"Mü'min" diye başlayıp bizi tanımlayan nice Rahmani ve nebevi öğüt arasında küçük bir gezinti yaptığımızda göreceğimiz, özene bezene nakşedilmiş "kişilik inşası"ndan başka bir şey olmayacaktır.
Mü'min olmak, bir duruşa sahip olmaktan başkası mıdır?
Son zamanlarda bu "duruş" olgusunun iki ayrı boyutla incelenmesi "olmazsa olmaz bir zaruret" halini almıştır. Hayata dair varoluş eksenimizde bir "biz" gerçeğini yaşarken bir de "bizden içre başka bir biz" e şahid oluyoruz.
Bir yaşayan, nefes alan, hissedilen,tamamen gerçek olan "biz" var iken bir de nefes almayan ancak hissedilen, hissettirdiğimiz bir "biz" ortaya çıkmıştır. Hatta bu ikinci "biz" o kadar benimsenmiş ve yer tutmuştur ki gerçek "biz" bizim bile umurumuzda olmaz olmuştur. Sanal kişiliğimiz gerçek kişiliğimizin önüne geçmiş, ön plâna çıkmıştır.
Secdelerde gözyaşı döken mü'minin yerini secde edebiyatıyla kendini ve çevresini etkileyip daha çok insana ulaşabilen sanal ''mü'min'' ler almıştır. Artık hiçbirseyin gerçek olmasına da gerek yoktur. Allah yolunda cehdetmenin, onun yolunda susamanın,aç kalmanın salih amel oluşunun yerini salih amellerin "söylemi" almıştır. Hem bu daha kolay, daha masrafsız, daha çok getirisi olan bir şeydir. Yerinizden kalkmadan mücahid olabilir varlık nedeninize uygun cümlelerle kendinizze biçtiğiniz var oluş ödevinizi yerine getirebilirsiniz.
"Hak üzere olmak" zor, "hakkı söylemek" kolaydır. Olmak zor, görünmek kolay yani. Yapmanın zor, yazmanın kolay olması gibi... Bedel ödemek zor tek tuşla kâra geçmek kolaydır vesselam. Bu zihniyete sahip bir insan için yaşarken yorulmak yerine yazarken yorulmak daha akılcı ve götürüsü azdır.
Zihniyet bu olunca herşeyin daha sanal ve kolay olması da kaçınılmaz olur.
Algı dünyasında böylesi bir erozyonu yaşamış olanlar için artık sanal âlemin sanrılarının tanrıya dönüşme vakti gelmiştir. Artık putlar helvadan değil sanmalardan edinilir olmuştur. Koca bir toplum sanrıları tanrılar edinme ve edindirmeye programlanmış... İçi her gecen gün boşalan toplum, değerlerine yabancı, "eserlerini ederi edinmiş" bir meçhûle doğru korkunç yok oluşlarla ilerlemekte...
Yaşadığımız çağda insanlık olarak tarihte şahit olmadığımız kadar korkunç bir tehlikeyle karşı karşıyayız malesef. Günümüz dünyasında sanal tanrılar, kişilik erozyonunun şahı haline geldi, desek abartmış olmayız sanırım.
Allah'tan başka ilah edinmenin tüm amelleri yok edeceği gerçeğinin karşısında, Allah'tan başka ilah olmanın -yanlış duymadınız ilah olmaktan bahsediyorum- getirdiği tehlike korkunç boyutlarıyla toplumları âdeta yutmaya başlamıştır. "Müslümanlık nerde? bizden geçmiş insanlık bile" diyen M. Akife o dizeleri yazdıran neydi bilinmez ama günümüz değerler dünyasını çok güzel ifade ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Şimdilerde problemimiz müslüman olmaktan çok "insan kalma" ya evrilmiş görünüyor.
Şurası muhakkkak ki, Allah'ın dininin bize ihtiyacı yok. Kendi insanlığından fire verenlerin "din" argümanını kullanması, dinden birşey eksiltmez ama kendisinden çok şey alıp götürür. Dindarlığa soyunup, din kisvesi altında yaşanan kişilik problemleri, kişiyle sınırlı kalmayıp temsil ettiği misyonu yakından ilgilendirenler için önemli bir problem hâline gelmiştir.
Allah, bizim söylemlerimize değil eylemlerimize bakar. Dinin, sözü müslüman, özü ise insanlıktan çıkmış ucubeleri taşıma gibi bir sorumluluğu yoktur.
Münâfikûn, 4. Ayet: Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki dayanmış keresteler gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl olup da döndürülüyorlar?
Münâfikûn, 5. Ayet: O münafıklara, "Gelin, Allah'ın Resûlü sizin için bağışlama dilesin" denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.
Münâfikûn, 6. Ayet: Onlara bağışlama dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. Allah, onları asla bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.
Sözü başka, özü başka olmak bir insanlık suçudur.İnsan olmak, dürüst olmayı gerektirir. Birden daha fazla yüz taşıyan insanların bu yüzleri bir yere geldiklerinde mutlaka açık verecektir. Ve bu açık verme kendisinde öfke doğuracak, saldırganlaşacaktır. Ayetin ifadesiyle "her gürültüyü aleyhine sanacak" bir kaşık suda fırtınalar koparacaktır.
Bu kronik kişilik bozuklukları toplumu ciddi oranda ifsad edecek, insanların birbirine güveni yara alacaktır. "Mü'min güvenen ve güvenilen kişi" dek başkası değilse -ki öyle- bozuk kişiliklerle hayat sahnesini işgal eden varlıklar, bir noktadan sonra "insanın insana güveni"ni zedelemekle kalmayıp toplumda güvene dair bir inkisâra neden olacaklardır. Hiç kimsenin bu algı depremini tetiklemeye hakkı yoktur.
Bakara, 204. Ayet: İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah'ı şahit tutar. Hâlbuki o, düşmanlıkta en amansız olandır.
Bakara, 205. Ayet: O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.
Bakara, 206. Ayet: Ona "Allah'tan kork" denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır!
Ayetler toplum olarak içine düşüp girdabında yok olmaya yüz tuttuğumuz bir gerçeği sanki bugünden gözler önüne sermekte...
Güzel söz,tumturaklı cümlelerle kitleleri etkilemeyi başarmış nice kişilik ucubeleri, ekini ve nesli ifsad eden davranışlarıyla fesadı yaymaktadır. Halbuki ALLAH FESADI ASLA SEVMEZ!
Sözlerini yeminleriyle pekiştirip gerçek kişilikleriyle sundukları sanal kişilikleri arasındaki mesafeyi ustaca kapatan bu tipler malesef toplumsal kaos nedeni olmaya devam etmekteler. Bugün kangren olmuş bu bölge ile ilgilenip gerekli tedavi çareleri aramak ise neredeyse nafile ibadetten daha hayırlı bir mesele haline geldi.
Son söz: Allah, her şeye gücü yeten, ancak buna rağmen onlara “mühlet veren" dir.
Selam ve dua ile...