“Kefereler çıktı meydane, hepside birbirinden merdane”.
Birileri, bir iki aydır döviz üzerinden operasyonla bizi oyalamaya çalışırken, kendileri ata binip Ortadoğu’da çifte atmaya çalışıyor.
Öncelikle son günlerde ard arda İdlib üzerine yapılan açıklamalara bir bakıp, yorumlayalım.
Rusya'nın Suriye Özel Temsilcisi Lavrentiev, “Suriye'nin güneyinde teröristlerin çoğu etkisiz hale getirildi. Bu bölgelerde artık İran güçlerine ihtiyaç yok. Şuan İsrail ile Suriye güçlerinin karşı karşıya olduğu Golan tepeleri ve Ürdün sınırında da aynı durum geçerli. Şuan teslim olmayan grupların bulunduğu tek nokta İdlib şehri. Burada çok karmaşık bir durum var. Burayı herkesin istediği gibi ortada bırakmak imkansız.” . dedi.
İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, “İdlib'den teröristleri en az can kaybıyla çıkarmak için çaba gösteriyoruz”. dedi.
MilliSavunma Bakanı Hulusi Akar ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Ankara'da temaslar bulunan, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi James Jeffrey, “ABD'nin, Suriye rejiminin İdlib'e yönelik bir askeri saldırısının Suriye'deki krizi tırmandırarak insani yardım kuruluşu çalışanlarının ve Suriyeli sivillerin hayatlarını tehlikeye atacağı, sivil altyapıyı tahrip edeceği, Suriye'de siyasi çözüme ulaşılması ihtimalini riske atacağı, teröre desteği arttıracağı ve bölgesel istikrara zarar vereceği yönündeki görüşünü yinelemiştir”. dedi.
Şimdi bu açıklamalar ne anlama geliyor!
Rusya, Türkiye’ye verdiği destekle Fırat kalkanı, Afrin ve İdlib hattıyla, PYD/ABD’nin Lazkiye limanına çıkmasını önledi. Diğer taraftan “Artık İran’a bu bölgede ihtiyaç yok” deyip İran’ın etkinliğinin önüne geçmeye çalışıyor.
Dahası “Burada kimseye at koşturmam” diyerek taşları şah-mata oynuyor.
İran, Rusya’ın sözüne itaat etmesi gerektiğini anlamışcasına “istemiyorum ama başka çarem yok”. diyor.
ABD ise yazık ne yapsa ne etse garibim, tüm hamleleri Türkiye ve Rusya karşısında Suriye’de boşa çıkıyor. İşi insani yardım ve sivillerin hayatı edebiyatına döküyor. Aslında ABD ne zaman sivillerin hayatı, demokrasi dese “Benim orada bir planım var.” demiş olur. Örneklerini Afganistan, Irak ve Suriye’de çok kez gördük.
Yani, “Boş durmayacağım, ben boşuna milyarlar dökmedim, hakkımı kimseye bırakmam”. diyor.
Boş durmadığını da, içeriği daha tam olarak açıklanmamış olan “ Ürdün-Filistin Konfederasyonu” önerisi. Bunun anlamı da Filistin’i haritadan silip, İsrail üzerinden rahat Akdeniz’e çıkmak!
Peki Akdeniz!
Tabi ki Rusya ve ABD gemileriyle orada. Şimdi Suriye’den açılan bu kapı Kıbrıs üzerinde hakimiyet kurmadan bir işe yarar mı?
Bu yüzden daha öncesinde Güney Kıbrıs-Mısır-İtrail gaz çıkaracağım dediğinde yine aslında piyonlar öndeydi.
Arka planda Ortadoğu enerjisinin akış güzergahında kontrolü kimseye bırakmama kavgası var.
Bu arada biz rahiple, dolarla uğraşırken; KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tarafından, KKTC'nin bütünlüğünün garantisini sağlayan Türkiye'nin aradan çıkartılması Guterres Çerçeve Belgesi ile yapılmaya çalışılıyor.
Bu anlaşmada "Müdahale hakkının geçerli kalacağı bir sistem sürdürülebilir değildir. Garanti Antlaşmalarının kapsadığı alanların yerini, iki tarafça üzerinde mutabık kalınan ve çeşitli boyutları içeren, yeterli uygulamayı izleme mekanizmaları alabilir." denilerek Türkiye'yi devreden çıkartmak amaçlanıyor.
Son zamanlarda KKTC’de gezi zekalılar türer oldu. İngiltere garantör olarak üsleriyle orada kalacakmış ta, Türkiye’nin garantörlüğü çözüme engelmiş ve üslerimizi kapatıp gidecekmişiz.
Her tarafıyla bölgede etkisizleştirilmeye çalışılan bir Türkiye var.
Petrol gemilerini Kıbrıs’a gönderip, “Sonbaharda sondaja başlıyoruz”. dememiz de “Kıbrıs’ta yeni üs kuruyoruz”. dememiz de boş yere değil.
Hele “Oyunu gördük!” Sözü hiç boş değil!
Bakalım bu güreşte Türkiye bu güreşte Cazgır mı? , yenilen pehlıvan mı? olacak. Yoksa altın kemeri mi? takacak.
Dolardan yastıklarında rahat uyuyanlara iyi uykular dileğiyle.
Yusuf TONAY
makalen berbat