İnsanoğlunun ilkçağdan günümüze gelişi sorgulayıcı özelliği ve daha iyi arayışı sonucu gerçekleşmiştir. İnsanın ekosistemde çevresiyle oluşturduğu ilişki, sisteme anlam veren ana bileşeni oluşturur. Bu sistemler arasındaki ilişkiler çoğunlukla kişiler tarafından fark edilmeyecek kadar uzun bağlarla bağlı ve uzun sürelidir. Türlü entrikaların içinde, güvendiği herkesi tek tek kaybeden Pers Prensi Destan ve tesadüfen bulduğu, belki de kaderini değiştirecek olan "hançeri" anlatan filmdeki mesaj "Derler ki bazı hayatlar zaman içinde bağlıdır birbirine, çağlar içinde yankı bulan eski bir çağrı ile zincirlidir ötekine" cümlesi ile verilmişti. Hayat bize ne getirecek bilemeyiz ama gelenlere nasıl tepki vereceğimizi bilir ve gerekirse kontrol de edebiliriz.
Evet insanoğlu çağlar boyunca yaşadığı evrene anlam katan ve anlamı arayan canlı olmuştur. "Anlam arayışı, bazen bir ömür süren bir yolculuk oluyor, bazen de ömrün sürmesi için nedene dönüşüyor". Çünkü Nietzsche "Yaşamak için bir neden'i olan kişi, hemen her nasıla dayanabilir" diyor. Dayanıyor insan yaşamı boyunca pek çok güçlüğe dayanıyor ve eğer çektiği acının bir nedeni olursa, bir amaç uğruna ise daha dayanıklı oluyordu zorluklara karşı. İnsanın hayatındaki anlam arayışının kişinin yaşamdan ne beklendiğinden çok; yaşamın kişiden ne beklediği üzerine kurulu olduğunu anlamak gerekiyor. "Mutluluk bir andır ama huzur zamandır" sözü çok doğrudur. Farkına bile varılmayan "bazı alışkanlıklar insana mutluluk veriyor ama huzur veremiyor".
Hayatı anlamlı yapmak için öncelikle doğru eylemle doğru yaşam biçiminin oluşması gerekiyor. İstenilen bir alışkanlığı kazanmak için 21 gün, yaşam biçimine dönüştürmek ise 90 gün devam ettirmek gerekir. Yeni alışkanlığın zihinde ve hücresel bellekte kalıcı olarak yerleşmesi 21 gündür. Ama bazen hayatı değiştirmek için “üç saniye” bile yeterli olur. Bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine "Kelebek etkisi" denir. Ama göz ardı edilen veya gözden kaçan küçük bir hata etkiyi olumsuza çevirerek "çığ etkisi" de yapabilir. Bu nedenle insan en az hata için çalışır. Zıt görüşlü insanlar aynı olayda farklı açıları gördükleri için olayın eksik yönleri tamamlanmış olur.
Hz. Mevlana'nın dediği gibi “Her birimiz tek kanatlı melekleriz ve bizler ancak birbirimizi sarılarak uçabiliriz.” Bir insan dağ başında tek başına yaşamıyorsa, hayatı boyunca çevresindekilerle hiç fikir ayrılığı yaşamaması mümkün değildir. Çin'de geliştirilmiş olan Yin Yang kavramı da doğadaki her şeyin karşıtlık ilişkisi içerisinde olduğu ve bu karşıtlıkla beraber ilerlediği düşüncesini anlatmaktadır. Bu ikilik ile, birbirinden tamamen zıt görünenlerin birbirini tamamladığı, dünya üzerinde birbirinden 180 derece zıt olanların aslında birbiriyle bağlantıda olduğu anlatılır.
Hayatta başarılı olmak isteyen bir insanın mutlaka azınlık fikirlere de kulak vermek ve dikkate alması zorunluluğu vardır. Çünkü bir fikir, bir kavram, bir durum veya olgu ancak farklı açılardan bakılarak geniş açılı tartışıldığında mükemmele ulaşır. Kendi alanımdan örnek verecek olursam, ortak bir konuda, herkesin bir diğerinin ne yaptığı ile ilgilenmesine gerek kalmadan kendi işini yapmasına "multidisipliner" yaklaşım denirken; ortak bir konuda,belirli disiplin bilgisine farklı disiplinlerin katkıda bulunmasına da "interdisipliner" yaklaşım denir. Yeni buluşlar, icatlar veya özgün çalışmalar, projeler bu tip farklı alanların birleşimi ile ortaya çıkıyor. Projeler yapmak, yaptığı işi daha ileri taşımak; hatta işi olmayıp yeni bir iş kurmak isteyenlerin en çok da farklı alanları bir araya getirecek işbirliğini oluşturmaya ve geliştirmeye ihtiyaçları var. Buda farklılığa saygı, sorumluluk duygusu ve güçlü bir irade ile sağlanır. Yoksa hepimiz tek kanatlı melekler olarak iyi niyet ve hayata geçememiş pek çok parlak fikirle geride kalmaya mahkumuz demektir.