Matbaanın Osmanlı'ya gelişi Matbaanın Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kullanımı 1728 yılında olmuştur. Yahudi, Rum, Ermeni gibi azınlıklar kendi matbaalarını bu tarihten önce kurmuşlarsa da, Osmanlı Türkleri matbaa işine 250 yıllık bir gecikmeyle başlamışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk matbaa, İspanya'dan göç eden Yahudiler tarafından 1493 yılında İstanbul'da açılmıştır. Ardından matbaa Selanik, Edirne, İzmir gibi şehirlere de yayılmıştır. Yahudilerden sonra Ermeniler ve Rumlar da ilk matbaalarını yine İstanbul'da açmışlardır. Bu yıllarda Osmanlı Devleti azınlıkların matbaalarında Türkçe ve Arapça kitap basılmasını yasaklamıştır. Ancak Avrupa'da basılıp ülkeye gizlice geometri ve tıp alanlarında yazılmış eserler getirilmiştir. Kuranın matbaada basılan ilk örnekleri ise 17. yüzyıldan itibaren Osman;i sınırları içinde görülmüştür. Osmanlı Türklerinin matbaayı kurması Lale Devri nde gerçekleşmiştir. İlk matbaanın kurucusu İbrahim Müteferrika, matbaanın önemini Vesilet-ül-tıbaa adlı risalede anlatmıştır. Bu risalede sözlük, tarih, coğrafya, devlet işleri konulu kitapların çoğaltılmasının halk ve aydınlar için yararlı olacağını yazmıştır. Ayrıca matbaayla binlerce kitap basılabileceğini böylece kitabın ucuzlayıp halkın her kesiminden insanın faydalanabileceği bir araç olacağını anlatmıştır. Bu risaleyi dönemin sadrazamı Damat İbrahim Paşa'ya sunan Müteferrika matbaa kurmak için resmi izin istemiştir. İzni aldıktan sonra ilk matbaayı kurmuş, ancak matbaaya ilk tepki işlerini kaybetme korkusu yaşayan hattatlardan gelmiştir. ( Tarihe Yön Veren Olaylar)
Tarihçi Yazar Ahmed Şimşirligil'in Lale Devri ile alakalı anlatımlarını konu edinen makalenin devamını arzedeyim:
Yanlış olabilir korkusu var onun için ilk önce din kitaplarının basımına müsaade edilmedi diğerleri ise basıldı. (Ayrıca) 90 bin hattat vardı. Bir kitabı veriyorsunuz iki günde yazıp size veriyor. Osmanlı’da matbaa var Ermenilerin, Yahudilerin matbaası var matbaaya uzak değil, biliyor matbaayı ama o dönemde matbaa bir ihtiyaç değil. Fakat 28 Mehmet Çelebi bunu Avrupa'da görünce mutlaka memlekete getirmesi gerektiğine söylüyor Sadrazam İbrahim Paşa’da tabi, diyor.
Aslında bu ( Matbaa’da dini kitaplar basmak) Şeyhülislam’dan fetva alınması gereken bir konu değil fakat 90 bin hattat var bir meselede karşı çıkabilirlerdi. Onlara karşı bakın şeyhülislamda izin verdi denilmmek içindi. Sonra mesela bugün bile siz kitap yazıyorsunuz sizi konuşmaya çağırıyorlar insanımız dinlemeyi daha çok seviyor.
Sonrasında ihtiyaç oldukça dini kitaplarda matbaada basılmaya başladı. Matbaanın Osmanlıda geç kullanılması Osmanlının geri kalmasını gerektiren bir sebeb olmadı kesinlikle. Zira Osmanlı’da kitap eksikliği diye bir şey söz konuus değil. İlim Osmalının en önemli noktalarından birisidir. İlimde geri kalmış olsaydı bunu anlayabiliriz. Patrona Halil İsyanı ile Matbaa yok edildi deniliyor halbuki buda yanlış bir bilgidir.
Matbaa öyle birdenbire kabul edilebilen bir şey değil yabancı ülkelerde de böyle oldu. Basılan kitaplar çok yanlış basılıyor çok yanlış kelimeler oluyor bu bir, diğer mesele tezhib ve diğer sanatlar el yazması kitaplar fevkalede güzel bu sebeble matbaadan çıkan rağbet etmiyorlar uzunca bir süre. Rağbet etmediği içinde gelişmesi uzun zaman alıyor. Mesela tüfek ilk çıktığunda bir atıştan sonra mermiyi tekrar koymak için 3-5 dakika geçiyor oysa asker beş dakikada nerde ise 100 mermi atıyor rağbet eder misiniz tüfeğe?
Kitab bulunmuyor değil her evde tereke defterleri vardır bir evde birisi vefat ettiğinde terekesi mirası bölünür. Her evde tereke defterinin yanında bir de kitaplar çıkar. Her vede en az elli-altmış veya yerine göre seksen–yüz, beşyüz kitap vardır. Her evde bir kütüphane var Osmanlı’da. Fakat biz dil devriminde bu kitapları arabi kitablar, jandarma gelir yok eder mi bizi döver mi? Alır mı? Acaba bir cezaya müstehak olur muyuz, diye bütün kitapları yokettik. Aslında bizim kütübhanelerimiz herbirisinde yirmibin ,ellibin yazma eserlerle doluydu. Bugüm İstanbul Suruiçini gezzeseniz 40-50 Kütübhane vardır. Her caminin yanında bir kütübhane var. Mesela, Enderun Mektebinin içinde Sultan 3. Ahmed bu devrin Padişahı (Lale devrinin) bu zatın mükemmel bir kütüphanesi var. 20 bin tane yazma eser var içerisinde Topkapı Sarayı içinde. Hemen Topkapı Sarayının dışında 3. Ahmed Çeşmesi var. İstanbul’un her tarafı Kütüphanelerle dolu kim arayıpta kitap bulamıyor? Okuyacağı hangi kitabı bulamıyor? Dolayısıyla ilim aynen devam ediyor.
Matbaa’da zaten 50 yıl geçmeden dini eserlerde basılmaya başlayacak. Dini eserlerin basılmaması yüzlerce yıl almış değil. Netice matbaanın geç kullanılması gerileme veya devletin yıkılması ile alakalandırmak mümkün değil. Ama bu bağlantıyı ben ihtilallerle bulabilirim. Mesela, Parona Halil ihtilali neyi hedef aldı? İşte eğlenceyi hedef aldı diyoruz. Neleri yıktı? Sadabattaki (Haliç kenarı) köşkler, kasırlar herbirisi mahvaoldu, yerleyeksan edildi. Bugün orayı bir kültür gezintisi gibi yapsak o köşkler kasırlar herbiri yerinde dursa dünyanın herbir yerinden herhalde en fazla gezilen, enfazla turistlerin para bıraktığı, gezdiği yer olurdu. Bugün Topkapı Sarayını Tiren yolunu geçtiği Gülhane diye bir bahçe deriz asıl Gülhane Topkapı Sarayının deniz tarafıdır. Orada o kadar güzel köşkler vardı ki demir yolu geçerken hepsi yıkıldı. Bir kültür gezinti yeri olabilirdi oraları. Maalesef bunların tamamı yok oldu. Belki Patrona Halil bunların düşmanı değildi ama o ihtilal kültür abidelerini hedef aldı, bedeli ağır oldu. Bir daha onlar yapılamadı. 1. Mahmud zamanında yapılmak istenilsede ortaya konulamadı zira çok güzel yerlerdi. Öyle kadın erkek birarada diyerek geçiştirilecek hususlar değildi. Bir iki kişi bunu yapmış ise herkese hamletmek olayı büyütmek vardır bunda.
28. Çelebi ve İbrahim Müteferrika hakkında Mason diyenler olmuştur ama bunun ciddi bir gerekçesi yoktur söylenti olarak kalmıştır. Masonlar daha çok Tanzimatla beraber girmiştir Osmanlıya. Lale Devri devlet adamlarında yoktur.
Ta! Yıldırım Beyazıt Dönemi Folla Fenari Pazartesi günlerini iptal etti ders verdirmiyor . Ne yapıyor talebeler? Kitap az bulunuyor bir kitabı 20 talebe yazıyor. Ortaya 6 ay sonra 20 tane yazılı kitap çıkıyor. Medreselerde böylece kitaplar biranda artıyor. Kendinden sonraki talebelere kalıyor diğerleri yazıyor . Bugün bizim talebeler bir kitabı yazarak çalışsalar binlerce kitap ortaya çıkar, yazma eser. Yazı gelişir binlerce kitap ortaya çıkar mı? Çıkar insanlar daha güzel öğrenir mi? Öğrenir. Bir defa yazmak üç defa okumaya bedeldir.
Not:
Bu makale “Prof.dr. Ahmet Şimşirgil hocanın CINE 5 tv de yayınlanan Tarih ve Medeniyet programının ses kayıtlarından yazıya dökülmüştür.