Feng Shui felsefesinde "Kuşlar uçmuyor rüzgar götürüyor; balıklar yüzmüyor su taşıyor" inanışı vardır. O halde, Feng Shui felsefesinde insan, ne yapıyor?. Feng Shui kelime olarak "hava ve su" anlamına geliyor ve çevre ile uyum içinde yaşayabilmek için düzenleme sanatı olarak tanımlanıyor. Aslında Feng Shui; kişilerin yaşadıkları evlerde, çalıştıkları ortamlarda bolluk bereket, sağlık ve başarıyı en üst seviyeye çıkartmak için eşyaları, renkleri ve mekânı düzenleme sanatıdır. Ancak bu güzel teknik sadece mekan veya eşya yerleşimi ile sınırlı kalıyor. Oysa Feng Shui'nin asıl kullanım yerinin, insanın bolluk bereket, sağlık ve başarıyı en üst seviyeye çıkartmak için insan ilişkilerinde olması lazım. Feng Shui'yi,"ruzgarı arkaya alma" deyimini ve birde tasavvufta sıklıkla kullanılan "olanda hayır var" anlayışını göz önünde tutarak insan ilişkileri ve başarı konusuna yeniden bir göz atmakta fayda var. Çünkü, var olanın ve görünenin ötesinde anlam aramak, insanın doğasında var. Yunus Emre'nin o zamana kadar kabul edilen kavramlara, düşüncelere başka bir bakış açısı, yeni bir yorum getirerek bir kırılma yaşatan "bir ben var benden içeri"dizesindeki gibi bir arayış olur.
Yılın ilk dersine Profesör elinde boş bir kavanoz, çakıl taşı, kum ve su dolu olan poşetlerle girer. Şimdi bir deney yapacağız ve sonra konuşacağız diyerek başlar derse. Kavanozun içine, önce tenis topu büyüklüğündeki taşları, kavanoz doluncaya kadar yerleştirir ve sorar “Kavanoz doldu mu?”. Sınıftaki herkes “Evet!” diye bağırır. Hoca sessiz devam eder ve bu defa kavanozu biraz sallayıp daha küçük olan çakıl taşlarını kavanoza koyar, küçük taşlar büyük taşların arasından geçerek kendilerine yer bulurlar. Profesör tekrar sorar “Kavanoz doldu mu?” öğrenciler zeki, bunda bir iş var deyip “Herhalde hayır!” derler. “Güzel!” diyen profesör bu defa kumu alıp kavanoza boşaltır. Kumlar kavanozdaki kalan tüm boşlukları doldurur. Profesör yine sorar “Kavanoz doldu mu?” öğrenciler “Hayır!” diye bağırır. Profesör gülümser ve bu defa sürahideki suyu kavanoza boşaltır ve tekrar sorar “Bu deneyden çıkarılacak ders nedir?” Bir öğrenci söz alarak “Program ne kadar dolu olursa olsun, gayret edersek, daha çok iş yapabiliriz.” “Hayır” der Profesör; Eğer büyük taşları kavanoza önce koymazsanız, bir daha asla o kavanoza sığdıramazsınız” ve hayatınızdaki "büyük taşların" ne olduğuna doğru karar vermelisiniz.
Yerleştirme sanatı burada devreye giriyor. Çünkü insan, doğanın önemli bir parçasıdır ve yaşadığı ortamlarda denge arar. İnsanın yaşadığı çevre ile uyumsuzluğu, günlük yaşamını ve ruh halini bozar, dengesizleştirir. Genelde insanlar yerleştirme sanatını yap-boz şeklinde deneme yanılma yoluyla ve kendine iyi gelenleri seçip kötü gelenleri geride bırakarak öğrenmiş olur. Genelde insan hep seçimler yaparak çevresini oluşturur ve o çevre de onu bir yerlere taşır. Ama o seçimlerin sonu bazen iyi bazen de kötü olur. Yaratılışının gereği etkilenmeye elverişli olan insan, kişiliğini ve toplumsal karakterini kazanırken, yaşadığı çevre ile sıkı etkileşim içindedir. Arkadaş çevresi de etkileşimin en yoğun olduğu ortamlardan birisidir. Özellikle gençlik döneminde arkadaş çevresinin olumlu ve olumsuz etkileri hemen fark edilir. Bazen iyi görünen ve çok eğlenceli olan arkadaşın verdiği zararı hiçbir şey telafi edemez. ”Kurtulmak için başkasına bel bağlamak, yıkılmanın en güvenli yoludur” der Simone de Beauvoir. Hz. Mevlana arkadaş seçiminde doğruluk, dürüstlük ve edep gibi özellikleri övmektedir. Hz. Mevlana'nın " Güzeli güzel yapan, sevmeye sebep olan" diyerek övdüğü "edep" bugün gençler arasında ne kadar az bilinen ve övülen bir meziyettir. Oysa, "bir dirhem ilim, bin okka edebe muhtaçtır". İnsan da gitmiyor, götürülüyor, ama nereye taşındığı ancak yolun sonuna gelindiğinde, yani iş işten geçtikten sonra anlaşılıyor.Bu nedenle, neye, ne kadar önem verileceği neyin öncelikli olduğu (öncelikler) konusu yolun başında iyi ve doğru bir şekilde belirlenmelidir. Derler ki, Feng Shui'yi uygulama yön haritası öğrenildikten sonra her şey doğru akış için konumlandırılabilir. Gençlerinde uzun vadede doğru sonuçlar için zoru göze alması ilk kuraldır. Yalan, dolan, entrika ve kolaycılığın yaygılaştığı günümüzde gençlerin doğru seçimler yapması "dürüstlük, çalışkanlık ve iyilik" vasıflarını önceliğe almaları ile mümkündür. Bu özellikleri hayatının merkezine koyan gencin hayatında bütün gayretlere rağmen bir olumsuzluk olduğunda "olan da hayır var" ilkesindeki hikmeti hatırlaması, huzuru bulması için gayrette önemli bir destek olacaktır. Olana rıza göstermek, var olandan razı olmak için "Hikmet" konusunu da anlamış olmak gerekir. Hikmet yaşanan olaylardaki iyilik veya kötülüğün göreceli olduğu ve sonucun ancak (uzun/kısa) zamanla anlaşılacağını kabul etmek demektir. Yolun sonuna geldiğimizde, hepimizin ortak gerçeğini vurgulayan, Simone de Beauvoir gibi "En önemli eserim hayatımdır" diyebilecek miyiz acaba?