Olanı kabulle gelen
Olanı kabul etmek zordur. Birçok insan sırf olanları kabul edemedikleri için sıkıntı yaşar. Çözüm bulmaktan, yeni bir şeylerden, düzelmekten belki de iyileşmekten ve daha da kötüsü iyi bir yaşamdan geri kalırlar. Sırf olanı kabul edemedikleri için kırılmış, dökülmüş, dağılmış, darılmış, küskün, kızgın, kınayan, beklentili, ayrımcı ve şikâyetle geçen günler geçirirler. Özellikle hırslı, inatçı, kaprisli, saldırgan, dinlemeyi bilmeyen, sabit fikirli, kaprisli kişilerin olayları değerlendirme ve kabulleri çok zordur. Kabulde güçlük çekenler genel olarak çevresinde olup bitenleri çarpıtarak algılama ve aşırı duygusal tepkiler verme, sosyal ortamlarda sorun çıkarma problemlerini sıklıkla yaşarlar. Zamanla da yalnızlaşırlar. Birçok ortam ve kişi ile tartışma, gerginlik ve stresli zamanlar geçirir. Karşısındaki kişilerin duygu ve düşüncelerini dikkate almaz, kindar, şüpheci ve öfke sorunu yaşayan tiplerdir. İlişkileri genelde kısa süreli olur. İnsan ilişkilerinde yaşadıkları olaylarda haklı çıkma takıntı derecesinde baskındır. Haklı çıkma çabalarının gerisinde
- Büyüklüklerini kanıtlamak
- Karşıdakini aşağılamak
- Kuşkularına kanıtlar bulmak,
- Her şeyi denetim altında tutmak
- Diğer insanların gözünde küçük düşme, kaybetme korkusu
- Kendi gözünde kendi değerini yitirme kaygıları
- Yüksek beklentiler
- Sahiplenme duygusu yatar.
Birçok kişinin yaşadığı sıkıntıların temelinde olanı kabullenememe vardır. Atalarımız bu durumu boşa kürek çekme, havanda su dövme veya akıntıya karşı kürek çekme gibi deyimlerle tanımlamış. Oysa beklenti dışında olanı olduğu gibi kabul etmek başarının da çözümünde ilk adımıdır. Eğer durum olduğu gibi kabul edilebilirse, doğru hamle belirlenebilir. Olanı değil ama olana bakış açısı değişir. Değişmeyen şeyler sıkıcı olur ve değiştirilemeyen çok şey varsa hayat da sıkıcı olmaya başlar. Değişim gücünü ihmal etmeden hayatın bir dinamiği gözüyle bakıldığında olanı olduğu gibi kabullenmek önemli mesafe aldırır. Ancak buradaki olanı kabul, pasif bir olanı olduğu gibi kabul demek değildir. Olan olayı, değişim için uyarı levhası gibi görebilmek gerekir. En kalıplaşmış özelliği bile olsa eğer o özellik insanı mutsuz ediyorsa değiştirmek için çaba harcamak demektir. Doğru destek ve bilgi ile insanın değiştiremeyeceği özelliği yoktur. Yeter ki farkına varsın, istesin ve azimle değişim için çaba harcasın. Ama akıl düzeni, rutini ve bildiği yollardan çıkmak istemez. Böyle durumlarda akıl en büyük engel olur. Olayları yorumlama sistemi, ipuçlarını farklı değerlendirip farklı sonuçlar çıkarır. Düşünceler kontrolden çıkarak kişiyi kontrolü altına alır. Tıpkı çocukların yola kaçan topun arkasına atlaması gibi insan olumsuz düşüncelere takılarak düşünsel kazalar yapar. Olanı olduğu gibi görebilmek için öncesiz ve sonrasız düşünebilmesi gerekir. İnsan kendisine zarar verenin, yaşanmışlıklardan ziyade düşünceleri olduğunu fark ettiği ve zararlı düşünceleri yakalayıp yönetebildiği oranda mutluluk ve huzuru da yakalayacaktır.
Hz. Mevlana, SEN‘den gelene, gelmeyene; Ne şekilde belirlemişsen kaderime, bu oyundaki biçtiğin rolüme, yürekten kocaman bir EYVALLAH !
Mevlana değiliz ama aynı "insan tohumu" bizlerde de var. O tohumun çiçek açması için öncelikle farkındalık ve gayret gerekli. Çünkü evren yasaları gereği odaklandığımız konu, olay, kişi büyüyecek ve çoğalarak hayatımızda daha çok yer alacaktır. Tıpkı internette aramalar ve ilgi alanlarının algoritma ile takip edilerek karşımıza ilgili reklamların çıkarılması gibi. Bu tesadüf değil. Gerçek hayatta da kullanılan kelimeler ve konuşulan konular “evrenin algoritması” ile insanın karşısına çıkarılmaktadır.