Yıl 2011...
Vizyona giren bir film...
Cantagion ( salgın)
Çin ziyareti sırasında kaptığı bir virüs ile hastalanan Elizabeth "Beth" Emhoff...
Virüsün adı MEV-1 , öldürücülük oranı ise %25...
Yıl 2020...
Yılın ilk gününde dünya çapında yayın yapan bir ''ekonomi'' dergisi bir kapak yapıyor. Kapak ilk bakışta yılın ilk sayısı için normal bir kapak gibi görünüyor. Ancak biraz daha dikkatli bakınca içinde gizlenen salgın, hemşire hastane gibi subliminal mesajları farkediyor ve hayrete düşüyorsunuz.
Yine o günlerde ABD'li bir yetkilinin ÇİN'li bir yetkiliye çok da emin konuşmayın ummadığınız bir anda başınıza nelerin gelebileceğini bilmiyorsunuz, ifadesi...
Çin ekonomisinin büyüyerek dünya çapında adından söz ettirmesinden sonra ABD tabir yerindeyse uzun sürecek itibar savaşı başlatmıştı.Hatırlayın o günleri Çin malı demenin bu mal kullanılmaz demekle aynı anlama geldiği günler. Sonra Çin mallarındaki kanserojen maddeler...
Piyasaları elde tutmak için yapmayacağı bir şey olmayan ekonominin devleri...
Dünyada tüm savaşların tek nedeni ekonomidir, desek abartmış olmayız. Ben acizane adına din savaşları denilen savaşların bile ekonomik nedenlerden arınmış olmadığına inanıyorum. Hani dilimize bir dönem pelesenk olmuş bir cümle vardı, hatırlarsınız. Dünya kuruldu kurulalı Tevhid ve Şirk mücadelesi devam etmiştir, derdik. Aslında sözünü ettiğimiz Tevhid-Şirk mücadelesine bile yakından baktığınızda olayın ekonomik boyutunun olduğunu hayretle görebilirsiniz.
Söyler misiniz Cahiliye Araplarının peygamberimize bir yıl sen bizim putlarımıza ibadet et bir yıl da biz senin tanrına, teklifini tevhid ve şirk mücadelesinin neresine koyacaksınız?
Bırakmak istemedikleri şey o dönemde putlar aracılığıyla çevreden gelen insanların bıraktığı ticari gelir değilse nedir? Samimi bir müşrik başka bir tanrıya ibadet etmeyi nasıl kabul edebilir?
Uzağa gitmeyin bakın şöyle bir etrafınıza müslüman olduğu halde küresel güçlerle hiç bir sorun yaşamayan ülkeleri tek tek saymaya gerek var mı?
Ya sorun yaşayanlar?
Küresel güçlerin tahammül edemedikleri şey, dünyada herhangi bir ülkenin kullanışlı bir pazar olmayı reddetmesi ve ekonomide küresel rekabet unsuru olmaya başlamasından başka bir şey değildir.
*****
Sonra bir gün bir kadının içtiği yarasa çorbasından bulaşan bir mikropla hep birlikte sarsıldık. Virüs ve biyolojik savaş kavramları üzerinde biraz düşününce mikroptan daha mikrop olanlarla aynı dünyada yaşamak zorunda olmaktan utanıyoruz ama yapabilecek bir şey yok tabii ki.
Virüs ve onunla ilgili dünyadan gelen haberlere baktığınızda pompalanmaya çalışılan bir korku havası olduğundan hiç şüphe duymuyorsunuz. Virüsün öldürücü ve yayılma istidadına sahip olduğundan hiç şüphemiz yok. Ayrıca tedbirlerin öneminin ve sosyal izolasyonun ne kadar önemli olduğunun da farkındayız. Ancak şu marketlerde aniden düşüp ölen insanlar, karanlıkta çekilmiş çığlık seslerinin yükseldiği ürkütücü apartman videoları ve sair... Sosyal medya aracılığıyla yayılan görsel ve videoların hangi amaca hizmet ettiğini de düşünmek gerekir.
*****
Virüs ilk olarak Çin'de görüldüğünde maalesef Çinlilerin pis olduğu, o sebeple virüse maruz kalmalarının normâl olduğunu, Doğu Türkistan politikaları nedeniyle salgını hak ettiklerini, bu virüsün onlara Allah'ın bir cezası olduğunu konuştuk.
Sonra Türk milleti olarak bize gelmez dedik. Sarımsaklı turşulu şalgamlı kelle paçalı gerekçeleri saydık döktük. Bize gelmez gelse de göreceği var, diyerek virüse kafa tuttuk. Sonra bir gece bize de geldi...
Şimdi cevabı verilmesi gereken sorular: Biz bu virüsü ne yapmış da hak etmiştik, hangi pisliğimiz hangi politikamız neden olmuştu bu virüse maruz kalmamızda vs. vs...
Söz konusu bizden başka bir ülke olduğunda hiç düşünmeden konuşurken kendimiz hakkında konuşmanın o kadar da kolay olmadığını gördük. Başımıza gelen musibetlerden ders çıkarmaya çalışmak önemli bir erdem. Ancak başkaları hakkında konuşurken biraz daha hassas olmak gerektiğini hatırlatıp geçmek istiyorum.
*****
Değerli dostlar, olanlara insan yanımızdan bakınca içimizi acıtacak ne çok şey görüyoruz öyle değil mi?
Geçen gün bir belgeselde eskiden insanın sadece yaşlandığında ya da hastalandığında öldüğünü anlatan ihtiyar bir amca, silahlar çıktıktan sonra insanların ölüm nedenleri değiştiğinden serzenişle bahsediyordu.Evet ''Tüfenk'' icat olduğunda gerçekten mertlik bozulmuştu. Savaşçının değil silahın güçlü olmasıyla kazanılıyordu savaşlar.
*****
Sonra kendi çıkarı için dünyayı yakacak kadar canileşti insanlık. Çıkarları için dünyanın bir ucuna gidip atom bombası atıp dönebilecek hale geldi. Savaşlar maalesef gücün üstünlüğü için her yolu mubah görenler tarafından yapılıyor .Güce tapanlar için öldürdükleri insan sayısı ise istatistikten öte bir anlam ifade etmiyor.
Büyük büyük ülkeler kendi çıkarları için dünyayı ateşe vermekten de çekinmiyorlar artık. Ölen insanlıkla beraber sahillere vuran cesetler... İnsanın hiç bir değerinin olmadığı bir dünyada insanların birbirlerini öldürmek için ''tüfenk'' e de ihtiyacı yok artık. ''tüfenk'' in bozduğu mertlikleri bile özler olduk.
İnsanlık olarak içinde olduğumuz bu cinnet haline baktığımızda yeryüzünde kan döküp fesat çıkaracak varlıklar yaratacağı için endişelerini dile getiren meleklerin seslerini duyar gibi oluyoruz.
Son olarak: İnsanlığın öldüğü bir çağda yaşamak mı daha zor yoksa ölmek mi diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.
Virüs ne ki diyoruz sonra. Biz insanlığımızı öldürdük, şimdi de hep birlikte kıyameti bekliyoruz...
Sağlıklı zamanlar duasıyla.