Yazımın uzunluğundan özür dileyerek, sonuna kadar
okumanızı istirham ederim.
Dünya savaşı deyince, 1. ve 2. Dünya savaşlarını yaşayan
insanlık olarak 3. Dünya savaşı beklerken aynı konseptte bir dünya savaşı bekliyor.
Bütün canlıların ortak özelliği olan; Yeme, içme, barınma
ve üreme ihtiyacına diğer canlılardan farklı olarak insanoğlu “inanç”
eklemiştir.
İnsanlık Yeme, içme, barınma ihtiyacına ek olarak inançlarınıda
eklemişlerdir. Genelde dini ve felsefi akımlar üzerinden svaşlar yapılmış hatta
son 2000 yıldır neredeyse bütün savaşlar dini amaçlar gütmüştür.
Örneğin; Büyük iskender dünyaya hükmetmek, Roma imparatorluğu keza, hıristiyanlığı kabul ettikten sonra din üzerinden yayılma politikası izlemiştir. İslam orduları hep İslam’ı yaymak için yola çıkmışkenm Türk’ler Kızıl Elma ve daha sonra İslam’ın bayraktarlığı için savaşmıştır. Cengiz Han bile dünyaya hükmedeceğimi düşündüğünde şamanizmin etkisinde yola çıktı.
600 yıllık ömrünün, neredeyse 500 yılı o günün dünyasına hükmedenDevlet-i Âliye-yi Osmâniyye’de yine Kızıl Elma ve İslam
bayraktarlığını amaç edinmiştir.
Benim görüşüm; hani sürelkli gündeimizde olan “yeni
dünya düzeni” de aslında bugün ortaya çıkmış brşey değildir. Çünkü her
dönemin bir düzeni vadır ve her bir düzenin sonunda da yeni bir dümya düzenim
kurulmuştur.
1900’lü yılların başlarına, İmparatorluklrın dağılmasına
kadar ki olan süreçte: iki devlet arasında bir anlaşmazlık olduğunda; alırlardı
ellerine kılıç, kalkan, top yada tüfek; kazanansa hem karşı devletin
topraklarını işgal eder (ki biz feth’ettik), oradaki halka hükmeder, vergi
toplar ve yönetirdi...
İskender, Cengiz Han, haçlılar ve hatta Türk’ler de kendilerince
yeni bir dünya düzeni kurmuştur. Ve yine hatta üzerinde güneş batmayan
(İngiltere) ve Fransa son dönem sömrüge imparatorlukları kurmuş ama daha
sonrasında tutunamayıp, eninde sonunda parçalanmışlardır...
Peki neden?
Yazım çok uzamasın diye Endülüs ve haçlı seferlerini
atlayarak, Cengiz Han’dan başlayarak sebebleri örneklendirip asıl konumuza geri
dönmek istiyorum. Çünkü sebebler daha öncesinde de neredeyse aynı.
Cengiz Han ki benim bildiğim kadarıyla dünyada en geniş
sınırlara ulaşmış bir imparatorluk kurdu. “Moğol İmparatorluğu”. Büyük
bir alan ve birçok millete hükmetmesine rağmen, ömrü çok uzun olamamıştır.
Olaya şöyle bakarsak: yöneticisi moğol ama büyük ölçüde halkı Türk ve müslüman
olan bir coğrafyada, kısa sürede asimile olmuş, yıkılmış, Türk’leşip, yerine Altın
Ordu ve Timur... gibi devletler kurulmuştur.
Osmanlı ise feth’ettiği topraklarda kimseye
ne din, ne dil ne de kültür impoze etmemiştir. 600 yıl hoşgörüyle dünya siyasetine
tön vermesine rağmen, Fransız ihtilali akımlarıyla başlayan, sanayi devrimi ve
emperyalizmin saldırılarına dayanamayıp, yeni dünya düzenine karşı
kaybetmiştir.
Daha uç bir örnekle, kendi kurmaya çalıştıkları “yeni
dünya düzeni” ile, sömürge imparatorluğu kuran, Fransa ve İngiltere bile
sömürgelerinin bir çoğunu kaybetti.
Aslında 1. Dünya Savaşı, bizim tarihte okuduğumuz Ferdinand’ın
öldürülmesinden dolayı çıkmadı! Artık kurmaya çalıştıkları düzen ellerinde
patlamış, yeni bir oluşumu hazırlamak için bir giriş yapmışlardır.
Çünkü anladılar ki, bir şekilde bir yöre, bir millet yada
bir devleti ele geçireilirlerdi ama uzun süre elde tutamazlerdı.
Her harikarda, Fas Tunus ve Cezayir gibi ülkeleri Osmanlı’dan
koparıp, fransız dilini zorlamaya çalışsada, tutunamıyordu. Sömurmek ve sanayi
devrimide çare değildi...
Yani br düzen kurmak istiyorsan, topraklarını feth’etmek,
dilini değiştirmek, kültürümü deiştirmek yetmezdi. Bir dünyayı tamamen
değiştirmek gerekiyordu. Ki benim görüşüm yime, İngilizler MİLYON TAŞI’nı çalarak
işe başladılar. Çünkü son Dünya Düzeni’ni kuran Osmanlı’yı en ince ayrıntısıyla
bile vurmaktı.
Neydi bu MİLYON TAŞI ? Sadece Osmanlı İmparatorluğu’na değil Roma ve Bizans İmparatorluklarına da başkentlik yapmış olan İstanbul, daha 132 yıl öncesine kadar dünyanın merkezi olarak kabul ediliyordu. Sıfır meridyeninin geçtiği İstanbul, aynı zamanda dünyanın Doğu ve Batı diye ikiye ayrılan merkeziydi de.
Fakat, İngilizler 1886’da Yerebatan
Sarnıcı’nın girişi kapısı kısmındaki Milyon Taşı’nın yarısını kesip Greenwich’e
götürdüler.
Bu bir kültür meselesidir. Belki sıfır meridyeni yeniden İstanbul’dan başlatamayız ama mesele gelecek nesillerimize işin doğrusunu öğretmekdir.
Peki ne oldu:
Zamanı ve mekânı tanımladığınız vakit, artık her şeyi tanımlayabilecek
duruma geliyorsunuz. Burada iki şeye dikkat etmemiz lazım, mekân yeniden
tanımlanırken İstanbul devre dışı bırakılıyor.
Oysa ki, Osmanlı’da zaman kavramı şu şekildeydi; Gün başlangıcını akşam namazından itibaren başlatıyorlardı. Yani güneş battıktan sonra saatlerini 12.00 yapıyorlardı. Buna ezâni saat alaturka saat de denilmektedir. 1884’teki Washington Kongreden sonra Osmanlı’da çift saat sistemi kullanıldı. Bunlardan birisi vasati saat bir diğer adıyla alafranga saat dediğimiz Greenwich esas alınarak kullanılan saattir. Bu ezâni saat uygulaması 1932 yılında çıkan Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik Kanunu’na kadar devam etmiştir. Ülke genelinde de tamamen Greenwich esas alınan saat sistemi kullanılmıştır.
Bunu niye söylüyorum ?
Önce, NAMAZI
İSTANBUL’A GÖRE KILINIYORDUK, şimdi
ise Greenwich’e görekılıyoruz. Daha sonra teknolojiyi, bilimi biz yaparız, uygarlık ve medeniyet
bizden geçer deyip ingilizce bilmeyen de medemi olamaz demişler.
Şimdi olay daha iyi anlaşılmaya başladı mı ?
Evet 1. Dünya
Savaşı ile imparatorlukları yıkanlar, daha öncesinde boş durmamış ;
kültür, din, dil, ırk, karakter, devlet, millet ve bilim olgularını kendi belirledikleri
kurallar doğrultusunda yönlendirmeye başlamışlar.
1. Dünya
Savaşı’yla imparatorlukların sonunu getirenler, yine 2. Dünya savaşıyla ABD’yi
ağabey olarak atadılar. Daha sonrasında, sen beyaz perdede oyna ! “ Biz senaryoyu yazar,
sponsor olur, filmi de çekeriz.” Demişler. Muhtemelen yakında bu rol Çin
üzerine yüklenecek... Yani ABD bir sahne, Trump ise sadece bir figran!
Ama amaç değişmeyecek!
Adamlar işi çözmüş! Artık
dünyaya kılıçla ve tüfekle hükmedilemez. Hükmetmek için; bütün damarlarıyla,
bütün sinir uçlarıyla, en uç noktalara kadar sirayet edeceksin! Ekonomisinden
siyasetine, dininden ahlakına, dilinden eğitimine, müziğinden şiirine, donundan
çorabına, saatinden teknolojisine, dahası aklından fikrine kadar...
Tüm yönleriyle insanları hakimiyetine alamazsan; bir
moğol bir Osmanlı İmparatorluğu olup, sonundada yok olursun.. düşüncesiyle bir
kaç yüzyıldır hiç durmuyorlar.
Neyi, ne zaman, ne kadar zamanda, nasıl? gerçekleştirdiklerinden
çok sonuca odaklı politikalarla hareket ediyorlar,
Ha şimdi 3. Dünya Savaşı ne zaman? Diye soranlara! O bence
çoktan başladı. 11 Eylül ile; Ferdinand o gün öldü!
Peki “Küresel Dünya Savaşı”?
O başlayalı yüzyıllar oldu ve hiç bitmeyecek. Sadece
zamana göre yöntemleri yada motivasyonu değişti.
Küresel güçler hedefleri için; yeri geldi Tapınak Şovalyeleri’ni
kullandı, yeri geldi Kuru Kafa ve İllimünati’yi, yeri geldi dolar ve
ekonomi....
Bugün savaşa uluslar üstü şirketler eliyle, ekonomik
yatırım, ve siyasi baskı ile yön vermeye çalışırken! Diğer taraftan geçen günkü
yazımda bahsettiğim gibi : robotlaşmış, aklaksız kendi düşünce yöntemlerine
uyacak hipnotik nesiller üremek...
Hiroşima ve Nagazaki’yi bombalayan ABD, istese tüm
dünyayı hakimiyetine alabilir miydi? Belki evet! Ama bir Moğol imparatorluğu
olabilirdi. Oysa ki tek tip insan, tek tip devlet, tek bir yönetim, tek bir din
ve ahlak üzerine birşeyler inşa etmek için uğraşıyorlar.
Dün Prof. Dr. Ramazan Kaan Kurtoğlu’nun bir
programda verdiği bir örnekle bitirek istiyorum.
“2017 yılı ile dünya milli geliri 87 tirilyon dolar. Ve bunun
1 tirilyon doları sadece reçeteyle satılan ilaçlar ve bu ilaçların 3/1’i
pisikolojik tedavi, şeker ve tansiyon ilaçları ( reçetesizler hariç! besin
takviyesi ve kozmetik dahil değil). Ve yine dünya GSMH’nın %47’sine şirket ve ulus
üstü holdingin en tepesinde bulunan 13 finans kuruluşu sahip.”
Heralde bu cümleler benim yazdığım sayfalarca yazıdan
daha netdir!
Yani “Küresel Dünya Savaşı” bekleyenler ne top, ne tüfek beklesinler! Savaş bütün heyecanıyla devam ediyor.
makalen berbat