Tıpkı fizikte her sıvının bir donma ve kaynama noktası olduğu gibi “her insanın da bir kaynama ve donma (dayanma) noktası” vardır. Donma noktası ya da sıcaklığı maddenin sıvının halden katı hale değiştiği sıcaklıktır. Kaynama noktası ise madenin sıvı halden buhar hale geçtiği sıcaklıktır. İnsanın da kaynayıp, donduğu olur. Ana bazen kaynayıp, donmadan önce kendine dur deyip hareketsiz kalıp, derin bir nefes alması gerekir. Ancak insanın durma noktası ve ne zaman durması gerektiği, çok bilinmeyenli bir denklemdir. İnsanlar, çoğu zaman durmayı bilemedikleri için iyilik yapmak, korumak adına kötü sonla karşılaşır. Bu durum insanın en kıymetlileri ile karşı karşıya gelmesine, bazen de çok ciddi kayıplar yaşamasına sebep olur. Üstelik bunlar hiç istenmediği halde, korumak adına ve daha iyisini yapmak için yaşanır. Her insan, demokratik bir ortamda yetişmek, bağımsız kişiliği ve özgüvene sahip olmak, toplumsal ve kişisel çatışmaları en aza indirmiş, yaratıcı, girişimci, özgür ve özerk bireyler olmak ister. Ve her insan yetişme süreci içinde elde ettiği becerileri sınamak, gücünü ölçerek kendini tanımak ve bulmak ister. Ama bunun için ideal tekbir koşul yoktu. Her koşul ancak kendi en iyilerini verir. O nedenle günümüz ebeveynleri geçmiş koşulların bir sonucudur. Bugün 50 yaş civarında olanlar 1960’larda doğmuş 70'lerde çocukluklarını, 80’lerde gençliklerini yaşamış ve 90’larda da ebeveyn olmuşlardır. Bugünkü ebeveynler kendilerini 80’li yılların aile koşularında gerçekleştirdiler. Bugünkü gençler ise 2000’li yılların aile ortamında kendilerini bulmaya çalışıyorlar. Yapılan bir çalışmada gençlerin çoğunluğunun ailelerini “demokratik” ve “serbest bırakıcı” olarak tanımlamaları ve yine bu gençlerin %56’nın, ailelerin onların kararları üzerinde “bazen” etkili olmaları gerektiğini düşünmeleri de ilginçtir. Bunlar gençlerin aileye olan güven ve inançlarını göstermesi açısından çok önemlidir. Her insan kendi hayatını belirleyecek, etkileyecek olan kararları kendisi vermek ister. Gençlerin özelikle hayati öneme sahip konularda karar verme aşamasına gelmeden önce karar vermeyi öğrenmesi ve dikkat etmesi gereken konular hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Gencin hayati karar aşamasına gelmeden önce zaman zaman yanılgıya düşseler bile, davranış özgürlüğü tanınarak, yetki ve sorumluluklarla bu yetenekleri geliştirilmelidir. Toplumun çekirdeği olan ailelerde yaşananlar kaynama ve donma noktalarını tetikliyor. Her ilişkide tartışma kaçınılmazdır. Birçok konuda tartışmalar yaşanabilir. Sorun tartışmanın kendisi değil tartışmada kullanılan yaklaşım ve iletişim tarzıdır. Yapıcı tartışma her iki tarafın duygularını, hislerini ifade edebildiği ve çözüme ulaşmak için karşılıklı ödün vererek fedakârlık yaparak her iki tarafın da mutlu olacağı şekilde çözümlenen tartışmalardır. Ebeveynler çocukları için en iyisini isterken yemiyor, yediriyor; içmiyor, içiriyor; giymiyor, giydiriyor ve iyi bir eğitim verebilmek adına elinden geleni yapıyor. Ama çocuk bu zorlu süreçlerin dışında tutuluyor ve her şeyin sunulduğu bir “koza içinde yaşam”a mahkûm ediliyor. Çocuk kozada kalamaz ve bir gün birey olmak için kozadan çıkmak zorunda. Kozadan çıkarken çocuğun birey olabilmesi için ebeveynin durması ve beklemesi, çocuğun mücadelesinde müsaade etmesi gerekiyor. Bazen her iki tarafında fedakârlık yapıp katılım sağlayarak çözüme ulaşması gerekebilir. Gençlerin büyük çoğunluğu önemsemiyorum dese dahi ailesinin fikrini önemser ve onayını almak ister. Bizler bugün unutmuş olsak da bir zamanlara genç idik ve bugün yaşadıklarımızı ailemize yaşattık. Bugünkü özelliklerimizin çoğunu o günlerde edindik. Çevremizde de birçok aile tutumlarının sonuçlarını gözleme şansımız oldu. Yetişme dönemimizde annelerimiz okuma yazma bilmez iken bugün okuma yazma bilmeyen ebeveyn sayısı yok denecek kadar az. Doğru yaklaşımlar ve ebeveynlik üzerine yazılmış birçok kitap var. Dijital dünyada bu konuda birçok uzman görüşü var. O kadar hızlandık ki her şeye anında ulaşabiliyoruz. Ama aynı hızda da unutuyoruz. Bunun ilacı yavaşlamak diyorlar ama artık yavaşlamak yetmiyor, özellikle zorlu günler ve koşullar durmayı gerektiriyor. Ebeveynler olarak çocukları hayatın, ailenin içine katmamız, kozadan çıkarmamız gerek. Onlara evde yaşlarına uygun sorumluluklar vermekle işe başlanabilir. Birden olmayacak ama sabırla güvenle ve sevgiyle olacaktır. Özelikle aile içinde sohbetlerin aile bağında önemi çoktur. Aile içinde her bir ferdin diğerine zaman ayırması onunla konuşması aile bağını güçlendirir. Allah’ın Resulü üzgün olarak eve gittiğinde kapısını Hz Ayşe tebessümle açar, selamdan sonra “Konuş ey Ayşe der Peygamberimiz! Konuş da biraz içimiz ferahlasın!” Ve Ayşe Allah’ın rahmetinden, merhametinden, şefkatinden, dünyanın faniliğinden bahseder. O konuştukça Peygamberin üzüntüsü dağılır ve yüzüne bir tebessüm gelir ferahlardı. Bizlerde yakınlarımıza Allah’ın rahmetini, merhametini, Peygamberin şefkatini, dünyanın faniliğini bahsetsek, güzel olmaz mı?
Durmak hiçbir şey yapmamak veya söylememek değildir. Karşıdakine fırsat vermek, senin için ben ne yapabilirim demektir.
Durmak seçenek sunmak ama seçimi için suçlamamak demektir.
Durmak, çok kızdığımızda öfkelendiğimizde ilk aklımıza geleni söylemeyip durup bir nefes almak, empati ile düşünmeye çalışmaktır.
Durmak, sevdiklerimiz için iyi niyet ve gayretle çalışırken, onları kaybetmemek için, kendine hâkim olmayı karşıdakine saygı duymayı bilmek demektir.
Gençler bu konuda çok müzdarip, ebeveynlerini çok sevdikleri ve onlara kıyamadıkları halde kendilerini yaşamak fırsatını bulabilmek için susuyorlar veya susmak zorunda kalıp içlerine atıyorlar ve biriktiriyorlar. Sonra bir gün dayanamayıp içlerinde biriktirdikleri küçük şeyleri öfke patlaması ile anlatmaya çalışıyorlar. Gençlerin içindekileri daha güzle ifade etmeyi öğrenmesi için sakin ve huzurlu rol modellerini görmeye ihtiyaçları var. Çünkü “çocuklar söylenenleri değil, yapılanları yapar”.