Selamun Aleyküm dostlar,
İkinci Dünya Savaşı sonrası Hitler tehlikesinin bertaraf olmasıyla Sosyalist Sovyetler Birliği ile birlikte uluslararası kamuoyunda "komünizm" ciddi tehdit olarak görülmeye başlandı.
Böylece 4 Nisan 1949'da Batı Avrupa ülkeleri ABD önderliğinde, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Danimarka, Norveç, Portekiz, Kanada, İzlanda ve Lüksemburg tarafından "Washington Antlaşması" imzalanarak Soğuk Savaş'ın örgütlü askeri savunma bloğu "Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü" yani kısa adıyla "NATO" resmen kuruldu.
İşte bu andan itibaren Soğuk Savaş'ında etkisiyle Dünya adeta iki kutuba bölündü.
Ya Batı Bloğunda NATO'cusunuz yada Komünist Rusya ile beraber Doğu Bloğu...
Dünya ülkeleri yavaş yavaş kendilerine yer belirlerken İsmet İnönü'nün döneminde Türkiye İkinci Dünya Savaş'ında denge siyaseti yürüttü ancak savaştan sonra tıpkı Batı Avrupa ülkeleri gibi Türkiye'de de komünizmi tehlike olarak algılayıp NATO'ya dahil olma fikri gelişti.
Ardından İnönü döneminde NATO'ya yapılan başvuru reddedildi.
Lakin Adnan Menderes'in Başbakanlığı döneminde Kore Savaşı patlak verince BM Barış Gücü kapsamında Kore'ye asker gönderen Türkiye tüm Dünya'ya bir kez daha rüştünü ispatladığı için NATO'nun ileri karar mercileri Türkiye'yi yanında görme ihtiyacı hissetti.
Ve nihayetinde 20 Eylül 1951'de ABD'nin Ottawa Eyaleti'nde gerçekleştirilen toplantıda Türkiye ve Yunanistan NATO üyeliğine kabul edilerek ilk adımlar atıldı.
İşte NATO'nun kuruluş ve Türkiye'nin NATO'ya dahil olma süreci özetle böyle gerçekleşti ve Türkiye'nin siyaset sahnesi bu süreçten sonra yeniden şekillendi.
Komünizm tehlikesini fırsat bilen Evanjelistler NATO'yu kurduktan sonra üye ülkelerin iç siyasetlerine sürekli müdahele de bulunmayı kendilerine görev üstlenmiş olacak ki sürekli darbelerle veya ekonomik krizlerle hizaya çekmeye çalışıyorlar.
Türkiye'nin NATO'ya dahil olmasında imzası bulunan Adnan Menderes ne zaman ki yüzünü yeniden Doğu'ya döndü, ne zaman ki Irak başta olmak üzere Ortadoğu komşularıyla sıcak ilişkilere girişti Derin NATO hemen devreye girdi ve CIA ortaklığıyla darbeyle hükümeti devirerek kendisini idam sehpasını reva gördü.
Türkiye NATO üyeliği sonrası ilk kez 1960'ta askeri darbeyle tanıştıktan sonra tıpkı merhum Menderes gibi ne zaman bir lider yüzünü Doğu'ya dönse, Ortadoğu'da hamlelere kalkışsa ya askeri darbe ile yada ekonomik krizlerle hizaya çekilmek istendi.
Son olarak 15 Temmuz hain işgal girişimi gecesi sonrası devletimiz artık NATO'ya karşı olan "yerli ve milli" duruşunu sertleştirdi.
Çünkü Derin NATO, stratejik ortak olarak gördüğü Türkiye'yi klasik askeri darbe ve ya ekonomik krizle ele geçiremeyeceğini anlayınca Gehlen Örgütünün Türkiye şubesi FETÖ'yü kullanarak işgale kalkıştı.
28 Şubat süreci sonrası devlette yavaş yavaş oluşan NATO Tehdidi refleksleri 15 Temmuz'dan sonra artık tamamen tehdit olarak algılanmış olup NATO'ya karşı "yerli ve milli" savunma hamleleriyle birlikte NATO'nun bir numaralı düşmanı Rusya ile S400 Hava Savunma Sistemleri anlaşması yoluna gidildi...
Kardeşlerim işte dananın kuyruğu tamda burada kopuyor...
NATO kanadı Türkiye'yi üyelikten çıkaramaz çünkü jeostratejik ve jeopolitik konumu itibariyle Türkiye, NATO'nun Ortadoğu'ya açılan kapısı olmakla birlikte stratejik ortaklık adı altında Avrupa tıpkı Rusya gibi olası Türkiye tehdidine karşı güvence altına alınmış oluyor.
Öte yandan ticari olarak Asya ve Avrupa arasında köprü olan Türkiye'nin boğazları NATO'yu üyelikte tutmaya mecbur bırakıyor.
Çünkü NATO çok iyi biliyor ki Türkiye üyelikten çıkarıldıktan sonra tek başına gerçekten tehlikeli bir güç olacak bu da yetmeyecek Türkiye NATO düşmanı olan Rusya-Çin eksenine kayacak böylece Asya'da büyük güç kaybetmiş olacaklar.
Hal böyle olunca üyelikten çıkarmak yerine ABD yaptırımları ve içimizdeki elemanları eliyle hizaya çekilmek isteniyor.
Peki S400 Hava Savunma Sistemleri neden bu kadar korkutuyor?
S400 HSS Rus yapımı olması nedeniyle NATO'nun dahil olmak bir yana uzaktan dahi müdahele edemediği bir hava savunma sistemi böylece S400 HSS'nin etki alanındaki tüm NATO savaş uçakları ve mühimmatları tehlikeye giriyor.
Bunu çok iyi bildikleri için ABD, Türkiye alıcı müşteri değil bire bir proje ortağı olmasına rağmen F35 savaş uçağı projesini oyalıyor ve şartları zorluyor.
Üstelik S400 HSS'nin bir diğer özelliği ABD Patriot Sistemi gibi havada algıladığı bir füzeyi imha etmekle kalmıyor mevcut tehlikeyi yazılımla kilitleyip düşman hedeflere yönlendirebiliyor böylece NATO'nun yaşadığı endişe katlanmış oluyor.
Türkiye şuanda NATO'yu birinci derece de ulusal tehdit olarak görüyor.
Bunun sebebi NATO'nun Türkiye'ye müdahale planlarının masada olmasıdır.
Gelen istihbarat raporlarına göre NATO, İstanbul'u denizaltılarla vurmak dahil Türkiye'deki Gehlen Örgütü olan FETÖ-PKK ve DHKP-C'nin terör konsorsiyumu ile birlikte 2. Gezi planları üzerinden "iç savaş" senaryoları tek tek masa da görüşülüp hayata geçirilmek için terör kitlelerini fonluyor.
Türkiye özellikle 31 Mart itibariyle Türkiye içindeki NATO'cuların seçime bulaştırdığı şaibe rezaletiyle uğraşırken Doğu Akdeniz'e yeni savaş gemileri ve mühimmat sevkiyatı yaparak oradaki cephemizde bize gözdağı verdiler.
ABD'nin başını çektiği Ermeni Diasporası'nı Fransa ve İtalya ile birlikte AB içinde de harekete geçirerek uluslararası hukukta zor duruma sokmak için lobiciliğe başladılar.
Hatta Ermeniler Irak ve Suriye'de PKK içinde ve PKK'dan bağımsız olarak yeni birlikler dizayn ediyorlar.
Zamanında İstanbul İngilizler tarafından işgal edilmeden önce mevcut belediyenin belgeleri çalınarak ele geçirilmiş ve işgal bu belgeler ışığında gerçekleştirilmişti.
Şimdi Dikkat!
Ekrem İmamoğlu sandık hırsızlığı ile İBB Başkanlığı mazbatasını alır almaz İBB'nin verilerini kopyalama emrini verdi hemen ardından mahkeme müdahil olarak vatana ihaneti durdurdu lakin mevcut mahkeme kararına kadar maalesef çalınan çalındı ve bilgilerin düşman istihbarat birimlerine aktarıldığı iddiası kulaktan kulağa geziyor.
Türkiye henüz bu ihaneti tartışırken FETÖ'nün terörist başı yayınladığı videoda teröristlerine "15 Temmuz'u tamamlayın" talimatını verdi.
NATO asıl hareketlenme için YSK'nın İstanbul kararını bekliyor.
Eğer YSK, İstanbul'da seçim tekrarı kararını verirse, CHP liderliğinde FETÖ-PKK-DHKP-C kadrolarıyla birlikte "hakkımız gasp ediliyor", "iktidar kaybetme korkusuyla diktatörce sandık sonucuna müdahale ediyor" gibi söylemlerle sokakta ortalığı ateşe vermek için hazırlanacaklar.
Bir diğer seçenek olarak YSK, İstanbul'da seçimi tescil ederse, yine yukarıda ki kadrolarla birlikte başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın meşruiyetini sorgulamak suretiyle kendilerinde cesaret toplamış olarak çeşitli sebeperi bahane ederek daha doğrusu bahaneler üreterek sokak hareketlerini başlatmak için canhıraş çalışacaklar.
Tabii Evanjelister kuklalaları eliyle plan üstüne plan yaparken devletimiz uyumuyor plana plan, oyuna oyun, hamlelere hamle olarak karşılık veriyor her ne olursa olsun devletimize güveniyoruz...
Velhasılı kelam; Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Enfal Suresi,30. Ayet)
Muhammed Mustafa ASLANTÜRK
Eline sağlık. Yaklaşıyor, yaklaşmakta o***!