Günümüzde birçok kişi iyiliğe muhtaç. Ama iyilik yaparken, kırk kere düşünmeye neden olan “Devesi çalınan bedevi hikâyesi “ gibi örnekler medyada hızla çoğalıyor. Bu hikâyede, devesiyle yolculuk eden bedevi çölde susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlar ve adam bedeviden biraz su ister. Bedevi devesinden iner ve su verir, suyu içen adam birden deveye atlayıp kaçmaya başlar, bedevi arkasından bağırır “Tamam, deveyi al, git ama bunu kimseye anlatma!” Bu isteği tuhaf bulan hırsız durup, nedenini sorar, “Eğer bu olayı herkese anlatırsan, olay yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.” Der. Bugün anlatılan hikayeler de maalesef, insanları yardımdan alıkoyar hale getirdi. İyiliğin iyilik olmasının tek şartı “ihtiyacı olana yapılmasıdır”. Gereksinim duyulan şey, değerlidir. İyilik canı feda etmekten mal vermeye, bilgi paylaşımından her türlü fazilete ortak kılmaya kadar geniş yelpazeye sahiptir. Ama riskleri hep vardır. Derviş suya düşen bir akrebi kurtarmak için elini uzatınca akrep sokar; Derviş tekrar elini uzatır, akrep yine sokar. Bunu görenler, “İyilik yaptığın halde sana zarar verene daha ne diye yardım edersin?” der. Dervişin cevabı manidardır: “Akrebin fıtratında sokmak var, benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek, merhamet etmek varsa Akrep fıtratının gereğini yapıyorken, ben ne diye fıtratımı değiştireyim?
Eğer yapılan bir iyilik, kötülük olarak anlaşılıyorsa, bir sorun var demektir. İyilik yapan kötülük buluyorsa yine bir şeyler yanlış demektir. Aslında insan suresi 9. ayet “Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz” iyilik yapanlar için kuralı belirtir. Rahman, suresi 60. Ayet ise "İyiliğin karşılığı iyilikten başka ne olabilir ki..." der.
Bazen iyilik “Kaş yaparken göz çıkarmak”, “dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” gibi sonuçlar verebilir. Kolaycılığı seven ve nasılsa biri arkamı toplar diyerek etrafındakilere yük olan kurnazlar var. Oysa birine yük olmak birine bağımlı yaşamak ağır bir yüktür. Annem “Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez” derdi. Bu nedenle kolaycı, köşe dönmeci ve fırsatçı zihniyetin geleceği yoktur. İnsan gördüğü bir iyilik karşısında kendini borçlu hisseder ve doğası gereği karşılık vermek ister. İyiliğe misliyle karşılık veremediğinde kötülük yapıp borçtan kurtulmaya çalışır. Hatta bazıları sadece insana değil yaşadığı yere hatta tüm dünyaya karşı nankörlük eder. Bu nedenle iyiliğin gizli olması, anında yerini bulması, karşılık beklenmemesi, başa kakılmaması, sıkıntıya sokulmaması, küçümseyerek, eziyet ederek, kaba davranılmaması konularına özen gösterilerek yapılması önerilir. Birisi için iyi olan bir şey bir başkası için olmayabilir. Bu da iyi ya da kötünün gerçek ve tek bir tanımı olamayacağını gösteriyor. Çocuğun elindeki bıçağı alan anne o anda çocuğu üzmüş ve kötülük etmiş gibi görülebilir. Ama sonuçta çocuğun kendine zarar vermesini önlediği için iyilik etmiştir. Akıl, iyi ve kötü arasındaki ayrımı yapabilecek en önemli kabiliyettir. Ama bu ayrımın yapılmasında kültür, farklı durumlar ve şartlar da çok etkilidir. Buna göre eğer şartlar değişirse bir durumda iyi olarak görülen bir başka durumda kötü olarak görülebilir. “Olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, hâlbuki hakkınızda o bir hayırdır. Ve olur ki bir şeyi seversiniz, hâlbuki hakkınızda o bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 2/216). Gerçekten bilmiyoruz?
Ama bazen iyilik yapanda gurur ve kibre sebep olarak, iyilik yapılan kimsede de alışkanlık hâline gelme riski vardır. Bu durumda olan kişinin çalışma isteğini ortadan kaldırması ile kötülüğe dönüşmüş olur. Bazen de iyiliğin muhatabı, iyiliği yapanın, karşısındakini minnet ve eziklik altında tutma hırsını fark ettiğinde onurunu korumak için farklı yollara girebilir. Bu nedenle “iyiliğin fazlası zehirdir”. Balzac “İnsanlara, onları size nankörlük yapmaya mecbur bırakacak kadar büyük iyiliklerde bulunmayın ”der. İyiliğe nankörlük davranış, çoğu kez, onuru korumak için yapılan tepkisel hareketlerdir. İyilik yapılan, başlangıçta muhtaç ve perişan olduğu için iyiliği boyun bükerek kabul eder, ama ihtiyaç ortadan kalktığında kendini iyi hissetmek için bir şekilde intikam alır. Ancak yine de “iyilikten maraz (hastalık) doğmaz, sadece marazlı kişileri görünür kılar”. İyilik, insandaki gurur ve kibrin kontrolünü yapmış oluyor. Gurur, kendini beğenme, kibir ise kendini başkalarından üstün görmedir. Bazen onur ve gurur karıştırılır, oysa onur insanın kendine duyduğu saygı, şeref, haysiyet olup başkalarının kişi hakkındaki düşüncelerinden oluşur. İnsan, Allah’ın şaheseri olması ile özeldir. Her insan, insanlığın şerefli bir ferdi olarak onurlu bir hayat yaşamak ve toplumda tanınmak ister. Onur, insanî değeri, üstün ve erdemli olma hâlini ifade eder. “Kibir insanı konuşkan, gurur suskun, onur ise sultan eder”." İlaç ile zehiri ayıran dozudur" derler. İyiliğin kötülüğe dönüşmesindeki ince çizgi de galiba insana yakışan onurlu hareketlerde yatıyor.