Hicretten hemen sonra Medine semalarından yayılmaya başlayan Bilal'in sesiyle duymuştuk ilk, onun ''felah'' olduğunu. İnananları asırlardır çağırdı arkadan gelenler. Adına Ezan, çağırana da müezzin dedik.
Ezanın okunmadığı diyarlara giden insanlar minarelerden beş vakit çağırılabiliyor olmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu daha çok anladılar. Bu yüzden onu her duyduğumuzda yüreğimize iyi gelen yanını sevdik. O kadar sevdik ki her ezan sonunda onu bize ilk duyuran Bilal'in ruhuna fatihalar gönderdik.
****
Bir de Miracın yaşandığı gecemiz vardı. Hani peygamberin rabbiyle perdesiz ''qabe kavseyn'' buluştuğu anlatılan gece...Kimimiz peygamberin gördüğü rüya olduğuna inandık miracın. Kuşkusuz çok önemliydi peygamberlerin gördüğü rüyalar. Kimimizin ruh ile gerçekleşti diye inanırken kimimiz miraçta ruh ve beden birlikteydi, diye inandık.
İnanmak bir yana, nasıl gerçekleştiğini hiç bir zaman bilemeyecektik aslında.
Şurası bir gerçek ki miraç, rüya, beden ya da ruhla her nasıl gerçekleşmişse gerçekleşmiş, o gece göklerin kapıları açılmıştı dünyaya. Hatırası ve verdiği mesajlarla İsra-Miraç her zaman toplum belleğimizde müstesna bir yere sahip oldu .Her bilinmez şeyin gördüğü ilgi gibi Miraç da ilgi görmüş buna bir de kutsalın kattığı anlam eklenince, toplumsal hafızamızda hak ettiği yeri bulmuştu. Vuku bulmasının ardından itibaren o gecenin hatıraları hiç unutulmadı. Fatımilerden sonra daha yoğun kutlamalarla belleğimize kazınan miracın manevi yönü, Osmanlıda kandillerin yakılması uygulamalarının başlamasından sonra daha bir yerleşti kültürümüze.
****
Sözün burasında toplumsal hafızamızın en müstesna yerinde yan yana gelen iki şeyden bahsetmek istiyorum.
Miraç ve Salat...
Bu iki kavramı bir araya getiren şey ''salat'' kavramında hayat bulan namaz ibadetinin günde beş vakit olarak miraç gecesinde ümmeti Muhammed'e hediye edildiğine inanmamızdı.
Şüphesiz uzun uzun konuşarak konuyu kelami tartışmaya çevirmek mümkün. Herkesin kendi doğruları ve onları destekleyecek argümanlarının olduğunu düşününce bunun ne kadar kolay olacağını anlamak zor değil.
İçinde bulunduğumuz hassas zamanlarda ise konuşulacak bunlardan başka şeyler olduğuna inanıyorum.
****
Bu gün 20 Mart 2020.
Yarın gece Miraç olayının 829. yıl dönümünü idrak edeceğiz.
Bu yıl Miraç farklı bir hüzünle geldi:
Biz asırlardır semalarından ezanlar susmamış bir toplum olarak her gün beş kere yinelenen çağrıyı gönüllerimize misafir etmekten gurur duymuş, Hayya alessalah sadalarına, alerra'si vel ayn (başım gözümüstüne) diye karşılık vererek namaza koşmakta huzur bulmuş bir milletiz.
Bu yıl ise dünya olarak büyük bir küresel imtihanla karşı karşıyayız. Yakın zamanda dünyayı etkisi altına alan bir virüsle tanıştık. Kendisi küçük ancak etkisi büyük bir virüs... Yayılma hızı da çok yüksek... Engel olmak için ise tedbir almaktan başka çare yok. Geç kalmak ise maalesef can kaybı gibi telafisi imkansız zararlar doğurmakta.
Dünya olarak hep birlikte teyakkuz halindeyiz. Her ülke kendi vatandaşını korumak için farklı farklı önlemler alıyor. Okullar, toplu yaşam alanları kısaca tüm hayatımız bu virüsten etkilendi. Ülke olarak şu ana kadar virüsle mücadelede iyi gittiğimizi ifade etmekte hiç bir sakınca görmüyorum. İnşallah bu günleri millet hatta dünya halkları olarak en az zararla atlatırız, duasıyla tedbirlerimizi destekliyor kendimizi ve milletimizi Allah'a emanet ediyoruz.
****
Millet olarak kendi bireysel tedbirlerimiz ve toplumsal farkındalık seviyemizi yüksek tutmanın ne kadar önemli olduğunun farkındayız. Ancak 19 Mart 2020 günü minarelerden yapılan bir anons gerçekten yüreklerimizi dağladı. İnsanların toplanma ihtimali ve virüsün yayılma riski yüksek olduğu için Miraç gecesi günü camilerin kapısına kilit vurulacaktı.
Biz, bir yerde veba salgını olduğunda orayı terk etmemiz gerektiğini peygamberinden öğrenmiş bir ümmetiz. Bu salgında da elbette üzerimize düşen ne ise yaptık yaparız ancak yine de miraç gibi bir gecenin bir gün öncesinde başlayan bu uygulama içimizi çok acıttı.
Çünkü biz kandillerde büyüklerimizin ellerinden tutup camiye giderek büyüyen bir nesiliz. Camilerde yarış edercesine kıldığımız kandil namazlarının tadı hala yüreğimizde. Aklımız tedbir diyor ama duygularımız kültürümüzün yerleştirdiği alışkanlıkları arıyor. Rabbim tüm dünyanın üzerindeki bu musibeti tez zamanda kaldırsın. Çoğu zaman ellerimizin ettikleri yüzünden imtihan oluyor olsak bile balığın karnındaki Yunus a.s gibi, biz zulmettik eğer bizi bağışlamazsan elbette hüsrana uğrayanlardan oluruz, duasını unutmamalıyız.
Rivayet edilir ki Hz Ali'ye belalar imtihan mıdır yoksa ceza mı, diye sorduklarında, sizi Allaha yaklaştırıyorsa imtihan, uzaklaştırıyorsa cezadır, demiş. Belaları imtihan olarak görüp imtihanı kazanmaya çalışmak da anın vacibi olsa gerek.
****
Her şeyden önce bu salgınla hayat diye kendisine bağlandığımız şeyin ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu görmüş olmamız gerekiyor. Koskoca dünya, hepimiz, bilimiyle bilim insanlarıyla gözle görülmeyecek kadar küçük virüslerin saldırısı karşısında belli bir süreliğine de olsa nasıl da aciz kaldık. Değer verdiğimiz bir çok şeyin hayatın anlamı karşısında geçen her dakika nasıl da küçüldüğünü gördük. Büyüttüğümüz, olmazsa olmaz dediğimiz her şeyin hayat karşısında hiç bir değeri olmadığını anladık.
İnsan vücuduna girip onu öldürmeye çalışan virüslerle mücadelede ilk aşamanın sağlam bir bağışıklık sistemi olduğunu gördük ve hayatımıza biz istemeden giren başkaca virüsler için de bu yöntemin ne kadar etkili olduğunu olacağını bir kere daha anladık.
Komplo teorilerini bir an için gerçek sayarak insanın mikro alemdeki zulmünü makro düzlemde icra etmesi halinde dönüşebileceği vahşetin düzeyini ve ne kadar dehşet verici olduğunu gördük.
Dünyayı kurtaracak tek gerçeğin iyilik olduğuna bir kere daha iman ettik. Kötülüğün yayılmacı yapısına bir kere daha şahit olduktan sonra ''bizi iyiler arasına kat'' duasının ne kadar önemli olduğunu, ölümün hayattan daha gerçek olduğunu ve ona hazır olmanın önemini bir kere daha anladık. Kendi çıkarları için dünyayı yaşanmaz hale getirenler yüzünden bu dünyadan''etimizle kanımızla'' nefret ettik.
Kısaca:
Dünyamızın karanlıklarla savaştığı bu çağda İsra ve Miracın önemini bir kere daha anladık. Masmavi gökyüzü uzayan gecelerle karardığında... Karanlığı bahane etmeden, bir gece yolculuğunun ardından ''uruc'' edip, bir miraç selamı ve yeniden dirilme bilinciyle her güne daha bir güçlü uyanmak için selam ve dua ile...