KADINLARIN EŞLERİ ÜZERİNDEKİ HAKLARI
Bir kardeşimin ricası üzerine;
İnsanlığın serüveni kadar eski bir hikâyeydi kadın ve erkeğin hikâyesi.
Bidayette söylem ve eylemlerle 'yaşanan vakıa' dan öteye geçmeyen mesele,kültürlerin oluşumuyla ''kültürel olgular ve toplumları sürekleyen faktörler'' olarak karşımıza çıkmaktaydı.
'İnsan' merkezli olan kadın erkek meselesi, yaratıcının insana peygamberleri aracılığıyla müdahalesiyle kütürel algıların hegomonyasından kurtarılarak vahiy kaynaklı ıslahın alanlarından biri haline gelmiştir.
Tevhid mücadelesinde Allah'ın mutlak hakimiyetini esas alan, ortak söylemleriyle toplumları ıslah mücadelesi veren peygamberler, muhatabı oldukları bedevi toplumları vahyin ışığıyla aydınlatmışlardır.
Bu aydınlanma, son peygamberin muhatap olduğu bedevi Arap toplumunu vahyin müdahalesiyle hızlı bir şekilde medeni bir topluma dönüştürmüştü.
Bu aydınlanma evresinde bir metâ gibi alınıp satılan kadınlar 'Allah'ın emaneti' statüsünü kazanmıştı.
Ancak peygamberin vefatından sonra İslâm kültürel birikimi, 'emanet edilen eller' ile olduğu yerden, olmaması gereken yere doğru inişe geçirilmişti.
Erkek egemen bir söylemle kadın erkeğin sadece 'kölesi' olabilmişti.
Peygamberimizin konu ile ilgili bize aktarılan söylemlerinin seçilmiş bir kısmı, erkeğin 'kaybedilmemiş hakları'nı teslim eder formatta kendisine kültürümüzde yer bulurken, diğer bir kısmı gözlerden uzak bir yerde, kadınların aleyhine olmak koşuluyla bir kenarda unutulmaya terk edilmişti.
Resulullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Şayet ben bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim."
Esefle belirtmek gerekir ki; Bu hadis batılı müsteşriklerin İslâm dinini eleştirmelerinde kullandıkları yegâne malzemelerden biri olmuştur.
Veda haccından gelen ve Kadını 'Alah'ın emaneti' olarak bırakan öğreti, yerini kadını unutan fıkıh ve hadis kitaplarına bırakmış, peygamber, tabir yerindeyse sadece erkeklerin peygamberi olmuş, öğretileri ise sadece erkeklerin kadınlar üzerindeki haklarını konuşan bir 'taşıyıcı' nın öğretilerinden öte bir anlam ifade etmeyecek şekilde tarihin tozlu raflarında hapsolmuştu.
Öğretide 'kadın hakları' konulu hadisler kaynakların en 'okunamaz' yerlerinde saklanmış, adeta kaybolmuştu.
Dahası 'kadın hakları' tabirini kullanan herkes, modernitenin etkisinde kalmış feminist akımlar olarak suçlanmıştı.
Bu durumda Allah'ın kadın kullarından bahsedenler, sessizce susturulmuş,meydan tek yanlı rivayetlerin ambargosuyla oluşan YANLIŞ DİN ALGISI na kalmıştı.
Doğal olarak bu durum en çok İslâm dini üzerindeki haksız 'haksızlık söylemleri'nin doğmasının en önemli nedenlerinden biri olmuştu.
Oysa ne din, ne de din koyucu bunu murad etmemiş,ne feminist söylemlere, ne de haksız erkek egemenliğine pirim vermemiş, kendi algı sistemini bunlardan bağımsız olarak kurmuştur.
"Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer''öğretsiyle kadının eşinin sağ kolu olmasını sağlamayı amaçlayan Peygamberin söyledikleri, söylemediği şeylerden oluşan iftira seli arasında kaybolmuştur.
Yanlış din algısı inşa eden bu rivayetlerden birisinde ;
Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Erkeğe, hanımını ne sebeple dövdüğü sorulmaz."
Ebu Davud, Nikah 43, (2147).
Bu hadisle ise kadına yönelik şiddet adeta teşvik edilmiştir.
Bir diğer rivayete bakalım;
- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Nefsim kudret elinde olan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, bir erkek hanımını yatağa davet ettiğinde kadın imtina edip gelmezse, kocası ondan râzı oluncaya kadar semada olan (melekler) ona gadab ederler.''
Bir erkeğin davetine karşılık vermeyen kadın yerilirken kadını o yatağa 'gel/e/mez' hâle getiren erkekten hiç bahsedilmemiştir.
Bir başka rivâyette şöyle denmiştir: "Erkek, kadınını yatağına çağırır, kadın da gelmeye yanaşmaz, erkek öfkelenmiş olarak sabahlarsa, melekler sabaha kadar -bir rivayette yatağa gelinceye kadar- kadına lânet okurlar.''
Bu rivayet,erkek ne yaparsa yapsın kadının tepki koymaya bile hakkı olmadığı algısını hissettirecek kadar öne çıkarılmıştır.
Bağlamında incelendiğinde anlamı olacak bu rivayetler bağlamından koparılarak öne çıkarılmış, kadının hakkını da teslim eden rivayetler ise hiç gündeme getirilmemiştir.
Kadını 'Allah'ın emaneti'derecesine yücelten bir peygamberin kadının kocası üzerinde var olan haklarından hiç bahsetmemesi düşünülemez.
İyi niyetli bir kısım raviler,birkaç tane 'lutfen' hadis rivayet etmiş,geri kalanını toplumun vicdanına bırakmışlardır.
Şimdi bunlardan bazılarına bakalım;
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kadınlara hayırhah olun, zira kadın bir eyeği kemiğinden yaratılmıştır. Eyeği kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara hayarhah olun."
Buhari, Nikah 79, Enbiya 1, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Rada 65, (1468); Tirmizi, Talak 12,
'Hayırhah'lıktan bahseden bu rivayet, tüm iyimserliğine rağmen kadının 'düzeltilemeyecek'bir yaratık'olduğunu vurgulamadan geçememiştir.
Amr İbnu'I-Ahvas (radıyalİahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kadınlara karşı hayırhah olun. Çünkü onlar sizin yanınızda esirler gibidirler. Onlara iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok, yeter ki onlar açık bir çirkinlik işlemesinler. Eğer işlerlerse yatakta yalnız bırakın ve şiddetli olmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse haklarında aşırı gitmeye bahane aramayın. Bilesiniz, kadınlarınız üzerinde hakkınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı var. Onlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetmemeleridir. İstemediklerinizi evlerinize almamalarıdır. Bilesiniz onların sizin üzerinizdeki hakları, onlara giyecek ve yiyeceklerinde iyi davranmanızdır.'' Tirmizi, Tefsir Tevbe, (3087).
Bu rivayet ise kadını 'esir' olarak va'z etmiş,kadının kocası üzerindeki hakları başlığı altında yine kocanın haklarını saymış,bitirememiştir.
Kadına ise sadece kocasının yediğinden yiyebilip giydiğinden giyebilme hakkı (!) nı 'lutfen'vermiştir.
Bu hadislerin senet ve metin tenkidi uzmanlarının işidir.
Bizi ilgilendiren kısmı ise bunların karşısında hiçbir rivayetin öne çıkarılmamış olmasıdır.
Kadını kocasına 'Allah'ın emaneti'olarak bırakan peygamberin birden fazla eşinin olduğu göz önüne alınırsa, gelen rivayetlerde hakim olan, peygamberin eşlerinin huzurunu sağlamayı başardığı gerçeği, peygamberin kadın psikolojisini gözeten bir eş olduğunu gösteren en bariz karinedir.
Peki bize ulaşan bu din nasıl bu hale geldi?
DEVAM EDECEK...