Göğün `Ah` Makamı
Uğultular doluyor yalnızlığıma. Sessizliğim haykırıyor ama duyan yok. Avuçlarımda dost bir sıcaklığı hissinde aminler… Sadece dualarım kalıyor dudaklarımda. Içimde; hep gelecek yarınlara ertelediğim umudum körelmeye başladığında; teslimiyetin rahlesini açıyor, huzura bağdaş kuruyorum. Biliyorum ki göğün àh makamı her daim açık. Beni gören, suskunluğumu duyan biri var...
Hayat imtihanlarla dolu uzun bir yolculuk. İmtihan; bende yanıt bekleyen bir soru. Soruya doğru cevabı vermem gerekir ki imtihanı geçeyim. Bir tek ben mi imtihan ediliyorum yoksa çevremdekiler de nasipleniyor mu sorudan? Soruya muhatap olan ben, imtihana giren tüm çevrem. Ben imtihan edilirken etrafımdakilerin bana bakış açıları, davranış biçimleri ile aynı imtihanın içindeler . Bir soru ile birçok kişi aynı anda imtihan oluyor.
Isyan yok, tevekkül var. Yine olmuyorsa tevekkülde tekerrür var ama asla isyan yok. Dert sıkıntı çekmeden rahat yatağımda yatayım ama göğün yedi kat üstüne de talip olayım. Mümkün mü? Merdiven nerede peki çıkmak için?... Sabır merdiveninin basamaklarını çıkmak gerekir kurtuluşa ermek için. Bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz taşıyamayacağımız yük yüklemez biliriz.
Farkındalık bir ışık. Hayatta ki farkındalıklarım arttikça aydınlanıyor, aydınlandıkça hayattan aldığım huzurum da artıyor. Tesadüflerden arınmış bir bakış açısı bana çok şeyler katıyor. Nefret duygusunu darağacına asıyorum. Ne yaşarsam: bir hikmet arayışı içinde oluyorum. Çünkü hiçbirşey öylesine hayatıma girmiyor. Yaşadığım her sevinç ve üzüntü bana birer ders niteliğinde. Yeter ki bunu farkedebileyim, üzerinde derin düşünebileyim. Bana bahşedilen güzellikler, yaşadığım mutluluklara sükretmek, üzüntülere sabretmek… Ömür sermayemizi `ah` ederek ziyan etmek niye.
Sözlerimiz, davranışlarımız neye layıksa bizi oraya taşır. Cehenneme layık olanlar cehenneme, cennete layık olanlar cennete. Allah`a layık olanlar ise Allah`a…
İyiyi-kötüyü, hayrı-şerri herzaman bilemem. Herşeyi dilerim, olsun isterim. Olması için çabalarım. Olmasını istediğim şeyler icin yanlış yollara gidebilirim. Allah gittiğim yolun yanlış olduğunu anlamam için, o yolda işlerimi zorlaştırır, geciktirir. Kulu yanlış yolda gitsin istemez çünkü. Eger ki ikaz ediliyorsam sevinirim, demek ki seviliyorum. Emelimin gerçekleşmesi için dualar ederim. Her dua bir mektuptur ve her mektup alıcısına ulaşır. Mühim olan cevap alabilmem. Hemen cevap almamışsam bir bakıma iyi. En azından kötü bir cevap almamış olurum. Kötü cevap alırsam o da bir bakıma iyi, ikaz aldım demektir. Demek ki neymis; bela ikaz imis...
Ve anlarım ki; Çekilen acıyı hissetmemek değil , o acıyla yaşamayı öğrenmektir sabır.
Hayatımda ki eksiklikleri, olumsuzlukları kabul etmeli ve bunlarda dahi yaşamımı güzelleştirecek unsurlar görmeyi başarmam gerekir.
Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan eve ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabiliyormuş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. İki yılın sonunda bir gün komşusu ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş: " Neden çatlak kovayı değişmiyorsun? Emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun ki.” Sucu şöyle demiş : "Evime dönerken yolun kenarındaki çiçeklere dikkat etmeni istiyorum.” Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanında renk renk gülleri ve çeşitli çiçekleri görmüş. Sucu demiş : " Yolun sadece çatlak kovanın tarafında güller ve çiçekler olduğunu ve diğer tarafta hiç çiçek olmadığını fark etmedin mi? Bunun sebebi benim kovanın kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun o tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün ırmaktan dönerken onlar sulanıyor. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla soframı süsleyebiliyorum. .."
Gülsemin Konca
harika bir yazı emeğinize sağlık