Malumunuz Kur’an’ı Kerim’de “Fil Suresi” vardır. Bu surede bildirilen ibret verici kıssanın sebebini, sonucunu “Rasullullah’ın Örnek Hayatı” isimli siyer-i Nebi kitabımda zikrettim. Size arzettiğim makalemizde ise bu ibret verici kıssadan alacağımız hisselere dikkat çekmek istedim, hepimiz istifade eder kıssadan hissemizi alırız inşallah.
Abdülmuttalib’in zamanında Yemen Habeşistan’ın yönetimi altında idi. Yemen’in valisi Ebrehe isminde bir Hıristiyan bir Habeşi idi. Hıristiyanlığı Arabistan’da yaymak ve Arapları Kabe ziyaretinden vazgeçirmek için San’a’da muhteşem bir kilise yaptırdı. Fakat beklediği ilgiyi göremedi hatta tahkir edildi. Bununüzerine o da Kabe’yi yıkmaya karar verdi. Bağlı bulunduğu Habeş Necâşîsinden büyüklük ve kuvvetçe ünlü “Mahmud” isim¬li fili is¬te¬di. Necâşî de bu büyük fili Eb¬re¬he’¬ye gönderdi. Ebrehe, ordusunu hazırladı, Mekke’ye doğru yola çıktı. Mahmud adlı fille, ordunun önünde, Mekke’ye doğru iler¬li¬yor¬du.
Bu arada, bazı Arap kabileleri, bu büyük orduya karşı çıktılar; fakat muvaf¬fakiyet gösteremediler ve Ebrehe tarafından mağlup edildiler.
Has'amlıların topraklarına ulaşınca, karşısına Has'amlı Nufeyl b. Habih,'şehrân ve Nâhis kabileleri ve ona uyan diğer Arap kabileleri ile birlikle karşı çıktı. Onunla çarpıştı, Ebrehe onu da yendi. Nufeyl de yakalanıp, Ebrehe'nin huzuruna esir olarak götürüldü. Ebrehe onu öldürmek isteyince, Nufeyl kendisine: Nufeyl kendisine: Ey kral beni öldürme, ben sana Arap topraklarında kılavuzluk ederim, dedi. Ebrehe onu serbest bıraktı.
Mekke üzerine yürüyüp Kâbe’yi yerle bir etmek için, Eb-rehe ordusunda ha¬zırlık tamamlandı.
Tam Ordu, hareket edecekken Ebrehe’ye kılavuzluk yapan Nüfeyl b. Habib büyük fil Mahmud’un yanına geldi kulağını tutup sessizce ona:
ابْرُكْ محمودا، أو ارجع راشدا من حيث جئت فإنك في بلد الله الحرام، فَبَرَك الفيل
“Çök Mahmud! Sağ sâlim geldiğin yere dön. Sen, Allah’ın mukaddes say¬dığı beldedesin!” dedi sonra da koşarak dağa sığındı.
Fil Mekke'ye doğru yöneltince çöktü.
وضربوا الفيل ليقوم فأبَى، فضربوا في رأسه بالفأس- ليقوم فأبَى، فأدخلوا مَحاجِن -عصا معوجة قد يوضع في طرفها حديد- لهم في مَرَاقِّه -أسفل بطنه - فبزغوه بها – أَدْمَوْهُ - ليقوم فأبَى، فوجَّهوه راجعا إلى اليمن فقام يهرول، ووجَّهوه إلى الشام ففعل مثل ذلك، ووجَّهوه إلى المشرق ففعل مثل ذلك
ووجَّهوه إلى مكة فبرك
Kalkması için filin başına balta ile vurdular. Fil diretti. Sopalarla dürtüp karnını kanattılar. Yine diretti. Başını Yemen'e doğru çevirince hemen kalkıp koştu. Şam'a ve doğuya doğru çevirince de aynı şeyi yaptı. Fakat onu Mekke'ye doğru çevirdiklerinde yine çöktü.
Kaldırmak için her tedbire başvurdular ise de bir türlü muvaffak olamadı¬lar.
Tam kimsenin Fil’in bu hareketine akıl erdireme¬ydiği o anda Cenab-ı Hak, “Ebâbil” diye adlandırılan kuş¬ları, deniz tarafından, Ebrehe ordusunun üze¬ri¬ne salıverdi.
Kır¬langıçlara benzeyen bu kuşların her biri, biri ağzında, ikisi de ayakla¬rın¬da olmak üze¬re nohut veya mercimek tanesi büyüklüğünde üçer taş taşı¬yordu. Bu taşların isabet ettiği her asker, ânında yerde debelenip ölüve¬ri¬yordu.
Taş yağmuruyla karşı karşıya kalan askerler, şaşırıp kal¬dılar. Bir anda ka¬rargâh, yıkılan, yere serilen insan ve hayvanlarla doldu. Sağ kalanlar kaçışıyor ve geldikleri yoldan geri dönmek için o yolu arıyorlardı. Kendilerine Yemen'in yolunu göstermesi için Nüfeyl b. Habib'i soruyorlardı. Nüfeyl ise, Allah'ın onları cezalandırmasını görünce şöyle demişti:
أين المفر والإله الطالب
والأشرم المغلوب ليس الغالب
"Nereye kaçıyorsunuz Allah kovalıyor,
Eşrem(Ebrehe )mağlup olmuş duruyor."
Yine Nufeyl şöyle dedi;
Kuşları görünce hamdettim Allah’a
Ve üzerimize atılan taşlardan da korktum
Herkes Nufeyl’i sorup duruyordu,Sanki benim Habeşlilere borcum vardı.
Ebrehe de o anda canlarını zor kurtaran¬lar arasında idi. Fakat aldığı bir taş yarasıyla sonradan o da ölüp gitti.
Akıl sahibi insanlardan sadır olmayan Kâbe’ye tazimin bir mükâfatı olarak Mahmud adın¬daki fil de sağ kurtuldu.
Nitekim İmam Busuri der :
كم رأينا ما ليس يعقل قد ألهم ما ليس يلهم العقلاء
إذ أبَى الفيلُ ما أتى صاحبُ
الفيل ولم ينفع الحِجا والذكاء
Nice akıl sahibi olmayanlar gördüm akıllıya ilham olmayan onlara ilham olmuştu. Aklı faide vermedi filin sahibine fil çekindide filin sahibi çekinmedi kabe üzerine yüremekten
İBRET ALALIM
Hayvandır ne anlat demeden, filin kulağına Kabe’ye karşı yürümemesini söyleyen, zulme mani olmak için o anda ne yapabiliyorsa onu yapan Nüfeyl b. Habib’den ibret alalım. Müslümanların içinde bulunduğu küresel zulümden kurtulmaya gücümüz yok deyip küresel güçlere teslim olarak bu zulme ortak olmayı değil Nüfeyl b. Habib gibi gücümüz yeteni yapalım, hataları zulümleri hatırlatalım başta kendi zalim nefsimiz olmak üzere diğer tüm esaret altındaki mümin kafir hem tüm nefislere. Hakkı hakikati bulup duyurmazsak istikamet üzere yaşayıp yaşanmasına vesile olmazsak gözümüüzn önünde cereyan eden kötülüklere susar, ses çıkarmassak, topluca işlenen çeşit çeşit cinayetlelenere ortak olursak ashabı fil gibi gibi gelecek olan cezaya beraberce çarptırılırz. Iyazenbillah.
Onun için maddi-manevi bizleri etkisi altına alan ezici güçlerin üstünde yegane güc Kahhar Teala’nın olduğu şuurunda olalım. Mukaddesatımıza saldıranlardan değil Allah’tan korkalım onlara değil Allah’a teslim olalım sadece O’na sığınalım. Habibini vesile edinerek O’na yalvaralım. Onun sünnetine, siretine uyarak Rabbimizin rahmetini celbedelim gazabından rızasına sığınalım.
HATIRLAYALIM, MAHMUT GİBİ ÇÖKEN KUSVA’YI
O gün mukaddesatı korumak için Mahmud isminde ki fili durduran Allah bir başka günde Kusva’yı durdurmuştu Hudeybiye’de.
Peygamberimiz Medine’ye hicret edeli 6 yıl olmuştu Müslümanlar, Kâbe’yi 6 yıldan beri ziyaret edemiyorlardı.
Rasûlullah (s.a.v.), gördüğü bir rüya üzerine, Kâbe’yi ziyaret edeceklerini ashabına müjdeledi. Ashabından 1400 kişi ile Medine’den ayrıldı. Mekkelileri telâşlandırmamak için, yanlarına sadece yolcu silâhı olarak birer kılıç almışlardı. Kurban edilmek üzere yanlarına yetmiş deveyi alarak yola çıktılar.
Zulhuleyfe’de “umre” niyetiyle ihrama girdiler. Mekkeliler, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Kâbe’yi ziyaret için yola çıktığını duyunca telâşlandılar. Müslümanları Mekke’ye sokmamağa karar verdiler. Hâlid bin Velid’i 200 süvari ile öncü olarak gönderdiler.
Rasûlullah (s.a.v.) seniyye mevkiine gelmişti ki, oradan Kureyş'in karargâhı üzerine inilirdi. Burada Resûlüllah’ın bindiği Kasvâ adlı deve çöktü, insanlar:
-Kasvânın huyu tuttu, Kasvâ'nın huyu tuttu." demeye başladılar. Hayvanı sevk ettilerse de çökmekte ısrar etti. Yine insanlar:
-Kasvânm huyu tuttu. Kasvânın huyu tuttu." dediler. Bunun üzerine Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem):
-Kasvânın huyu tutmaz. Onun çökmek huyu da yoktur. Fakat vaktiyle Mekke'ye girmekten fili men eden kudretullah şimdi de Kasvâyı menetti." buyurdu. Bundan sonra Resûlüllah:
-Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki Kureyş, Allah'ın harem dalihinde muhterem kıldığı şeylere saygı kasdederek benden ne kadar zor istekte bulunursa ben onu muhakkak onlara vereceğim." buyurdu. Sonra Kasvâyı sürdü. Hayvan hemen sıçrayıp kalktı. Râvi demiştir ki: "Bu defa Resûlüllah Kureyş tarafından dönerek nihÂyet suyu az olan "Semed" kuyusu yolu üzerindeki Hudeybiye mevkiinin sonuna indi. Bu, az suyu, halk, birer parça almış ve halkın orada durabilmesi için su bırakmayıp kuyunun suyunu tamamen çekmişlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)e susuzluktan şikâyet olundu. Bunun üzerine Resûlüllah, ok mahfazasından bir ok çıkardı. Sonra onlara bu oku Semed kuyusuna koymalarını emretti. Vallahi o anda kuyunun suyu coşmaya başladı. Suyun bu feveranı, Resûlüllah'ın arkadaşları dönünceye kadar onları suya kandırmak için devam etti. Onlar, kuyunun kenarında oturarak su kaplarını doldurdu.
Rasûlullah bu sözleriyle Kasva’nın çöküşünü hayra yordu ve Hudeybiye’de konakladı.
Hudeybiye'de ondokuz gün kalındıktan sonra Umre yapılmadan Medine'ye doğru yola çıkıldı. Yolda,
إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا
لِيَغْفِرَ لَكَ اللّٰهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۙ
وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْرًا عَز۪يزًا
"Biz sana apaçık bir fetih verdik. Bununla Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlayacak ve sana olan nimetini tamamlayacak ve seni doğru bir yola iletecek. Allah sana şanlı bir zafer verecek" (el-Fetih, 48/1,2,3) âyetleriyle başlayan Fetih Sûresi nazil oldu.
Şanı yüce Allah, Hudeybiye barışını bir "Feth-i Mübin" (apaçık bir fetih) olarak niteliyordu. Gerçekten de bunun böyle olduğu çok geçmeden herkes tarafından anlaşıldı. Hudeybiye'yi Hayber gibi, Mekke'nin fethi gibi zaferler izledi.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Allah-u Teâlâ, Rasulüne Mekke fethini müyesser edince Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) insanlar içinde ayağa kalktı, Allah’a hamd ve sena etti, sonra ;
إن الله حبس عن مكة الفيل، وسَلَّط عليها رسوله والمؤمنين
‘Muhakkak ki Allah fili Mekke’ye girmekten menetti! Rasulünü ve mü’minleri ise bir defa Mekke halkına musallat etti! “ buyurdu
Cenab-ı Hak, Ebrehe ordusuna Ebâbil kuşlarını musallat ettikten sonra, ay¬rıca arkasından sel halinde yağmur yağdırdı. Yağmur seli, Ebrehe ordusunun ölülerini de silip süpürerek denize döktü.
Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’inde bu hadiseyi bize şöyle haber verir:
“(Ey Resûlüm! Kâbe’yi tahrip etmek isteyen) Ashab-ı Fil’e (fillerle teçhiz edilmiş Ebrehe ordusuna) Rabbinin ettiğini gör-me¬din mi? Onların kötü niyet ve teşebbüslerini boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine sürü sürü kuşlar salıverdi, on¬lara ‘siccil’¬den [pişmiş çamurdan] taşlar atıyorlardı. Derken Rabbin, onları (kurtlar tarafından kemirilip doğranan) yenik ekin yaprakları haline getirdi!” (Fil Suresi)
FİL’İN ÇÖKÜŞÜ VE EBABİL KUŞLARININ GÖNDERİLİŞİNDEKİ HİKMETLER
Hikmet -1-
Bu hadise, Resûl-i Ekrem Efendimizin peygamberliğinin bir deliliydi. Allah’ın dininin yayılması için Dünya^ya teşrif etmesine sadece 55 gün kalan Rasulullah’ın mübarek doğumuna bir başlangıç ve onun davetine icabet etmeye bir hazırlama idi.
Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve hikmeti, Ha¬bibinin yüzü suyu hür-metine Kabe’yi Ebrehe ordusuna çiğnetmeye müsaade etmez¬di ve etmedi de!
Allahım şimdi de mukaddesatımıza tearruz edenlere yine onun yüzüsuyu hürmetine müsaade etme.
وكان حادث الفيل عام ولادته صلى الله عليه وسلم على الصحيح الذي عليه أكثر أهل العلم، قال الحافظ الدمياطي في سيرته: «كان بين الفيل وبين مولد النبي صلى الله عليه وسلم خمس وخمسون ليلة».
وكان إهلاك أصحاب الفيل تشريفاً له صلى الله عليه وسلم ولبلده، قال الحافظ ابن كثير: «كان هذا من باب الإرهاص والتوطئة لمبعث رسول الله صلى الله عليه وسلم، فإنه في ذلك العام وُلد على أشهر الأقوال، ولسان حال القدر يقول: لم ننصركم يا معشر قريش على الحبشة لخيرتكم عليهم، ولكن صيانة للبيت العتيق الذي سنشرفه ونعظمه ونوقره ببعثة النبي الأمي محمد صلوات الله وسلامه عليه خاتم
الأنبياء
Hikmet -2-
MERHUM ELMALILI HAMDİ YAZIR DER Kİ:
Şu muhakkak ki bu olayın en ibret alınacak noktası, hakka karşı kuvvetlerine güvenerek yalnız zulüm ve yıkmak maksadıyla tecavüz için Kâbe üzerine hareket eden ve önüne geleni çiğneyen saldırıcı bir ordunun tam Mekke'nin yanına gelip de hedef ve maksadına ulaşmak üzere bulunduğu gün karşılarında görünürde insanlar tarafından hiç bir karşı koyma ve müdafaa vasıtaları yokken hatır ve hayale gelmez bir şekilde bütün tedbir ve düzenlerinin Allah tarafından dalâlette boğuluvermiş olması, yani "onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?" âyetidir. Diğer âyetler, kuşların akını, taşların yağdırılışı da bunun yalnız Allah tarafından olduğunu en açık bir şekilde açıklamak için niteliğiyle ilgili ikinci derecede âyetlerdir. Ve bunun böyle fevkalade açık olan icra şeklinden dolayıdır ki, onu müşrikler bile yalnız Allah'tan bilmişlerdir.
Bu olay hakkında o zamanda şiirler söylemişlerdir. Mesela
"Gerçekten Rabbimizin âyetleri parlaktır. Onlarla pek kâfir olanlardan başkası mücadele etmez. Geceyi ve gündüzü yaratmış, herşey aşikar, hesab olunmuştur. Sonra Rabb-i Rahîm gündüze güneşteki yaygın ışıkları ile cila verir. Fili Muğammes'te habsetti, hatta sanki vurulmuş, ayakları kırılmış gibi sürünüyordu. Boyun halkası yere sürtülerek ki, tıpkı bir dağın kayasından bir kutur düşmüş gibi. Etrafında Kinde meliklerinden pehlivanlar, harplerde başı dönmüş şahinler vardı. Onu bıraktılar, hepsi tarumar oldular, hepsinin bacağının kemiği kırılmıştı. Kıyamet günü Allah yanında hanif dininden başka her din helaktedir." (Bu şiiri söyleyen Ümeyye b. Ebi's-Salt, müşriklikten, yahudilikten ve hristiyanlıktan çekilmiş, bununla birlikte İslâm'a girmeden de ölmüştü.)
Fahreddin Râzî burada, şöyle bir soru sorar: "Kureyş kâfirleri eski zamandanberi Kâbe'yi putlarla doldurmuş değil miydiler? Bu ise hiç şüphe yok ki Kâbe'nin duvarlarını tahrip etmekten daha çirkin, daha büyük suçtur. O halde Allah Teâlâ o azabı niçin yıkma kastında bulunanlara musallat kıldı da, onu putlarla dolduranlara musallat etmedi?" Sonra da buna şu cevabı verir: "Çünkü Kâbe'ye putları koymak Allah'ın hakkına tecavüz, Kâbe'yi yıkmak ise halkın hakkına tecavüzdür. Bunun benzeri yol kesenler, kanuna karşı gelen, katildir. Bunlar müslüman olsa bile şer'an öldürülürler. Halbuki kocamış, ihtiyar, kör ve sabih savmea (manastırda ibadete çekilen) ve kadın kendi hallerinde iken kâfir iseler de öldürülmezler. Çünkü halka zararları dokunmaz".
Bunun özeti Allah'ın şeriatında dünyaya ait ceza, kulların haklarına zarar ve tecavüz dolayısıyladır. Yalnız Allah'ın hakkı olan hususta azab asıl ahirettedir, demek oluyor.
Allahım! Doğutürkistan’da Uygur Türklerine zulmeden zalim Çin’e, İdlip’te çoluk-çocuk demeden müslümanları katleden, buna sebeb olan bilumum zalimlerede gönder Ebabillerini. Fakat ondan önce bizde görmek istediğin hak üzere dik duruşu nasib et, tüm zulümlere rağmen Mahmut gibi. Ve yine bizi Mahmut’u uyarıp hata etmekten koruyan o zat gibi zalime-mazluma hak ve hakikati anlatıp alemi İRŞAD edenlerden eyle ifsad edenlerin inadına.
Amin amin bi hürmeti Rasülikel kerim kabuluddua el Fatiha meassalavat alennebiyyil ehsenül mahlukat.
لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ي كَبَدٍۜ
“Doğrusu biz, insanı bir meşakkat içinde yarattık.”
(Beled Sûresi/4.)