''Hani Rabbin meleklere; yeryüzünde bir halife yaratacağım, dediğinde orada kan dökecek fesat çıkaracak bir kimse mi var edeceksin, dediler.''
Uçsuz bucaksız göklerde özgür kanatlarını çırpan kuşlar, sonsuzluk ve özgürlük çağrısının en anlamlı dizeleridir.
Dünya imtihan sahnesi olarak dekorunu tamamladığından bu yana hürriyete kanat çırpan özgür kuşlar var olagelmiştir.
Habil ile başlayan özgürlük mücadelesi, Nuh'un as gemisiyle azgın sularla boğuşmuş, Nil'in sularına adı Musa olan bir özgürlük olup düşmüş, saraylarda varlık mücadelesi vermiş, hicretle yönünü bulmuş ve Kızıldeniz'i yarmıştır.
Gönüldeki evlat sevgisi tutsaklığından, Yakup' un as gözlerine düşen akın adı olmuştur özgürlük. Sevgilere tutsak olmak değil sevgilerle özgürleşmenin, hüznü ve acıyı sadece rabbe şikayet etmenin tadında var olmuştur. Yakup' un as gözlerinde yaş olmuştur.Evlat sevgisine esir olmuş yüreğin özgür sancılarla arınması... Ve hasretlerde özgürleşmek. Gözü, dünyadaki her şeye kör edip yüreği verene yönelerek, bakarken göremeyenlere inat, bakmadan görebilmek.. Yusuf'un as yıllarca süren hasret acısından süzülen ''zindan bana daha sevimlidir'' sancısı... Gömleğindeki yırtığa vurulan en asil damga olmuştur özgürlük. Kalın duvarlı zindanlarda güller derebilecek kadar özgürdür Yusuf. Hür bir dünyanın inşasında sınırların olmadığını gören zindan duvarları, ''ve kefâ billâhi şehidâ'' yazar cansız tuğlalarıyla.
''Size ve taptıklarınıza yuh olsun'' diyerek putları yerle bir eden İbrahim'in as baltasındadır özgürlük.
Özgürlüğe düşman yüreklerin ''Biz adı İbrahim olan bir genç duyduk'' sözleriyle başlayan mücadele, ateşte açan güllerle devam etmiştir. Sonra şahit olmuştur dünya; özgür yüreklerin asla tutsak edilemeyişine.
Sonra İbrahim as ''ve kefa billahi halila'' diyerek, Hanif ve Müslim olarak rabbe yürürken, son dersini vermiştir tuğyan ile şaha kalkan zalimlere.
Ve dünya..
Yaşlı dünyamız nelere şahit oldu. Mazlumlar tutsak edilmek için pervasızca prangalandı. Gözyaşları, acı ve dökülen mazlum kanlarıyla nice destanlar yazıldı. Her devirde özgürlüğe inanan milletlerin kalkan şehadet parmağını nişan alan hainler oldu.
Zalimlerin 'La' diyen dile ve 'hayır' diye havaya kalkan şehadet parmağına tahammülü yoktu.
Bedirlerde, Uhutlarda aslanlar gibi mücadele ederek ,tarih yazmakla kalmayıp tarihe yön veren şehitler gördü dünya. Özgürlük savaşçıları kanlarıyla özgürlüğün en soylu destanını yazdılar.
Fırat, Kerbela da ''heyhat minezzille'' feryadıyla zulme direnip destanlar yazan şehidler gördü.
Afganistan da soğuk karların üzerine özgürlüğün en anlamlı imzasını atan yiğitler gördü Hindikuş dağları.
Dünya eskidi, ancak ne zulmün çehresi değişti, ne de mazlumların feryadı dindi. Özgür kalma sevdası çok bedeller istedi. Yaşlı dünya ise bu bedeli kanının son damlasına kadar ödeyenlere şahit oldu.
Emperyalist dünya, kendi çıkarları için özgür ruhlara ve milletlere geçit vermemeliydi. Öyle de oldu.
Özgürlüklerinden başka sevdası olmayanlara tuzağın her türlüsünü kuranlar Firavunlara Nemrutlara taş çıkardı.
Zaman geçiyor, insanlık her gün yeni şeyler keşfediyordu. Keşfedilen her yeni hakikat keşfedilmemiş olanların keşfi için insanlığı yüreklendiriyordu . El-Alim, kullarına uğrunda çaba sarf ettikleri her türlü bilgiye ulaşma şansını veriyordu. Ancak ne yazıktır ki insan ulaştığı her yeni bilgiyle insanlığın hayrına olan eyler yapmıyor zalim ve cahil yanını palazlandıracak eylemlere imza atıyordu. Bilgi çağı beraberinde tuhaf şeyleri dde getirmişti dünyaya. Birileri bilgilerini pervasızca sömürü aracı olarak kullanıyordu.
Dünya artık sömürülenler, sömürenler ve sömürenleri izleyenlerin varlığı gerçeğine teslim olmuştu.
Senaryosunu müstekbirlerin yazdığı filmde en iyi aktörler şüphesiz sömürülenler ve onları sessizce izleyenlerdi. Bu filmde kurguyu bozmayanlara rol verilmeye devam etti yüzyıllarca. Kurguyu bozmaya yönelik her türlü çaba ve gayretler usulünce durduruldu. Tek tük çıkan aykırı sesler zalimleri öfkelendiriyordu. Masaya daha bir sert vuruyorlardı yumruklarını.
Sonra öfkeli-hararetli toplantılarla türlü türlü düzen kuruyorlardı. Aralarında menfaate dayalı işbirlikleri kurarak kullanabilecekleri her şeyi kullanıyorlardı. Halkları kışkırtıp düşmanlıkta birleşiyorlardı. Hedeflerine giden her yolu mubah görmek âmentüleri olmuştu. Düşmanlarının düşmanı olanlarla çıkar birliktelikleri kurdular.Bir oldular, Bir-leştiler büyük salonlarda.Kararlar aldılar. Tanıdılar zulmün tanınmayası bekçilerini. Yaptırımlar uyguladılar.Gerekirse ambargolar...
Adına barış dediler şer oluşumların. Barış (!) için savaştılar. Yaşatmak (!) için öldürdüler.
Ancak bir gün;
Bilmedikleri bir şeyler olmaya başladı hesap etmedikleri yerden. . Dünyanın ezilmiş halklarının dünya beşten büyüktür sloganıyla direneceklerini hesap etmemişlerdi. Ölümü hayattan çok seven, özgürlüğe aşık insanların varlığını hesap edemediler. Gücünü yüreğindeki imanından alan, bu dünyadan sonra başka bir dünyanın varlığına inanan insanların varlığı alt üst etmişti hesaplarını.
Bir yerlerde ezildiğinin farkına varıyordu insanlar. Ezilmişliğin bir kader olmadığını anladıklarında direnebilmek için çareler aramaya başladılar.
Zulüm ise; ebediyen abâd olmazdı.
Ötelerden gelen haber ise şöyle söylüyordu;
''Biz, memlekette güçsüz sayılanlara iyilikte bulunmak, onları önderler kılmak, onları varis yapmak memlekete yerleştirmek; Firavun, Haman ve her ikisinin askerlerine çekinmekte oldukları şeyleri göstermek istiyorduk.'' Kasas-5
Yeryüzünü ekonomik olarak kendilerine bağlayan Firavunlar ve Hamanlar ne kadar asker hazırlarsa hazırlasın direnmeye başlayan mazlumun karşısında varlık sürdüremez. Bir millet kendi gücünü farkettikten sonra hiç bir müstekbir onları kendi güçlerinin tek ve değişmez olduğuna inandıramaz.Her şey inançla atılan bir adımla başlar. Tek başına ümmet olmayı İbrahim'den öğrenen milletin uyanıp ayağa kalkması için yeniden değerlerinin farkına vararak 'Bismillah' demesi yetecektir.
Ve dünya bir kere daha zulme razı olmayanların direnişleriyle yazdıkları destana şahid olacaktır inşaAllah...