendini hoş görüp aynı duruma maruz kalmayacak şekilde kendini ve kişileri affetmelidir. Affetmek zalimi sevmek değildir, bir daha zarar veremeyeceğini bir yere koymaktır. Artık onunla boğuşmamak ve mücadele etmemektir. Bu aşamada bazı kişilerde intikam alma, yüzleşme isteği de olabilir. Ancak bunlar olayı daha şiddetlendirmek, kişide baskıyı ve acıyı artırmaktan başka işe yaramaz. Çünkü olaya sebep olan kişi, ya olayın farkında değildir, ya senin hatalı olduğunu iddia ederek daha büyük acı verici sözler sarf edecek, ya da senin iyiliğin için yaptım diyerek suçluluk duygusu uyandıracaktır. Suçluluk duygusu ise kişinin kendine daha çok eziyet etmesi demektir. Bu durumlarda mağdur rolü ile rahatlamaya çalışmak yerine “geçmişte hatalarım olsa da ben “iyi” bir insanım” diyerek yola devam etmek gerek. Bundan sonra acı veren üzüntü içeren duyguları dönüştürme aşaması gelir. İnsan özelikle bu noktada başkasına göstereceği şefkati, sevgiyi ve hoşgörüyü kendinden esirgememelidir. O zor koşullar o acılar beni güçlendirdi diyerek büyük acılar veren olaylara karşı kendine daha şefkatli davranmalıdır. Ama insanın geçmişte olanlar için başkalarını olduğu kadar kendini de affetmesi ve bunu yalnızken bile olsa kendine sesli bir şekilde söylemesi öz benliği öz-şefkati tanıyarak huzur bulacaktır. İnsan zorlukları yendikçe mutlu olacak ve kendine güveni gelecektir.
Hepimiz acıdan kaçınıyoruz ama acıyı kabul etmek ve utanç duymadan, yargılamadan kusurlarımıza, hatalarımıza eksiklerimize şefkatle davranmak iyileşme adımlarıdır. Bunları yaptıktan sonra, zor günlerde de sevdiği birine nasıl davranıyorsa, kendine de öyle davranmayı unutmamalıdır. Çünkü “insan en çok kendine muhtaçtır”.