Hepimizin bir kısım inanç ve düşüncelerinden ötürü kutsal saydığı veya kıymet verdiği değerler vardır. Bazılarımız inançları doğrultusunda dini vecibelerine ehemniyet gösterirken, bazılarımız da bu hususu ikinci plana atarak ilk sıraya dünyevi hayata ilişkin değerleri koyabilmektedir. Kıymet verdiğimiz değerlerimize müdahale edilmesi halinde ciddi tepkiler ortaya çıkmakta, hatta bu değerlerin de toplumsal bölünmeye yol açacak çatışma unsuru olarak kullanıldığına şahit olmaktayız. İnsanların neye veya kimlere değer verdiklerinin çok da önemi yok aslında. Ülkemiz demokratik bir sistemle yönetilmekte, dinimizde de hiçbir konuda zorlama bulunmamaktadır. Asıl mesele, bizler için önemli olan bu değerlerin belli kesimlerce maske olarak kullanılarak kirli faaliyetlere alet edilmesidir.
Günümüzden geçmiş tarihe doğru yolculuk yaptığınızda, bazı dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de siyasetin her daim medya kanalı ile yönlendirildiği, toplumsal tepkimelerin veya duyarsızlıkların yine medya vasıtası ile bizlere empoze edildiğini görebilirsiniz. Bazı yanlışları doğru, doğruları ise yanlış gibi gösteren bu yayın organlarının asıl amacının “halkı bilgilendirmekten” ziyade aldıkları talimat doğrultusunda “halkı kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmek” olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
Muhtemelen sizler de farkındasınızdır; Türkiye medya ile yönetilen bir ülkeden, doğrudan demokrasi ile yönetilen bir ülke dönemine geçiş yapmıştır. Artık iktidarlar medya ile atanmıyor, medya ile varlıklarına son verilmiyor. Fakat bu gelişmeler karşılığında malum medya geri adım atıyor mu diye sorarsanız cevap hayır deriz. Peki, yapmış oldukları faaliyetlerin temelinde ülkenin geleceğini mi düşünüyorlarsanız yine cevap olarak hayır deriz.
Uzun süredir ben de sizler gibi “Sözcü” gazetesini sosyal medya üzerinden takip ediyorum. Yapılan paylaşımlar, konu edilen haberler, hitap edilen kesim, görseller ve altındaki yorumlar ile bu yorumları yapanların ayrı ayrı irdelenmesinde ortaya çıkan sonuca çıldırmamak mümkün olmayacaktır. Gazete logosuna Atatürk resmini ve ay yıldızımızı koyup, sonrasında Türkiye’ye, Türk vatandaşlarına ve bu ülkenin Cumhurbaşkanına hakaret etme dürtüsünün arkasında nasıl bir oluşuma hizmet ettiklerini apaçık göstermektedir.
Sözcü’nün bir kısım paylaşımlarını incelediğimizde;
* Meydana gelen ve bireysellikten ibarez olumsuz gelişen olayların sorumluluğunu dahi devlet yönetimi olarak gösterdikleri ve bunu toplumsal infiale yol açacak bir vaka gibi manşete taşıdıklarını,
* İslam dinine olan saygının ortadan kaldırılmasına yönelik haber ve yorumları yoğun bir şekilde yaptıkları, bu kesime ait insanları “dinci” şeklinde, diğer kesime yakın insanları “Atatürkçü’ şeklinde kutuplaştırarak her iki kesimi de karşı karşıya getirmeye çalıştıklarını,
* Her ne kadar topluma ahlak dersi vermeye kalksalar da, haber sayfalarında cinsel ve sapkın paylaşımların hiçbir zaman eksik olmadığı, özellikle bu tür paylaşımları haber sıkıntısı çektikleri dönemlerde yaptıklarını,
* Vatan uğruna verdiğimiz şehitleri manşetten eksik etmezken, TSK'nın ve Mehmetçiklerin başarılarını hiçbir şekilde manşete taşımadıklarını,
* Ekonomik sorunların insanların olumsuz psikolojisinden beslendiği bildikleri için, her gün kriz tellallığı yaparak insanlarda devlete karşı olan güven duygusunun ortadan kalkmasını hedeflediklerini,
* Ülke yönetimiyle ilgisi olmayan en alakasız bir haberde veyahut yapılan magazinsel paylaşımda dahi, bazı sahte hesaplarla yapılan yorumlarda sözün ülke yönetimine getirildiği, meydana gelen her negatif olayın iktidara mal edildiği, ülke yönetimini hafife alma, toplum huzurunda itibarını zedeleme, mevcut düzene karşı şikâyet oranını arttırma, iktidarca yapılan en iyi faaliyeti dahi işe yaramaz-kusurlu gibi göstermeye çalıştıklarını, devamında hakarete varan yorumlara vesile olduklarını,
* Bir taraftan demokrasiyi ağızlarına sakız ederken, diğer taraftan demokrasiyle bu ülkenin başına gelenleri her platformda karalamaktan eksik kalmadıklarını, bu ülkenin menfaatine hiçbir şey yapmadıkları gibi ülke idarecilerinin en ufak bir hata yapmasını büyük bir iştahla beklediklerini rahatlıkla görebilirsiniz.
Yapılan bu iş gazetecilik değil, ülkenin çökme hayalini kuranların kaos tellallığıdır. Bu şahıslara asla yaptıkları yanlışları kabul ettiremezsiniz. Aksi halde en ufak bir eleştiride kuyruklarına basılmışçasına “basın özgürlüğü” çığlıkları atar, hemen Atatürk maskesi takarak meseleyi “laiklik elden gidiyor, Atatürk’ün askerleriyiz” sloganlarıyla yaygarayı kopartıverirler. Takipçilerini ve toplumu galeyana getirmek adına sahte hesaplarından kışkırtıcı ve kendilerini destekleyici yorumlar yapar, meseleyi toplumsal hareket boyuta taşımaya çalışırlar. Doktorasını yapmış adamı cahillik ve geri kafalılıkla suçlayan bazı ilköğretim terkler ise yangına körükle gitmekten kendini asla alıkoyamazlar. Yapılan yalan dolu haberleri binlerce kişi paylaşır, sonra yıllarca bu yalanın arkasına saklanırlar. Başı örtülü kardeşlerimize saldırırken gün görmemiş küfürler kullanır, Atatürk’ün eşinin ve annesinin de başının örtülü olduğunu asla hatırlamazlar. En zayıf kaldıkları anlarda bir kısım sosyal medya guruplarında Atatürk resimlerinin altına kendi düşüncelerini destekleyen sözler yazarak capsler oluşturur, Atatürk maskesini fütursuzca kullanırlar.
Bu gazete Türkiye’nin sözcüsü değil burası kesin, kimin sözcüsü olduğunu ise aşağı yukarı herkes biliyor. Çünkü şeytan "SÖZCÜ"de gizli...
Selam ve saygıyla…
Günümüzden geçmiş tarihe doğru yolculuk yaptığınızda, bazı dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de siyasetin her daim medya kanalı ile yönlendirildiği, toplumsal tepkimelerin veya duyarsızlıkların yine medya vasıtası ile bizlere empoze edildiğini görebilirsiniz. Bazı yanlışları doğru, doğruları ise yanlış gibi gösteren bu yayın organlarının asıl amacının “halkı bilgilendirmekten” ziyade aldıkları talimat doğrultusunda “halkı kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmek” olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
Muhtemelen sizler de farkındasınızdır; Türkiye medya ile yönetilen bir ülkeden, doğrudan demokrasi ile yönetilen bir ülke dönemine geçiş yapmıştır. Artık iktidarlar medya ile atanmıyor, medya ile varlıklarına son verilmiyor. Fakat bu gelişmeler karşılığında malum medya geri adım atıyor mu diye sorarsanız cevap hayır deriz. Peki, yapmış oldukları faaliyetlerin temelinde ülkenin geleceğini mi düşünüyorlarsanız yine cevap olarak hayır deriz.
Uzun süredir ben de sizler gibi “Sözcü” gazetesini sosyal medya üzerinden takip ediyorum. Yapılan paylaşımlar, konu edilen haberler, hitap edilen kesim, görseller ve altındaki yorumlar ile bu yorumları yapanların ayrı ayrı irdelenmesinde ortaya çıkan sonuca çıldırmamak mümkün olmayacaktır. Gazete logosuna Atatürk resmini ve ay yıldızımızı koyup, sonrasında Türkiye’ye, Türk vatandaşlarına ve bu ülkenin Cumhurbaşkanına hakaret etme dürtüsünün arkasında nasıl bir oluşuma hizmet ettiklerini apaçık göstermektedir.
Sözcü’nün bir kısım paylaşımlarını incelediğimizde;
* Meydana gelen ve bireysellikten ibarez olumsuz gelişen olayların sorumluluğunu dahi devlet yönetimi olarak gösterdikleri ve bunu toplumsal infiale yol açacak bir vaka gibi manşete taşıdıklarını,
* İslam dinine olan saygının ortadan kaldırılmasına yönelik haber ve yorumları yoğun bir şekilde yaptıkları, bu kesime ait insanları “dinci” şeklinde, diğer kesime yakın insanları “Atatürkçü’ şeklinde kutuplaştırarak her iki kesimi de karşı karşıya getirmeye çalıştıklarını,
* Her ne kadar topluma ahlak dersi vermeye kalksalar da, haber sayfalarında cinsel ve sapkın paylaşımların hiçbir zaman eksik olmadığı, özellikle bu tür paylaşımları haber sıkıntısı çektikleri dönemlerde yaptıklarını,
* Vatan uğruna verdiğimiz şehitleri manşetten eksik etmezken, TSK'nın ve Mehmetçiklerin başarılarını hiçbir şekilde manşete taşımadıklarını,
* Ekonomik sorunların insanların olumsuz psikolojisinden beslendiği bildikleri için, her gün kriz tellallığı yaparak insanlarda devlete karşı olan güven duygusunun ortadan kalkmasını hedeflediklerini,
* Ülke yönetimiyle ilgisi olmayan en alakasız bir haberde veyahut yapılan magazinsel paylaşımda dahi, bazı sahte hesaplarla yapılan yorumlarda sözün ülke yönetimine getirildiği, meydana gelen her negatif olayın iktidara mal edildiği, ülke yönetimini hafife alma, toplum huzurunda itibarını zedeleme, mevcut düzene karşı şikâyet oranını arttırma, iktidarca yapılan en iyi faaliyeti dahi işe yaramaz-kusurlu gibi göstermeye çalıştıklarını, devamında hakarete varan yorumlara vesile olduklarını,
* Bir taraftan demokrasiyi ağızlarına sakız ederken, diğer taraftan demokrasiyle bu ülkenin başına gelenleri her platformda karalamaktan eksik kalmadıklarını, bu ülkenin menfaatine hiçbir şey yapmadıkları gibi ülke idarecilerinin en ufak bir hata yapmasını büyük bir iştahla beklediklerini rahatlıkla görebilirsiniz.
Yapılan bu iş gazetecilik değil, ülkenin çökme hayalini kuranların kaos tellallığıdır. Bu şahıslara asla yaptıkları yanlışları kabul ettiremezsiniz. Aksi halde en ufak bir eleştiride kuyruklarına basılmışçasına “basın özgürlüğü” çığlıkları atar, hemen Atatürk maskesi takarak meseleyi “laiklik elden gidiyor, Atatürk’ün askerleriyiz” sloganlarıyla yaygarayı kopartıverirler. Takipçilerini ve toplumu galeyana getirmek adına sahte hesaplarından kışkırtıcı ve kendilerini destekleyici yorumlar yapar, meseleyi toplumsal hareket boyuta taşımaya çalışırlar. Doktorasını yapmış adamı cahillik ve geri kafalılıkla suçlayan bazı ilköğretim terkler ise yangına körükle gitmekten kendini asla alıkoyamazlar. Yapılan yalan dolu haberleri binlerce kişi paylaşır, sonra yıllarca bu yalanın arkasına saklanırlar. Başı örtülü kardeşlerimize saldırırken gün görmemiş küfürler kullanır, Atatürk’ün eşinin ve annesinin de başının örtülü olduğunu asla hatırlamazlar. En zayıf kaldıkları anlarda bir kısım sosyal medya guruplarında Atatürk resimlerinin altına kendi düşüncelerini destekleyen sözler yazarak capsler oluşturur, Atatürk maskesini fütursuzca kullanırlar.
Bu gazete Türkiye’nin sözcüsü değil burası kesin, kimin sözcüsü olduğunu ise aşağı yukarı herkes biliyor. Çünkü şeytan "SÖZCÜ"de gizli...
Selam ve saygıyla…