Seçilmiş bir Başbakan, hemde gelmiş geçmiş en ''Mütevazi'' olan bir Başbakan askeri darbeyle devrilmiş, hazin bir şekilde idam edilmiştir.
Darağacında çırpına çırpına can vermiştir sayın Menderes, urgan boynuna tam olarak oturtulmamış, soğancığın arkasına gelmemiş, kasıtlı olarak kaydırılmıştı. bu durum öyle bir hâle sebep olmuştu ki, adamcağız sehpada çırpınırken ayakkabıları bile ayağından fırlamıştır.
Bu millete hizmet etmekten başka hiçbir suçu olmayan, İstiklal Savaşı madalyalı Başbakan, aslında bir defa ölmemiştir.
27 Mayıs 1960 darbesinden, idam edildiği 17 Eylül 1961 tarihine kadar 20 gün boyunca Menderes'e zulmün ve işkencenin her türlüsü reva görülmüştür.
Yassıada'da görevli kurmay yarbay Necip Aka'nın Milli Birlik Komitesi'ne yazdığı raporlar ışığında Menderes'in işkence gördüğünü ortaya çıkarıyor zaten.
Darbelerin iç yüzünün anlaşılması ve bize yıllarca devrim diye yutturulan kanlı darbe 27 Mayıs'ın gerçek yüzünün anlaşılması açısından bunlar tarihi önem arzeden bilgilerdir.
o dönem İstanbul Emniyet Müdürü olan Faruk Oktay bile, hücresinde dövülerek öldürülmüştür.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar maruz kaldığı muameleyi izzeti nefsine yediremediği için, hücresinde kendini asmaya kalkışmıştır.
Bir teğmen, Türkiye'ye Kıbrıs'ı kazandıran idam sehpasında ayağının altındaki sandalyeyi tekmeleyen yiğit adam Fatin Rüştü Zorlu'yu askerlere kollarını tutturduktan sonra herkesin önünde dövmüştür.
Şehit Başbakan Adnan Menderes ise tanıkların ifadesine göre bir değil, hem de birkaç kez dövülmüştür.
27 Mayıs darbesinden sonra Ankara'da Harp Okulu'nda bir süre tutulduktan sonra Yassıada'ya götürülmek üzere Yeşilköy Havaalanı'na getirilen Menderes, orada da herkesin içinde dövülmüştür.
O sırada Yeşilköy Havaalanı'nda elektrik teknisyeni olarak görev yapan Mustafa Nevzat Eskioğlu, askerlerin uçaktan indirdikleri Menderes'i tekme tokat döverek havaalanı binasına soktuklarına tanık olduğunu anlatıp ekliyor;
”En garibime giden ve acı olan ise, bir başçavuş bile Başbakan'a tokat attı.” diyor...
sayın Menderes'in maruz kaldığı işkenceler, idam sehpasına kadar sürmüştür.
Öyle ki, Yassıada duruşmalarına çıkmadan önce verilen ilaçların dozu yükseltilerek, toplumun karşısına kendini savunmaktan aciz, ürkek, korkak bir Menderes'in çıkmasını hedeflemişlerdir.
İdam sehpasına giderken Menderes'e prostat muayenesi yapacak kadar alçalmışlardır.
Celal Bayar'ın, “Kayseri Günlükleri”nde geçiyor.
Yassıada'da görüş günü. Menderes, demir kafesin arkasında. Bayar'ın avukatı Gültekin Başak'ın geçtiğini görür. “Gültekin Bey, benim avukatım geldi mi?” diye sorar.
devamını Gültekin Başak anlatıyor:
”Cevap almaya vakit kalmadı, şiddetli bir tokat darbesi Adnan Bey'in yüzünde patladı. Yakasından tutup oda içine sürüklerken 'başkasıyla nasıl konuşursun' diye vurmaya devam ediyorlardı. Odasında vurma, sövme faslının devam ettiği anlaşılıyordu. Bunu yapan sarı saçlı, altın dişli iri yarı bir teğmendi. İsmini de söyledi fakat ben o namert adamın adını hatırımda tutamadım” diyor......
Memleketi ihya eden Menderes'e karşı ne bitmez bir kinmiş ki, idamdan sonra acılı ailesinin de çilesi bitmedi.
Menderes'i astılar, yetmedi, bir hafta boyunca kapısına idam hükmünü astılar. O da yetmedi. Bir gün kapısına dayanıp Berin Menderes'ten asılan eşinin ip, kefen, mezar ve cellat parasını istediler.
Demokrat Partililer, daha Yassıada'da yargılanırken Milli Birlik Komitesi İstanbul Emniyet Müdürü Nevzat Demiralp'ten resmi yazıyla cellat ve darağacı istemişti. Örfi İdare Kurmay Başkanı, bugün CHP milletvekili olan ikna odalarının mucidi Nur Serter'in babası Albay Emin Aytekin'in uyarısı üzerine yazı imha edilmişti.
“Sizi buraya tıkan kudret böyle istiyor” diyen Yassıada Mahkeme reisi Salim Başol'un verdiği idam kararları henüz onaylanmadan İmralı'da 50 mezar yeri kazılmış, tabutlar hazırlanıp, darağaçları kurulmuştu.
Menderes işte böyle bir yargılamanın sonucunda birilerinin devrim olarak yutturmaya çalıştığı 27 Mayıs darbesi tarafından asılmıştır.
Hasta yatağından kaldırılıp, öğle vakti ipe çekilen Menderes'in sehpada uzun süre can çekişmesi için urgan bilerek boynuna oturtulmamıştı. Sehpadaki çırpınışlarından dahi zevk almak istemişlerdi.
İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Ziyaetten Acarol anlatmıştı.
İdam edildikten sonra Menderes'i yıkayıp kefenlerken, vücudunda işkence gördüğüne dair izler tespit etmişlerdi. Menderes'in göğsünde sigara söndürmüşlerdi.
Tek parti diktatörlüğüne karşı çok partili demokrasi mücadelesini başlatan isimlerden biriydi Menderes.
Milletin anasının ak sütü gibi helal oylarıyla Başbakan oldu, 10 yıl boyunca Türkiye'ye bir Türkiye daha kattı.
Bugün Recep Tayyip Erdoğan'a “diktatör” diyenler, o gün her göreve seçimle gelen Menderes'e “Diktatör” 27 Mayıs darbesinin mimarı Milli Şef İsmet İnönü'yü ise demokrasi kahramanı yaptılar.
Zaten onlar için 27 Mayıs'ta darbe yapıp seçilmiş iktidarı deviren Başbakan'ı asan 27 Mayısçılar, “İkinci Cumhuriyeti” ilan etmek üzere gelmiş, “Devrimci Subay”lardı.
Seçimlerle bir daha iktidar olamayacağı zehabına kapılmış olan İsmet İnönü'nün, ”Şartlar tamamsa ihtilal meşrudur” sözüyle teşvik ettiği darbedir 27 Mayıs..
27 Mayıs'ın açtığı yoldan, 12 Eylül'de yaşı büyütülerek çocuklar idam edildi, nice ÜLKÜ'ye gönül vermiş babayiğid darağacına çekildi.
Tek parti devrinde darağaçlarının, İstiklal Mahkemelerinin gölgesinde ülkeyi yönetenler, demokrasiye geçildiği dönemde ise darbeler yoluyla, askeri vesayet sistemini ayakta tuttular.
Menderes'i okurken zaman zaman TAYYİP beyi düşünürüm. Menderes'e karşı öfke ile dolanların nefreti onu astıktan sonra bile yatışmamıştı çünkü.
Bu durum, 27 Mayısçıların bitmeyen kiniydi esasen.
Gezi olaylarında, 17-25 aralıkta, 15 Temmuzda da gördük ki, bugün bile ellerine fırsat geçse, aynısını yaparlar.
O günkü isim Menderes'ti, bugün ise Erdoğan....
sakın ola ye'se kapılmayın.....
''Lâ Tahzen İnnallâhe Meâna''
SELAMETLE...................✍️