Selam dostlar,
Bu akşam hasbihâlimize yıllar önce duyduğum Türkiye'de kendisini İslam'a nispet eden bazı birey ve grupların içinde olduğu durumu özetleyen ve hiç güncelliğini kaybetmeyen bir hikayeyle başlamak istiyorum. Hikaye kısa; Adam eve geldiğinde eşinden ödemediği faturadan dolayı evinin suyunun kesildiğini öğrenir ve ''İslami hareket engellenemez'' diyerek tepki verir.
Ne zaman içindeki saplantı ve açmazları din kisvesiyle örtmeye çalışan birini görsem bu hikaye aklıma gelir. Derin bir tebessüm eder içimin içinden geçenlerle beraber kendimi zarif insan Cahit Zarifoğlu gibi bu anlayıştan ''etimle kemiğimle nefret etmek''ten alıkoyamam
*****
İyisiyle kötüsüyle tüm gerçeklerini birlikte yaşadığımız salgın günlerindeyiz kıymetli dostlar.
Bu ölçekte büyük bir tehdidi ilk defa yaşadığımız tarihi bir zaman diliminden geçiyoruz.
Geldi, yayıldı, pik yaptı, düşüşe geçti derken dünya ölçeğinde ülke olarak çok iyi yürüttüğümüz bir sürecin sonuna doğru geldiğimiz günler...
*****
Kur'an münafıkların özelliklerini anlatırken ''her tıkırtıyı kendi aleyhlerine sananlar'' metaforu üzerinden komplocu yaklaşımlarda üzerinde olmamız gereken mutedil duruşa işaret eder.
İnsan, yapısal özellikleri açsından farklılıklar gösteren bir yapı. Algılarımızı şekillendiren ise akledebilme yeteneğimizdeki düzey.
Kuran, çağlar üstü bir hitaba muhatap olan ''müslüman'' ların akledebilme yeteneklerini en üst seviyede tutma gibi bir sorumlulukları olduğu gerçeğini defalarca ''hala akletmez misiniz'' buyurarak akletmeyen beynin işe yaramazlığını ifade eder.
İçimizden bazıları ise akletmeyi ''daha iyi komplo üretebilmek'' olarak algıladıkları için işler bizde biraz daha faklı seyrediyor. Üretilen komploların kabul edilebilirliği ise kurgunun sağlamlığıyla doğru orantıda. Hal böyle olunca bu toplumda siz ne kadar çok ''vay be '' dedirten komplo teorisi üretirseniz o kadar kıymet bulabiliyorsunuz.
*****
Yaşadığımız dünyada toplumlar üzerinde egemen olmak isteyen bir takım müstekbir güçlerin varlığı inkar edilemez bir gerçek. Bu güçlerle savaşta bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızın varlığı da elbette tartışılamaz. Ancak bu işi o kadar ileri götürenler var ki artık insanın islâmi hareketinizi de alın nereye giderseniz gidin, demek geliyor içinden.
Salgın dolayısıyla alınan tedbirler bilimsel verilere göre şekillenirken bizim mahallenin ''islâmi hareket engellenemez''cileri işi o kadar ileri boyutlara taşıdılar ki artık her olayda aynı sahneyi yeniden görmekten gına geldi.
Salgınla beraber okullar, eğlence merkezleri, avm ler, spor tesisleri, tatil beldeleri...Tedbirler dahilinde her yer ama her yer hizmete kapanmışken bizimkilerin camilerin kapalı olmasına kafayı takıp aslında her şeyin camilerin kapısına kilit vurmak için olduğunu iddia etmeleri ise evlere şenlik seyirlik manzaralarla karşılaşmamıza neden oluyor.
*****
Kabul edelim ki bu süreç duygusal olarak hepimizi yıprattı. Tüm dünyada ibadet mekanlarının kapalı olması insanın içini acıtmıyor değil. Özellikle inşa edileli beri tavafın hiç durmadığı, insanların sel baskınlarında bile tavafı sürdürmekteki hassasiyetlerini bildiğimiz Kabe'mizin ziyaretçilere kapalı olması, camilerimiz, teravihlerimiz... Hepsi ve daha nicesi...
Süreci doğru değerlendirdiğimizde bu kısıtlamaların belli bir dini inanca mensup insanları hedef almadığı, insan kalabalıklarının bulunduğu tüm ortamları kapsadığını görmek mümkündür.
Bir yerde veba varsa oradan ayrılmayın ve oraya gitmeyin uyarısını sadece veba için algılamak mümkün mü? Peygamberlerin getirdikleri düsturlar çağlar sonrasında ortaya çıkacak yeni durumları bire bir ifade edebilir mi?
Deveyi anlamak için deveye bakmayı emreden Kuran, bir anlamda karşımıza çıkan-biyolojik olgular da dahil-kainatı anlamak için Kur'ana bakmanın bir anlamı olmadığını da söylemiş olmuyor mu? Bu noktada öncelikle Kur'anın bir bilim kitabı olmadığını kabullenip var olan komplekslerimizi bir tarafa atmakla işe başlamalı değil miyiz?
Mestur (satırlarda yazılı) kitabı okumanın yanında okumamız istenen kainat kitabının bu günün dünyasında karşılığı, insanlığın ulaştığı bilimsel veriler olabilir mi?
Aklı selim olmak ne demektir? Gibi çoğaltılabilecek sorular...
*****
Sürecin ilerlemesiyle tedbirlerin yavaş yavaş kaldırılıyor olması, yaşadığımız küresel boyuttaki sıkıntı adına umut veriyorken bizim mahallenin dincilerinin harekete geçmekte gecikmediklerine üzülerek şahit olmaktayız.
Avm lerin camilerden önce açılması onlar için kabul edilemez bir skandal olarak kabul edildi. Başladılar veryansın etmeye. Oysa aklı başında her insanın giriş kapısıyla çıkış kapısı farklı olan avmlerin havasız ortamda yerde serili kalan halılar üzerinde yapılan secdeler kadar zararlı olmadığını anlayabilmesi zor olmasa gerekti.
Anlamadılar, kapitalizmden girdiler ''İslami hareket engellenemez'' den çıktılar.
Son olarak bayramda uygulanacak olan sokağa çıkma yasağı bardaklarını taşıran son damla oldu. Dış güçler akrabalık bağlarımıza da kastetmişti ve artık olaya el koymak gerekiyordu. Bayramda sokağa çıkma yasağı zulümdür, dediler. Sonra ''Haydır Allah'' diyerek meydanlara yürüdüler. Argümanları ise''namaz'' dı. Polisle karşı karşıya geldiler, direndiler, polis de zor kullandı. Olayın adını ''namaza darb'' koydular.
****
Yıllar önce dinlediğim başka bir hikayede adam karısı ile tartışmış, aralarında çıkan arbededen sonra karısı tarafından tesettürüne saldırmakla itham edilmişti. Oysa olayın tesettürle hiç bir ilgisi yoktu. Patoloji aynı patoloji.
Koca koca adamların söylediklerine bakınca insanın aklı başından gidiyor. Salgın tedbirlerini tek tek sayıp yasaklar ülkesi olduk, diye sloganlar atan insanlardan çok onları alkışlayanlar kaygı verici.
*****
Sözün burasında ''Dışlanma psikolojisi'' ne dikkat çekmek istiyorum: Bu psikoloji, çocukluktan başlayan ve genellikle yaşadığı çevreden farklı özelliklere sahip bireylerin geliştirdikleri davranış şekillerine neden olmakta. İlerleyen yaşlarda kendisini daha çok gösteren bu davranış ciddi patolojik sonuçlar doğuruyor.
Bu tarz kişiliğe sahip olan bireylerin, toplumsal alanda kendilerini dini siyasi ahlaki vs olarak ifade edemediklerinde tepkisel tutumlarının arttığı görülür. Tepkiselliğin zirvelerinde geçen bir ömrün ortalarına gelindiğinde ise bireyler, toplumsal statülerine kavuştukları için artık toplumda daha çok kabullenilen ve sözü dinlenen varlıklara dönüşürler. Yaşlarından ve bilgi birikiminden dolayı toplumda sözü dinlenen lider pozisyonuna gelmeleri hiç de zor olmaz... Buna bir de aynı patolojiyi yaşamış insanların duygularına tercüman olma argümanı eklendiğinde dışlanan bireyi tutabilecek hiç bir güç yoktur. Dışlanma psikolojisinin doğurduğu bu sonuçlar çatışmacı din anlayışıyla birleştiğinde ise artık bu yapı yerinde duramaz ''dava erleri'' ne dönüşür.
Bu din soslu ''dışlanmışlık'' söylemi, komplocu yaklaşımlarla da desteklenince artık meydanlarda parmak sallamanın bir ibadet olarak kabul edilmesi hiç de zor olmaz. Bu toplumsal ibadetin adı ''cihat'' ona katılanlar ise ''mücahid''tir.
*****
Salgına dair tedbirlerin kademeli olarak gevşetildiği şu günlerde yapılan cami, teravih, namaz ve bayram eylemlerinin bundan başka bir izahı yoktur.
Her tıkırtıyı aleyhine sayanların, meydanlarda ''islami hareket engellenemez'' modunda yaptıkları eylemleri dışlanmış travmatik patolojik kişilik yapılarıyla birlikte okuma gereği üzerine bir kaç kelam ettiğimiz bu ramazan akşamından son olarak:
Hayat ilkel insandan gelişmiş insana süren bir yolculuk. Bizler bu yolculuk sürecinde gelişmişliğe doğru evrilerek serüvenimize devam ediyoruz. Karşılaştığımız yeni durumlarla ilgili bilişsel ve zihinsel yeni okumalar yapabilirsek içinden geçtiğimiz süreçleri artıya dönüştürme imkanımız olabilir.
İnsanlık tarihi boyunca gelen tüm dinlerin ortak öğretisi olan okuma becerisi üzerinden Kuranın oku emrinin, oluşturulan algoritmalarda bilimin verilerine göre tavır belirleme emri olduğunu tekrar edip hatırlatmaya da gerek yok öyle değil mi?
Sağlıklı huzurlu yarınlar dualarımla..