Meydan okuyucu sorular
Bugün her yaş grubunun, aklını karıştıran çelişkiler içeren sorular var. Cevapları yakınlarında bulamayan internet sitelerine geçiyor. Doğru ile yanlışı ayırmanın, pirincin içindeki beyaz taşları ayırmak kadar zor olduğu dijital dünya ise zihinleri daha da karıştırıyor. Doğruyu ayıracak yeterli bilgisi ve sağlam inancı henüz gelişmemiş kişiler çok zarar görüyor. İç ve dış etkenlerle duyarsızlığa sevk eden, kayıtsızlık hali, kötülük, bilim ve din çatışması gibi konular da bu karmaşayı destekliyor. Özelikle dini konular en çok sorgulananlar arasında yer alıyor. Zaten İslam dini de akılla, sorgulayarak seçimi tavsiye diyor. Ayrıca dünya hayatının amacı da “insanın sınanması” olarak bildirilir. “Beşer doğrulur insan olunur” sözü bunu anlatır.Aristo insanı “medenileşmiş ve bilgi edinme yeteneğine sahip hayvan” olarak tanımlamıştır. Platon ise insanı “tüyleri olmayan iki ayaklı hayvan” olarak tarif etmiştir. Stoacılar insanı “düşünen öz” olarak tarif ederek, sadece akıllı insanların mutluluğa ulaşabileceğini belirtmişlerdir. Kimi Stoacılara göre; bütün insanlar ilahi aklın kıvılcımına sahip olmakla beraber çoğu aptal durumdadır. Pascal, insanı sonsuzluk ile hiçlik arasında bulunan bir varlık olarak tarif eder. Nietzsche ise, insanın kim olduğunu ve anlamının ne olduğunu keşfetmesi gerektiğini savunur. Geçmiş 50 yılda “kimseye yük de muhtaç da olmayan ama hiç kimseye faydası olmayan” birey anlayışı, ben duygusu öne çıkarılmıştır. Ben duygusu ise haz odaklı yaşamı öncelemiştir. Oysa Furkan suresi 43 ayet “Sen kendi hevâ ve hevesini tanrılaştıran birini gördün mü” diyerek uyarmaktadır. Birçok dini inanış, insanı ilahi bir sanat eseri, ilahi kudretle var edilen, evrende her şeyden farklı ve kendine has özellikleri olan özel bir varlık olarak tanımlar.
Farklı dinler insanın yaşam yolculuğunda bireyin özüne dönerek gerçek insan olması, kâmil insana dönüşmesi gerektiğini vurgular. Ancak gelişmiş insan olmak kapitalist dünya düzeninde çok da kolay değil. Bu yolculukta cesur ve kendini bulmak isteyenlerin karşısına engel olarak cevap bulmakta zorlandıkları sorular çıkıyor. Çelişki ve karmaşa yaşayanlar bilmediği, anlam veremediği durumları sıklıkla yaşamaya başlayınca “benim dinim bu mu?" veya "din buysa ben yokum" noktasına gelebiliyor. Küresel trendin bir yansıması olan internet sitelerinde çok kültürlü tartışma ortamlarında yetersiz ve yüzeysel dini bilgiler kişiyi bunalıma sokabiliyor. Oysa her soru gerçek tatmin edici ve güvenilir cevapları hak ediyor. Özellikle din konularda sorusu olanların Kur’ânı kerimi anlayarak okuması gerekir. Çünkü aynı konuda farklı yorumları görmek mümkün. Bir grup kuranda bir şey var diğeri yok diyebiliyor. Üstelik bu durum kader, irade, ceza, iyilik, kötülük, cennetlik veya cehennemlik gibi konularda yaşanıyor. Türkiye’de 300’e yakın kuranın tercümesi (meal) var. “Çevrinin sadığı güzel, güzeli de sadık olmaz” dedikleri gibi mealler arasında da bazı konularda farklı yorumlar var. Ayrıca, ülkemiz insanının % 34,3’ü hiç Kur’ân-ı Kerîm tercümesini hiç okumadığını bildirmektedir (DİB, 2014). Oysa Kuranın ilk emri Alak suresi ilk ayette dediği gibi"Oku" "yaratan rabbinin adı ile oku" idi. Neyse okurlar inşalllah, çünkü zihinleri bulandıran soruların cevapları doğru anlamakta yatıyor. Bir meseleyi anlamak için onunla ilgili tüm ayetleri bir araya getirerek birlikte değerlendirmek gerekir. Okunan ayet açıklaması, kuranın genel hükümlerine, kurallarına, kavramlarına aykırı değilse doğru olabilir. Değilse yanlışlık olma ihtimali yüksektir. Zaten aklı olmayanın da dini yoktur. Zihindeki karmaşaya son vermek isteyenler öncelikle mevcut meallerden birini alıp düzenli olarak okumalı. Sonra aklına takılan veya tartışılan ayetleri karşılaştırmalı olarak okumaya devam etmelidir. Hala aklına aykırı gelen şeyler var ise daha detaylı araştırma yapmak için tefsirlere başvurmalıdır. Aslında en güzeli detaylı bilgi veren tefsirleri okumaktır.
Çünkü, “Oku diye emreden, okudun mu” diye sormaz mı? soruyor. Karşımıza çıkan zihin bulandıran sorular ile “okudun mu?” sorusuna muhatap oluyoruz. “Kur’an, senin için de kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.” (Zuhruf, 43/44) ayeti de bu durumda bizlere de nüzul olmuş oluyor.