TEŞKİLAT-I MAHSUSA’DAN MİT’E
Araştırmacı-Yazar Faruk Mercan, Teşkilât-ı Mahsusa’dan MİT’e isimli bir araştırmanın içine girerek MİT’in 33 yıllık hikayesi’ni bir kitap haline getirmiş, Faruk Mercan’ın anlatımıyla bu 33 yıllık serüveni sizlerle paylaşmak istedik. İşte 33 yıl;
İstihbarat uzmanları ve Millî İstihbarat teşkilâtı, Türk istihbarat tarihini Teşkilât-ı Mahsusa ile başlatıyorlar. Enver, Cemal ve Talat Paşa üçlüsünün yönetimindeki İttihat ve Terakki’nin iktidarı ele geçirmesi ile birlikte Teşkilât-ı Mahsusa, Sultan Reşat’ın onayıyla kuruldu. Teşkilât, istihbarat dünyasının en temel geleneğine göre gizlilik kurallarına uygun olarak çalışıyordu. Görünüşte, Osmanlı Genelkurmayı olan Harbiye Nezareti’ ne bağlı ve elemanlarının çoğu asker kökenliydi. Ancak binlerce sivil elemanı vardı. Teşkilât-ı Mahsusa sadece Harbiye Nezareti ile bağlantılıydı ve Osmanlı sadrazamı bile, teşkilâtı ordunun bir parçası olarak . bilirdi; Teşkilât sadece sadrazam (başbakan) ve harbiye nazırına (Genelkurmay başkanı)na bilgi verirdi.
*Teşkilât-ı Mahsusa kitabının yazarı Dr. Phitlip Stoddard, _ Osmanlı gizli servisini şu sözlerle anlatıyor: '
“Teşkilât-ı Mahsusa, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde faaliyet gösteren, döneminde dünyanın en güçlü ve etkin gizli örgütlerinden biriydi. İkinci Meşrutiyet dönemiyle ilgili kitapların çoğunda teşkilâtın adının bulunmamasına yol açan bu gizlilik perdesine rağmen, yüksek rütbeli Osmanlı subaylarının bazıları Teşkilât-ı Mahsusa’yı kesinlikle biliyorlardı. Ancak hükümetteki nazırların çoğuna, Teşkilât-ı Mahsu, sa’nın baş sorumlularından Eşref Kuşcu Bey’in kendi deyimiyle güvenilmez oldukları için bilgi verilmiyordu. Türkçe ve yabancı dillerde yayınlanan kitaplarda Teşkilât-ı Mahsusa’dan pek bahsedilmez, bahsedilse de verilen bilgiler çoğunlukla doğru degildir. Kaynaklardaki bu eksiklik, Teşkilâtın adını, faaliyetlerini ve personelini gizli tutmakla yükümlü Osmanlı yetkililerinin bir başarısıdır. Teşkilât-ı Mahsusa ajanlarının büyük bir bölümü Türk’tü, ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun her yanına ve yurtdışına dağılmış bulunan çeşitli hücrelerin liderlerinin çoğu da Türk değildi. Teşkilât-ı Mahsusa personeli 1916 yılında 30 bin kişiye ulaşmıstı. Ajanların büyük bir bölümü uzmanlardan oluşuyordu. Bunlar doktorlar, mühendisler, gazeteciler, politikacılar, subaylar ve geçmişleri kuşkulu ama sadakatlerine kesinlikle güvenilen Gerilla Savası uzmanlarıydı. Teşkilât-ı Mahsusa üç kıtada örgütlenmişti. Yakındoğu ve Kuzey Afrika’da yayilmis bulunan çeşitli hücrelerdeki ajanların pek azı örgüt mensubu kolarak tanınıyordu. Resmi üyelik listeleri bulunmamakla birlikte Kuşcubaşı Eşref ’e göre, böyle bir listenin yayınlanması durumunda Yakındoğu’da birçok devlet adamı rahatsızlık duyacaktı. Böyle bir liste onların I. Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında Türkler için neler yaptıklarını ve karşılığında ne kadar para aldıklarını gösterecektir.”