İnsanın merkez noktası
Akıllı insan yaşadıklarından, daha akılı insan ise başkalarının yaşadıklarından da ders alır. Tutunduğumuz dallar, dayandığımız dağlar var. Aile, eş, dost, iş gibi kavramlara büyük anlamlar verip, büyük görevler yüklüyoruz. Sonra bir vefasızlık ile karşılaşınca kırılıp dökülen hayatlar sürüyoruz. Bazı şeylerin farkına varıp bazı şeylerini anlamaya başlamak yıllar alabiliyor. İlk gençlik yılları iş, eş ve aş arayışı telaşı ile büyük bir koşturmaca bir telaş içinde geçip gidiyor. Sonra iş, eş, aş derken hayat geçiyor ama beklenen huzur bir türlü bulunamıyor. Bayezıd-i Bestami Hazretleri'nin açıkladığı gibi "Hakikat aramakla bulunmaz ancak bulanlar hep arayanlardır. İnsan bu dönemlerde huzuru vereceğini düşündüğü her faaliyetin de peşine düşüyor. Bu süreçler bazen çok zarar verici olabiliyor. İnsan uyanıp gerçekleri idrak edene kadar bu kısır döngü böylece sürüp gidiyor. Ben bu dönemi insanın mağara dönemi olarak adlandırıyorum. Mağara döneminde insanın gözü hiçbir şeyi görmez aklı fikri işinde, eşinde yada aşındadır. Gecesi gündüzü büyük bir aşkla, tutkuyla bağımlı olduğu işi, eşi ya da aşı ile doludur. Bu aşkla, tutkuyla bağımlı olduğu işi, eşi veya aşı uğrunda istemese bile bir çok şey yapar, acılar, kırgınlıklar perişanlıklar yaşar. Bu durum, Hz. Mevlâna’nın “olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın. Öldüm der durur ama yine de yaşarsın” sözünde olduğu gibi bir yaşamaktır. İnsan yaşar ama aradığı huzuru da bir türlü bulamaz. Yaptığı, denediği, yaşadığı hiçbir şey ruhundaki acılara, son vermez, huzursuzluğuna derman olmaz. Bundan yıllar önce bir arkadaşım, “neye tutunsam elimde kalıyor dedi. Okudum, mezun oldum işe girdim, işim dedim, çalışıp para kazandım ama entrika, yalan, dolan ve ihanetlerle dolu bir iş hayatı yaşadım. İş değiştirsem de olaylar değişmedi. Yine de para kazanmak için mecburum diyerek çalışmaya devam ettim. Sonra aşık olup evlendim, eşim ve çocuğum dedim onlara daha çok vakit ayırmak için istifa ettim. Ama bir süre sonra öbür yarım dediğim eşim beni terk etti, gitti. Kazandığım onca para da hastane, tedavi ilaç derken eridi bitti. Şimdi bakıyorum yediğim iki lokma giydiğim bir hırka. Çocuklar da büyüdü, kendi hayatlarını, yaşama gayretindeler. Şimdi benimle olan tek şey ise değişmeyen ruhum. Ruhum hep aynı kaldı, hiç değişmedi, sürekli beni zorluyor, neden huzuru bulamadın diyor ve ben cevap veremiyorum” demişti. Evet, yaş ne olursa olsun, mağaradan çıkmayan insan güneşi, ayı yıldızları göremez. Bazıları da her gün güneşi ayı yıldızları görür ama anlam veremez. Yaşadıklarına , yaşamına anlam veremeyen insan ise mağaradaki insan gibi yaşamış olur. Hz. İbrahim 7 yaşına kadar mağarada yaşamıştı. En'am suresi 75-78. ayetler Hz. İbrahim’in mağaradan çıkışı ile yaşadıkları ile idrakinin açılmasını anlatılır. “(75) Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun. (76) Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: "Rabb'im budur." dedi. Yıldız batınca da: "Ben batanları sevmem." dedi. (77) Ay'ı doğarken gördü: "Rabb'im budur." dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum." dedi. (78) Güneş'i doğarken görünce: "Rabb'im budur, bu hepsinden büyük." dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım." diyerek Ehad olan sonsuz yaratanı idrak etti. Bu ayetleri, Hz. İbrahim’in anıları olarak okuyanla geçici olanlarla baki olanın ayrımı anlamında okuyan arasında fark var. Anlamla okuyanlarda farklı zihinsel açılımlar ve idrak oluşur, aydınlanır. O nedenle “İnsanın hücrelerine kadar etki eden tüm faktörlerin bileşkesinin uygulama noktasına, insanın merkez noktası” denmeli bence. Geçici olanlara kalıcı gibi davranıldığında, kalıcı olan unutulduğunda da yaşamın merkez noktası kayar. Bir insanın merkez noktası doğru ise insan dengede ve huzurdadır. Ama insan merkez noktasında herhangi bir yana birazcık bile olsa bir kayma, sapma varsa, ağırlık merkezinin geçtiği taraf ve doğrultuda dengede kaymalar olur. Günümüz insanı ancak, geçici olanlarla baki olanın ayrımına vardığı anda huzuru bulacaktır. Yoksa “hedefi olmayan yelkenliye hiçbir rüzgârın yardım edemeyeceği” gibi uçsuz bucaksız okyanusta bir oraya bir buraya savrulup duracak ve daha da kötüsü alabora olmaktan kurtulamayacaktır.