Zamanımızda bazı kimseler entelektüel bir dil kullanacağım diye en basit meseleleri dahi anlaşılmaz kılıyorlar.
Oysa entelektüel olmak en muğlak meseleleri dahien basit şekilde anlatabilmeyi gerektirir.
Edebiyatta buna,
Sehli mümteni, sade ve derin anlamlı, söylenmesi kolay görülen ama benzeri güçlükle söylenebilecek söz,denir.
Yunus Emre, Süleyman Çelebi Rahmetullahi aleyhimanın lisanı buna çok güzel bir misaldir.
İslam’da güzel söz söylemeyi tavsiye eder:
İstenilen konuşma usullerinden bir kaçı:
قَوْلاً مَعْرُوفاً (Ahzâb, 32.) (yerinde ve uygun)
قَوْلاً بَلِيغاً (Nisâ, 63.)(açık,düzgün,sanatlı)
Ve tüm bunlarla muttasıf örnek zat ﷺ:
“Ben, az-öz söz söyleme (cevami'ul-kelim) özelliği ile donatılmış olarak gönderildim." (Buharî)
İfadenin berraklığı, zihnin berraklığının yansımasıdır oysaki. Bugün entelektüel faaliyet olarak sunulan şeylerin bir kısmı muhtevası bulunmayan dil oyunları. Bu oyunu çetrefilleştirmek derin düşünmek sanılıyor.
Medreselerimizde Arapçayı doğru anlamak,konuşmak ve doğru yazmak için dilbilgisi alanında tahsil gördüğümüz kitaplarımızdan biri de Arapça Nahiv (dilbilgisi) kitaplarımızdan “İzhar” kitabıdır. Bu kitap hakkında Elmalılı Hamdi Yazır Efendi,
‘‘Kim İzhar kitabını hakkıyla okursa, nahiv olarak ona yeter.." buyurmuş çok güzel bir tesbitte bulunmuş.
اعْلَمْ أنَّ الصَّرْفَ أمُّ الْعُلوُمِ والنَّحْوَ أبوُها
“Bil ki, Sarf ilimlerin anası, Nahiv de babasıdır.”
Bir baba çocuklarını ıslah ettiği gibi; Nahiv de kelâmı ıslah eder. Bundan dolayı Nahv’e “ilimlerin babası” denilmiştir. Kelimesiz de kelâm olmayacağına göre; Sarf’a da “ilimlerin anası” denmiştir. Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi; Sarf, kelime bilgisi (morfoloji); Nahiv (sentaks), cümle bilgisidir. (Merâhu’l Ervâh)
DİLBİLGİSİ ALİMİ, SİVEBEYH RAHMETULLAHİ ALEYH
Sizi ünlü arapça kitaplarımızda dilbilgisi konusunda ismine sıklıkla rastladığımız Nahiv(dilbilgisi) alimlerinden, Sîbeveyh Rahmetullahi Aleyh ile tanıştırayım. Aslında Sîbeveyh onun lakabı, ismi Amr’dır.
İran’ın Şîrâz yakınlarındaki Beydâ’da 150 (m. 767) doğdu, 194 (m. 809) târihinde vefat etti. Kabri Şerif’i Şîrâz’dadır.
Sîbeveyh, ilim tahsil etmek için Basra’ya geldi. Hadîs ve fıkıh ilmini öğrenmeye başladı. Muhaddis (hadîs âlimi) Hammâd bin Seleme’nin huzûrunda hadîs-i şerîf okurken, bir kelimenin telaffuzunda (muhtemelen harekelenmesinde) hatâ yaptı. Bu hatâsından çok utanıp, üzüldü.
Bu olaydan sonra önce nahiv (dilbilgisi) ilmini öğrenmek lüzumunu hissetti. Nahiv öğrenmeye karar verip, nahiv alimi Halîl bin Ahmed’in derslerine devam etmeye başladı. Nahivin temel bilgilerini bu hocadan aldı. Sonrasında Hocası , O’nun zekâsı, çalışkanlığı ve terbiyesini takdîre şayan görüp, “Ey üzüntüleri gideren kimse, merhaba!” diyerek iltifât etmeye başladı. Ondan onbeş sene kadar ders aldı. Ayrıca farklı dört alimden lügat (sözlük) dersi aldı. Basra’da devrin en meşhûr nahiv ve lügat âlimlerinden ders alması ve kabiliyeti onu nahiv ilminde söz sahibi yaptı. Ders vermeye başladı. Nahiv ilmine dâir, el-Kitab ismiyle meşhûr eserini yazdı. Öyle ki, “Kara’t-ül-Kitâb” dendiği zaman Sîbeveyh’in meşhûr eserini okuduğu anlaşılır, oldu. Talebesi Ahfaş, hocasından sonra, el-Kitâb’ı Basra’da okutmaya başladı.
El-Kitâb, nahiv üzerine yazılıp, zamanımıza kadar muhafaza edilen ilk büyük eserdir. El-Kitâb, bir çok nahivci tarafından okunup, okutulmuş ve uzun zaman şerh, izah, ihtisar (sadeleştirme), ikmâl ve tenkid şeklinde müracaat eseri oldu. El-Kitâb hakkında eserler yazılarak zamanımıza kadar muhafaza edilip, üç defa yayınlandı. Almanca’ya da tercüme edildi. Sîbeveyh’in ayrıca Ebniyetü’l-esmâ adında bir kitabı daha vardır.
Sîbeveyh, hayatının sonlarına doğru Basra’dan Abbasî Halifeliği’nin merkezi Bağdâd’a gitti. Bağdâd’da Zenbûrî denen nahve dâir mes’elelerdeki ihtilâflar üzerine, nahiv ve lügat âlimi Kurrâ-i seb’a ya’nî yedi meşhûr hafızdan biri olan Ali bin Hamza Kisâî ile ilmî münâzarada bulundular.
İLMİ SEVMEYENLERDE HAYIR YOK!
İlmi sevmeyende hayır yoktur. Böyle kimselerle dostluk ve bağlılığını kes. Çünkü, ilim kalblerin hayatı, gözlerin aydınlığıdır.(İmam-ı Şafii Rahmetullahi aleyh)
Molla Fenârî'nin torunu, Mehmed Şah Fenârî'nin oğlu Hasan Çelebi Edirne ve İznik Medreselerinde senelerce müderrislik yaptıktan sonra bile namını duyduğu hocalardan ders alabilmek için Kahire'ye gidip nahiv, hadis ve tefsir tahsil etmiş.
Müderris yani tüm islami ilimleri okumuş okutmuş bir zat tekrar daha iyi vakıf olmak için başka bir Ülke’ye gidiyor. Biz bırakınız ülkeyi şehrimizde ki bir başka semte dahi gitmiyorsak ilim öğrenmek için ve hem de bu ilim alet (dilbilgisi) ilmi değil bize farz olan itikad’a, amele(İlmihal) müteallik ilimler ise, bizde hayır var mıdır dersiniz? Bırakınız hayrı bizde İslam var mıdır? İlimsiz din olur mu?
İLİM İÇİN YOLA ÇIK! YORUL! DUA ET!
“Yolculuk et! ...Yorul, çünkü hayatın tadı çekilen yorgunluktadır.”(İmam Şâfî Rahmetullahi Aleyh)
Yolculuğun en güzeli, en faziletlisi ilim için çıkılan yolculuktur.
Hazreti Ali Radıyallahü anh buyuruyor:
"Belimi iki adam kırmıştır; konuşmasını bilen fasıkla, şuursuz cahil abid. O diliyle fasıklığını örtüyor ve bu da ibadetiyle cehaletini.(Tezkiretu's-Sami, s. 65)
İşte onun için Muaz bin Cebel radiyallahu anh’ın tavsiyesine kulak verelim:
"İlim tahsil ediniz! Çünkü o sevap kazandıran güzel bir davranıştır, taleb edilmesi ibadettir, müzakeresi tesbihtir, mübahesesi cihaddır, harcanması (nakli) kurbiyyettir, bilmeyenlere öğretilmesi sadakadır."
“Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkan’ı (yani hakkı batıldan ayıran Kur’an’ı) indiren Allah yücelerin yücesidir.”(25/1)
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ
“Ey Rabbim! Bana (ilim ve amelde kemâl kazandıracak) yüce bir (hikmet ve) hüküm bağışla ve beni (büyük-küçük tüm günahlardan korunan) sâlihler (zümresin)e kat!” (Şu’arâ:83)
Rasûlullah ﷺ şöyle duâ ederdi:
”Allahım! Bedenime afiyet ver. Allahım! Kulağıma afiyet ver. Allahım! Gözüme afiyet ver. Senden başka ilâh yok, ancak Sen varsın.”(Ebû Dâvud)
"Allah'ım! Senden ansızın gelen hayrı isterim,ansızın gelen şerden Sana sığınırım. Çünkü kul âniden geleni bilemez."(Mecmau'z-Zevâid,10;115)