Sabah Gazetesi yazarı Haşmet Babaoğlu’nun yazısı bugün
dikkatimi çekti.
Çok güzel bir konuya değinmiş ki, bu konuyu açmadan duramayacağım.
Önce bugünkü yazısından birkaç cümle alıntı yapayım.
« Asıl "düşüş" bu olmalı!
Düşmenin şıklaştırılması...
Yere kapaklanmanın sevimli bir sahne
gösterisi ve bulaşıcı bir moda haline getirilmesi...
Bu virüs hızla yayılıyor ve insan biraz geriye çekilip baktığında endişeye kapılıyor. Kim bilir daha ne modalar çıkacak, ne hallere girilecek ?...
Bana öyle geliyor ki, basbayağı global bir operasyon yürütülüyor üzerimizde.
Sanki bazı odaklar sosyal medya yoluyla kitlesel
bir "hipnoz" ve "robotlaştırma" deneyi
yapıyor…
Güle eğlene ve bir yandan da bol bol özgürlük lafı ederek sürüleştiriliyoruz.
Albert Camus'nün "Düşüş" romanının son satırları aklıma geliyor, o yüzden uzatmadan susuyorum:
"Artık çok geç, hep çok geç olacak!" »
Evet görünen o ki Sayın Babaoğlu’nun da dediği gibi
bas baya global bir operasyon ve bir deney.
Aslında bir süredir bu konuda yazmak istiyordum ve
birçok sosyal medya uygulamasına göz atmıştım. Ama gündem o kadar yoğundu ki
dolarla yattık, İdlib’le kalktık…
Neyse, bu sosyal medya uygulamalarında ;
arabadan inip koşandan tutunda, sırf gösteriş yapabilmek ve akıma uymak için :
yeni aldığı 10 çift ayakkabıyı sergileyene. Bilmem kaç katlı rezidansından
karşıdaki gökdelenler eşliğinde, deste deste paraları cama dizerek « Bakın
işte ben bu kadar zenginim » diyeninden, mini şort modasına uyup müstehcen
danslar sergileyen kızlarımıza (yaş guruplarını bile yazmaya utanıyorum)…
Yine bu akımlara uymak, modadan geri kalmamak için
« Bende bu mekandayım, et yiyorum » diye resim çekerek
paylaşanlara. İşin daha da garibi bunların biçoğu da o mekana, bir aylık maaşını bırakma gibi bir lüks yaşam
sergiliyor.
Örneklerini çoğaltabiliriz…
Ve evet bir operasyona mağruz bırakılıyoruz :onların önerdiklerini yememiz, giymemiz, almamızve onların sunduğu hayatı yaşamamız gerekiyor…
Evet bir deneye maruz kalıyoruz :
kimler, ne kadar ? onlara boyun eğiyor. Kimler, neye, ne kadar ? hipnoz
olabiliyor.
Düşünsenize 80 milyonluk bir ülkede 10 milyonu bu akımlara
uysa.
Yarın yere düşmek, özçekim yapmakderken, tanımadığın birini öpmek, babana tükürmek, sokakta
soyunmak, devlete sövmek, ayaklanma gibi akımların türemeyeceğinin
garantisi var mı ?
Yok !
Mesela ben kitap okurken, bayrak öperken,annenin elini öperken, yardım kutusuna para atarken hatta Kur’an
okurken gibi bir akım görmedim…
Denek olma konusuna gelince de, aslında yakın zamanda
sosyal medya üzerinden milletimizin bence bir deneye maruz kaldığını düşünüyorum.
Bir zaman hatırlarsınız, charlie Hebdo saldırısından
sonra « je suis Charlie (ben Şarli’yim) » çıkmıştı !
Sizce kaç kişi profiline bu yazıyı yazmıştır ?
Şarli mi? şarlatan mı? bilmem ama adamlar acaba şunu
düşünmüş müdür ?
Kaç kişi ? 250 bin şehit vermelerine rağmen geçirtmedikleriÇanakkale’yi, çoğunluğu müslüman olan bir ülkede dinine, hatta peygamberi vekitabına küfreden bir dergiyi « ben » yerine koyar ? Deneyiydi
belkide !
Adamlar Çanakkkale’yi çoktan
geçmiş haberiniz olsun !
Bitirirken ; yine sosyal medyada bu akımları
eleştirenler şöyle bir paylaşım yapmışlar : Ben sesli güldüm.
« Sosyal medyadaki akımları tamamen
destekliyorum.
Şu arabayı bırakıp dans etme akımında, birini araba
çarpmıştı…
işte bunlar hep doğal seçilim.
Öyleleri tükenecek, ve daha zekiler hayatta kalarak,
gen aktarımı yapabilecek. »
Kim bilir adam haklıdır.
makalen berbat