İnsanların, kendini iyi hissettiği ve güvende hissettiği alan ve bu alanın sınırları vardır. Bu sınırlar kimine göre geniş, kimine göre kısa ve hatta bazen 0 mesafe olabiliyor. İnsanın kendini güvende hissettiği alanı ifade der. Bu nedenle, rahatlık bölgesi birçok faktöre göre değişebiliyor. Konfor bölgesinin ötesi rahatın bozulması, stres ve risk bölgesidir. İnsan ilişkilerinde de rahatlığı sağlayan güveni oluşturan yaklaşım edep ölçüsüdür. Eski kitapların vazgeçilmez bölümlerinde, yemek, yürüyüş, sohbet, konuşma, oturma vb. tüm alanlarda nasıl davranılacağını maddeler halinde anlatılan, edep konularıdır. Edep, insan hayatının tüm alanlarında etkileri görülebilen çok geniş kapsamlı bir kavramdır. Aslında edep, ““insanlık” kavramının hayatın içinde tezahür ettiği her durumdaki olgunluk hali olarak anlamak mümkün. Ancak son yıllarda samimiyet ve dürüstlük adına konuşma dili, güya açık olma gittikçe kabalaşmakta, küfürlü, argolu bir üslup yaygınlaşmaktadır. Kalabalık ortamlarda da laubali, yüksek sesli, yapılan şaka adındaki kaba davranışlar, muhabbetin, yakınlığın, sevginin ölçüsü gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Üstelik çok üzücü ve kalp kırıcı bu ifadeler, giderek alışkanlık haline gelerek insanı edep sınırlarının ötesine doğru sürüklemektedir. Üstelik makam, mevki, konum gibi güç araçlarını ellerine geçirenler diğerlerine istediği şekilde konuşabilme ve davranabilme hakkını kendilerinde görebilmektedir. Edebin önemini vurgulayan, kısa ve net bir hikaye var. “Adamın bir oğlunun davranışlarından şikâyetçi imiş ve bu sebeple ona devamlı ‘sen adam olmazsın’ demekteymiş. Günün birinde oğlan tahsilini bitirmiş ve bir yere vali olarak atanmış. Sonra adamlarına emrederek yaşlı anne babasını makamına getirtmiş. Babasına: “Bak baba! Gördün mü? Adam olmazsın diyordun ya; ben...” deyince, babası: “Oğlum ben sana vali olamazsın demedim, adam olamazsın dedim.” demiş. Edep, aslında inceliği, olgunluğu ile karşısındakini anlamayı gerektirir. Giydikleri, yedikleri, içtikleri ile gösteriş yapmayanlar hâlâ var ve bu hassasiyetlere dikkat ediyorlar. Edepli insan yardımı olabildiğince gizli ve incitmeden, mihnet altında bırakmadan, başa kakmadan sahip olduklarını paylaşarak “yaratılanı sev yaradandan ötürü” ilkesi ile yapar. ”Yangına körükle gidilmez” diyen atasözünde oluğu gibi insan ilişkilerinde yapıcı ve onarıcı insanlar toplumun aranılan şahsiyetleri konumundadır. Eskiden her mahallede kavga edenleri barıştıran zor konularda danışılıp görüşü alınan kişiler olurdu. Şimdilerde ise kişilerin arasını bozmak, olmadık şeyleri iş olsun diye yalan yanlış söylemek ve başarılı kişileri karalama, çamur atma gibi haddi aşanlar maalesef çoğunlukta. Günümüz topluluklarında çok bağıran ve çok konuşanların sözü geçer gibi görünüyor. Ama 2 yanlış bir doğru etmez ve 4 yanlış da bir doğruyu götürüyor ve gerçekler eninde sonunda açığa çıkıyor. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” derlerdi ama artık yalan olduğu konuşma sırasında bile çelişkilerden anlaşılıyor. O nedenle bir toplulukta çoğunluğun edebe aykırı davranması, edebe acil ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Çünkü edep genel olarak sosyal nezaketin de bir göstergesidir. Ayrıca insanlar tarafından beklenen ve arzu edilen davranışlardır. Çünkü insan doğası değer görmek, onaylanmak ve saygı duyulmak ister. İnsanların saygınlığı ise o kişinin farklı ortam ve koşullardaki duruşu, sözleri, tutum ve davranışları ile zamanla oluşur. Her toplumda giyimi, kuşamı, yaşam alanı temiz, düzenli, uyumlu, ve umut verici örnek olan, sözlerini tutan, kişilere saygılı davranabilen, karşıdaki kişileri rahatsız etmemeye özen gösteren, fikirlerini kibar bir şekilde açıkça ifade edebilen, ekiplerde her aşamada çalışabilen ve gerektiğinde güzel bir üslupla hayır diyebilen kişiler aranır oldu. İlişkilerde sınırların ortadan kalkmadığı makul mesafeler içeren ilişkiler daha kuvvetli olmaktadır. Günümüzde karşı tarafın özerkliğine, bireysellik ihtiyacına saygı duyulan ve özen gösterilen ilişkiler daha sağlıklıdır. Ebeveyn ilişkisinden, iş ilişkisine kadar mesafe olması, ilişkilerin uzun ömürlü, kuvvetli ve sağlıklı olmasını sağlamaktadır. Tüm ilişkilerde gereken mesafe ise her iki tarafın da nefes alabileceği ve kendine dair özellikleri canlı tutabileceği miktar olmalıdır. Arthur Schopenhauer’ soğuk bir havada ısınmak için bir araya gelen kirpilerin için söylediği “soğuktan donmayacak kadar uzak, dikenleri batmayacak kadar yakın olan mesafe “ insan ilişkileri için de ideal mesafe olabilir.