Şiir, şairden yansıyanlardır. Her şair herkesin yaşadığı olaylara kendi penceresinden bakar. Kendi penceresinden bakarken de kendi dokunuşları ile şekillendirir olayları, olanları. O yüzden şiirlerde işlenen konular aynı olsa da okuyucuya yansıması farklı olur.
Şiirde belli başlı ortak temalar vardır. Bunların başında aşk, ayrılık, hüzün, özlem, vuslat, ölüm, şehir temaları gelir. Ancak bu temaları her şair kendi penceresinden baktığı şekilde ve gördüğü kadarıyla anlatır bize. İşin en güzel tarafı da konu aynı olsa bile bize yansıyan güzellikler farklı tonlardadır. Her birinde ayrı bir keşfe çıkarız şairin yüreğinde...
Şairleri birbirinden farklı ve özel kılan sır da bunda gizlidir. Hemen hemen her şairin bir aşkı ve o aşkın nihayetinde yaşadığı bir de ayrılık acısı vardır. Bu ayrılık acısından doğan hüzünler birikir eteğinde şairin. Bu hüzünleri bir demet kır çiçeği yaparak şiirin temel öznesi olan sevgiliye, onu bir ömür umutla bekleyişine ve onun dönüşüne duyduğu özlemle sunar şair. Şairin sunağıdır kelimeler ve şairi temize çekecek olan tek delildir şiirleri. Sevgiliye kendini affettirmenin yegâne yoludur şiir. Çekilen çileyi, duyulan özlemi, biriken umudu, dökülen yaşları gizler dizelerinde ve kelimelerinde.
Her şair kendi bakış açısıyla süsler çileyi, özlemi, umudu, gözyaşlarını ve aşkı şiirlerinde. Aynı bahçeye farklı kapılardan girer şairler. Şiirin temasını aşk oluştursa da o aşka gidilen yoldaki güzellikleri ve çileleri kendi geçtiği yolda gördükleriyle resmeder şair. Ressam fırçasıyla şiirler yazarken, şair kalemiyle resimler çizer. Fırça da kalem de aynı derinliği gizler kâğıtta. Ortaya konan eserde mükemmeli görmek kalır bize. O mükemmellikteki derinliğin serinliğinde ruhumuz huzur bulduğu zaman o eser artık olmuş demektir ve ruhumuza dokunmuştur.
Konunun özetini şu cümleyle yapmak meseleyi daha anlamlı kılacaktır kanaatindeyim:
“İstanbul tektir. Ancak her şairin İstanbul'u farklıdır.”
Paris âşıklar şehri ise İstanbul da aşkın şehridir. Aşkın ta kendisidir İstanbul. İstanbul ve şiir denildiğinde aklımıza ilk gelen şair hiç şüphesiz Yahya Kemal’dir. O kadar İstanbul aşığıdır ki Yahya Kemal, bir gün resmi işlemler için bir süreliğine Ankara gitmesi gerektiğinde geri döndüğünde kendisine Ankara’da en çok nereyi sevdiğini sorduklarında verdiği cevap İstanbul’a ne kadar âşık olduğunun tescil belgesi niteliğindedir:
“-Ankara’nın en çok sevdiğim yeri, İstanbul’a dönüş yoludur.”
İşte bu kadar derindir Yahya Kemal ile İstanbul arasındaki aşk. Her nereye giderse gitsin gözünde, gönlünde her zaman İstanbul’a döneceği günün özlemini diri tutmuştur. Yahya Kemal’in “Aziz İstanbul” şiirinde İstanbul aşkının en güzel anlatımı aşağıdaki dizeler olsa gerek:
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”
Sade bir semtini sevmenin bile bir ömre bedel olduğu kadar büyüktür Yahya Kemal’in İstanbul aşkı.
Sadece Yahya Kemal mi gelir aklımıza İstanbul dediğimizde? Necip Fazıl’'ın “Canım İstanbul” şiirine ne demeli? Üstad’ın bu şiirini okurken Galata Kulesi’nden güneşin batış vaktinde İstanbul’u seyrediyormuşsunuz gibi bir his uyanıyor yüreğinizde. O muhteşem güzelliği seyre gözlerin doyarken gönlünüzde ise buruk ve mutlu bir bayram havası yaşanır. İstanbul bir melodi olmuş da ruhumuza doluyor. Güzelliğiyle dolan ruhumuzu eritip bir kalıba konunca adı İstanbul olan bir şaheser doğuyor.
“Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım…
İstanbul,
İstanbul…”
Orhan Veli’nin “İstanbul’u Dinliyorum” şiirini okurken İstanbul’u sadece kalbinizle ve gözünüzle değil de kulaklarınızla da sevebileceğinize şahit olursunuz. Bu şiir sadece Orhan Veli’yi değil okuyan herkesi alıp götürüyor İstanbul’un koynuna. Bir anne şefkatiyle İstanbul severken bizi adeta ninniler dinliyor gibiyiz ondan. Hayatın uykudan arınmış vaziyette günün her vakti canlı olan taraflarına şahit oluyoruz. Her anı ve her yeri özel ve ayrı bir güzellikte şehir oluşunu seyrediyoruz İstanbul’un, gözlerimiz kapalı.
“İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.”
İstanbul tektir, ama her şairin yüreğinden binlerce İstanbul doğuyor dizelerde. Yukarıda Yahya Kemal, Necip Fazıl ve Orhan Veli’den anlatmaya çalıştığımız İstanbul’u gelin şimdi de kendi yüreğimden dökülen dizelerden dinleyelim:
“Boğazına takılıyor gözlerim
Hasretin boğazıma takılıyor
Ayine duruyor Aziz
Yutkunamıyorum bir lokma ekmeği
Şarap sunuyor Aziz
Eteklerinden süzülmüş pişmanlıklarla dolu bir kâseyle
İçtikçe çözülüyor düğüm, dilim
İçtikçe eriyor, dağılıyor
Paçalarından akıyorum
Sana, (s)ona...
Yağmurlarında ıslanmak sonra
Sırılsıklam olmak, sana doymak gibi İstanbul.”
Her şair aynı kavramlar üzerine kurar şiirini, lakin kendi kelimeleri ve duygularıyla süsler. Hepsi aynı şeyleri anlatır ancak sizdeki etkisi her birinde farklı farklı olur. Bu da şairlerin aynı bahçeye farklı yollardan çıkışlarındaki sırda gizlidir. Burada İstanbul ile ilgili kaleme alınmış şiirlerinden bazılarının bir bölümünü size aktarıp aynı konu üzerinde ayrı ayrı güzelliklerin olduğunu anlatmaya çalıştık. Bu güzelliğin tamamına ermek için Sabahattin Ali, Cahit Sıtkı, Nazım Hikmet, Cahit Külebi, Turgut Uyar, Özdemir Asaf ve daha birçok şairden İstanbul’u dinleyebilirsiniz.
Herkesin aşkı da, özlemi de, ayrılığı da, hüznü de, mutluluğu da, İstanbul’u da nasıl ki birbirinden farklı, özel ve güzelse her şairin de bu duyguları dizelere bir tespih gibi dizdiği şiirleri de farklı, özel ve güzeldir. Aynı konuyu farklı tatlarla okuyabilirsiniz şiirlerde.
Şiirin güzelliği ruhunuza dokunsun ve şiir büyüsün gönül bahçenizde...
Şiirle kalın, şiirde kalın...
A.Talip KOKTAŞ