Hani derler ya yalnızlık Allah’a mahsustur. Ben böyle düşünenlerden değilim. Yalnızlığın Allah’a değil insana mahsus olduğunu düşünüyorum. Allah yalnız değildir ve olmayacaktır da. Onun etrafında hep seçilmiş kulları mutlaka olacaktır.
Ya bizlerin…
Şu an kafanı sağa sola çevirdiğinde yalnız olmadığını görüyorsun değil mi? Etrafında seninle birlikte olan ne kadar çok insan olduğunu düşünüyorsun. Bırak etrafını, bir telefonunla bile işlerini halledebilecek onlarca insanı etrafında bulabileceğinden o kadar çok eminsin ki yalnız olduğunu aklına dahi getirmek istemiyorsun.
Desem ki şimdi, sen yalnızlığının farkında değilsin ya da farkında olmak istemiyorsun? Bana güler, “hadi oradan, sen ne biliyorsun ki” der, tepki gösterirsin. Belki de içten içe kızar, şu an çok saçmaladığımı düşünebilirsin. Belki de “çok haklısın, ben de öyle düşünüyorum” diye tebrik de edebilirsin. Senden ricam, hangi yazıyı okursan oku, hangi düşünce ile karşılaşırsan karşılaş öncelikle önyargılarını bir kenara bırakman, hemen her söylenileni de peşinen doğru kabul etmemendir. Herkes sorgulanabilirdir ve her düşünce eleştiriye açık olmalıdır, hele hele eleştiri yıkıcı değil yapıcı olmak içinse işte o zaman daha güzel bir dünyayı hep birlikte inşa edebiliriz. Buna yürekten inanıyorum.
Kimse yalnız olduğunu kabul etmek istemiyor şu hayatta. Peki etrafımızın kalabalık olması, birbirimizle iletişim halinde olmamız, alışverişte bulunmamız, fiziki olarak bir arada yer kaplamamız yalnız olmadığımız anlamına mı geliyor acaba. Mecburen aynı yerde bulunduklarımız ya da her zaman yanı başımız da olanlarla aynı duyguları paylaşamıyorsak, birbirimizin ruh halinden anlayamıyorsak yine de yalnız sayılmaz mıyız? Şimdilik etrafımız kalabalık diyelim, peki ya ilerleyen zamanlarda, kimler kalacak etrafımızda hiç düşünüyor muyuz, önceden kimler vardı da şimdi yoklar hemen unutuyor muyuz? Bugün canım dediklerin, yarın da yanında olacaklar mı, uğruna ömrünü harcadıkların aynı vefayı gösterecekler mi? Bana kalırsa zor, kimse yoluna halılar serilir sanmasın asla. Temkinli olmak da her zaman fayda vardır.
İnsanlar yalnızdırlar, kalabalıkların içinde yalnızdırlar hem de. Bakmayın şimdilik çevremizde insan yığınları olduğuna, eşimizin, çocuklarımızın, akrabalarımızın, dostlarımızın, arkadaşlarımızın etrafımızda el pençe divan durdurduğuna.
Bir kötü gününüzün olması varlıklarının yok olmasına yeter de artar bile. Seni çok seviyorum diyenler, sen olmadan yaşayamayacağını söyleyenler, sen nereye ben oraya diyenler, ölümüne kardeşiz be diyenler, bir hatanız bir kara gününüz bir tökezlemeniz olmayagörsün ilk etrafınızdan çekip gidecek olanlar olacaktır hem de.
İlk düşüşünüzde akbaba gibi başınıza üşüşenler, aklınızdan isimlerini geçirmedikleriniz, geçirmeye dahi ihtimal vermedikleriniz olacaktır hem de. Hani dost kazığı tabiri vardır ya halk arasında, işte ilk çöküşünüzde o dost kazığı muhakkak yenecektir. Belki de böyle böyle büyüyoruz, gelişiyoruz, olgunlaşıyoruz hayatta ne dersiniz?
Belki de büyüyüp, olgunluğa erişmemizdeki en önemli ve en gerekli besin proteinler, karbonhidratlar ya da yağlar değil “dost kazığı”dır ne dersiniz?
Yalnızlığımızın ilk nedenlerinden biri düşmanlarımızdır, o zaten bizden değildir mevzu hemen kapanabilir. Herkesin şu hayatta mutlaka düşman oldukları ya da sevmedikleri vardır, diyelim.
Asıl ikinci nedendir bizleri daha çok yalnızlaştıran, bu da dostun ihanetidir. Herkesten önce ya gemiyi terk etmek istemesi ya da hemen pastadan pay alma davası içine girmesidir, bizi daha da yaralayacak ve de yalnızlaştıracak olan. Bu neden ise hemen hemen herkesin hayatında çoğu kez yaşamış olduğu en kahredici, en acı, en üzüntü verici nedendir.
Durun!
Hemen olumsuz tepki vermeyin, aman canım sen de çok abarttın, demeyin. Birazcık düşünün sadece düşünün. Şöyle alın başınızı ellerinizin arasına, zamanda kısa bir yolculuğa çıkın. Göreceksiniz ki dediğimden daha da fazlasını kendinizin yaşamış olduğunu göreceksiniz. Siz daha da fazlasını gün yüzüne çıkaracaksınız. Yalnız mısınız yoksa değil misiniz düşününce mutlaka anlayacaksınız.
Bunu yaparken de kendinizin günahsız, hatasız, kusursuz olduğunu falan düşünmeyin sakına. Bu da farklı bir yalnızlaşmadır. Yoksa kibir tuzağında yok olup gidersiniz.
Birçok insan fiziksel hastalıklarından değil kibir hastalığına yakalandığından ötürü ölüp gidiyor, bence. Kendilerinin yanına varmayı ulaşılmaz ve kendilerini hata yapmaz gördüklerinden ötürü yalnızlıklarında eriyip gidiyorlar da farkında değiller. Bunu da üçüncü sıralamaya koyabilirim o zaman, kendini yalnızlaştırmak diye…
Her birimiz birilerinin hayatlarında iyi ya da kötü etki bırakıyoruz.
Kiminin tövbesi kabul edilmeyen günahı, kiminin affedilmeyen yanlışı, kiminin de unutmak istediği hatasıyız işte. Kimilerinin de geçici mutluluk kaynağıyız, geçici diyorum çünkü kalıcı mutluluk kaynağı olan bir insana kendim dahil ben rastlamadım henüz, sizi bilemem. Rastlamış olabilirsiniz belki de öyleyse imtihan olmamışsınızdır daha, derim… (İnşallah olmazsınız da diye ekleyebilirim)
Öyle ya da böyle dışımızda kalabalıkmış gibi görünsek de gel gelelim içimizde hep yalnız takılıyoruz.
Yalnız üzülüyor, yalnız seviniyor, yalnız gülüyor aslında hep yalnız ağlıyoruz. Etrafımız var gibi görünüyor ama gerçekte yok gibi yaşıyoruz.
Sevinçlerimize, mutluluklarımıza, başarılarımıza dostlar alışverişte görsün diye göstermelik katılanlar, acılarımıza, kayıplarımıza, tökezlemelerimize aman bana da bulaşmasın diye kaçıp uzaktan bakanlar, dost gibi görünüp arkamızdan kuyumuzu kazanlarla, tebrik ederim ki hep birlikte yaşıyoruz. Oysa içimizde hep yalnız…
Yine de her ne olursa olsun, her birimiz kendimizi tek hatalı ilan edip, başkalarını kusursuz görürsek, daha çok sever, daha çok merhamet eder, daha çok fedakâr olursak en azından kendimizi ayakta dimdik tutabiliriz. Umut kesmek bize yakışmaz, umudumuz her zaman taptaze olmalıdır. Bir de Yaratıcımızın rahmetine mazhar olabilir, tek gerçek dostluk olan onun dostluğunu kazanabilirsek işte yalnızlığımız gerçekten o zaman son bulabilir. Fani dostluklarla değil baki dostlukla yalnızlıktan kurtulabiliriz.
Düşünsenize, herkes böyle davranırsa ne güzel olurdu değil mi? O zaman bu yazdığım yazıya hiç gerek kalmaz, kaldırıp çöpe atabilirdim. Söz veriyorum bir daha da böyle bir yazı da yazmazdım.
Ama görüyorum ve hala “Yalnızlık insana mahsustur” diyebiliyorum içim acısa da…
Sevgilerimle;