Selamun Aleyküm kardeşlerim,
Bir önceki yazımda "coğrafya bir seçim değil kaderdir" demiştim. Bu yazımda Cennet Mekan Abdülhamid Han Hz.'leri döneminden Erdoğan'a yani günümüze kadar Evanjelistlerin,Siyonistlerin velhasılı ne kadar şer odağı varsa hepsinin bu cennet topraklarda ne denli tehlikeli ve kirli oyunlar oynadığını özetlemeye çalışacağım. Yani birlikte bir köşe yazısı için biraz uzun soluklu tarihi yolculuğa çıkacağız.
Esasen bu konu hakkında ciltler dolusu kitap yazılır ancak kısa kısa bilgilerle hem özet çıkaralım hemde hafıza tazeleyim istiyorum...
Tarihi yolculuğumuza Cennet Mekan Abdülaziz Han Hz.'nin şehid edilmesiyle yavaş yavaş başlayalım...
Cennet Mekan Sultan Abdülaziz Han Hz.'nin şehid edilmesi ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu idaresi masonların ve içimizdeki iş birlikçi ajanlarının eline geçmişti ki öyle bir süpriz oldu ki şer odaklarının bütün planları alt üst oluvermişti. Elhamdülillah "Onlar tuzak kurarlar,Allah'ta tuzak kurar. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." (Enfal Suresi,30. Ayet) ayeti tecelli etmiş Osmanlı İmparatorluğu'nun en buhran günlerinde, şehzadeliğinde oldukça sessiz sakin,içine kapanık fakat bir o kadar da Dünya gündemini,ekonomik yapılanmaları,siyasi stratejileri takip eden ve devletinin siyasi,askeri ve ekonomik durumu hakkında çalışmalar yürüten Şehzade Abdülhamid Efendi 1876 tarihinde tahta çıkarak koca imparatorluğu yeniden ayağa kaldırmış,33 sene boyunca büyük devrimlere imza atmıştır.
Sultan Abdülhamid Han Hz.'leri bir çok üniversitenin açılmasını sağlamış,Hicaz Demiryolu projesi,Dünya'nın ilk isabetli torpido atışı yapabilen denizaltı vb. gibi bir çok hayati öneme sahip üst düzey projeyi hayata geçirdi...
"Hasta adam Osmanlı" artık yeniden ayağa kalkıyor ve üst düzey projeleri bir bir hayata geçiriyorken elbette Evanjelistler ve Siyonistler "Kızıl Sultan,Hırsız Sultan, Kahrolsun İstibdat Yaşasın Hürriyet" gibi sloganları kullanarak pek çoğunu onların "Kızıl Sultan" dedikleri Abdülhamid Han Hz.'nin açtığı üniversetelerdeki gençleri örgütleyerek milleti devlet başkanına düşman etmek istediler. Maalesef tarih bize gösteriyor ki başarıya da ulaştılar ve bu kara propaganaların başarısı neticesinde koskoca imparatorluk bozuk para gibi harcandı.
Kardeşlerim,
malum ki Siyonistlerin ilk hedefi bugün olduğu gibi Kudüs'tü. Osmanlı'nın dış borçlarının temizlenmesi karşılığında Kudüs'ü isteyen Thedor Herzl, Sultan'ın "Bu topraklar milletimindir. Kanla alındı ancak kanla verilir parayla satılamaz!" cevabıyla adeta "Osmanlı Tokadını" iliklerine kadar hissetmişti.
Petrolün kendisinden sonra ne denli önemli bir kaynak olacağını çok iyi öngören Abdülhamid Han Hz. başta Kerkük,Musul ve Halep olmak üzere tüm petrol kuyuları için çeşitli güvenlik önlemleri almış ancak İttihad Terraki'nin yanlış politikaları neticesinde hepsinin elimizden kayıp gidişini çaresizce izledik...
Günümüzde medya faktörü ne derece öneme sahipse ve belirleyiciyse 1900'lerde de aynı şekilde önemli ve belirleyiciydi. Evanjelistler de kirli propagandalarını yürütmek için İttihad Terraki eliyle gazete ve dergileri de çok aktif kullandılar.
Kıymetli davadaşlar, ne tesadüf ki kara propagandaların manşetleri günümüzdekilerle tıpatıp aynı sadece isimler de değişiklik oluyor. Dün Abdülhamid bugün ise Erdoğan...
Mesela bir kaç örnek vermek gerekirse;
Kara propagandalarda sesi olukça gür çıkan Beberuhi Gazetesi 1 Mart 1898 tarihli baskısında "Abdülhamid Girit'i Yunan Kralı'na Sattı" manşetine imza atarak iftira tekerini döndürmeye çalışıyordu. Ne tesadüf ki takvim yaprakları 2004'ü gösterirken "Erdoğan Kıbrıs ve 12 Adaları Sattı" manşetlerini ve bu manşetler üzerinden yürütülen siyasi operasyonları hepimiz gördük, şahit olduk.
Bir diğer örnek ise şöyle;
İttihad Terakki'nin bir diğer fitne kuyusu Muhibban gazetesi 1909'da Halife Sultan Abdülhamid için "Kur'an'a İmanı Yoktur" gibi deli saçması manşete imza atarak bu şer cephesinin ne denli izansız ve karaktersiz olduğu gözler önüne seriyor. Tabii o günlerde böyle deli saçması iftiralara imza atanların torunları bugün dedelerinin izandan yoksun mirasını aynen sürdürmekte aynı şekilde kararlıydılar. Oda TV 15.05.2015 tarihinde internet sitesinde CHP'li Fikri Sağlar'ın "Ben Erdoğan'ın müslüman olduğuna inanmıyorum" sözlerini süslü püslü manşetten vermiş en hafif tabirle af kurmuşlardı.
İşte böyle kardeşlerim, bunun gibi bir çok örneği vermek pek tabii mümkün...
Peki Abdülhamid Han Hz.'lerini binbir oyunla tahtan indiren Batı Anadolu üzerindeki hilelerinden oyunlarından vazgeçecek miydi? Koskocaman bir hayır...
1923'de Cumhuriyetin ilanı sonrası resmi olarak Osmanlı İmparatorluğu son bulmuş ve Türk milleti tarihin bir çok dönüm noktasında olduğu gibi yeniden yeni bir kimlikle bir devlete sahip olmuştu.
Savaştan yeni çıkmış yorgun ve fakir Anadolu insanı her şeye rağmen elindeki tüm imanları seferber ederek yeni devletine dört elle sarılmış ayağa kaldırmak için canını dişine takmıştı.
Fakat ne var ki şefkat sultanı Abdülhamid Han Hz.'ne "Kızıl Sultan" diyen zihniyetin kukla askerleri demokrasi,özgürlük,modrenleşme gibi kılıfları kendilerine maske edinerek Anadolu'nun bütün maddi ve manevi değerlerine bir bir suikast düzenleyip istibdadı tüm Anadolu'nun iliklerine kadar işliyordu...
Böylesi ağır istibdat politikalarının sürdüğü dönemde CHP'den ayrılarak kendi partisini kurup 1950'de iktidara gelen Adnan Menderes, Anadolu insanına biraz olsun nefes aldırmıştı. Göreve gelir gelmez ilk icraatı Ezan-ı Muhammedi'yi aslına dönüştürerek Anadolu'ya umut olacağını belli ederek Siyonistlerin hedef tahtası haline geldi. Abdülhamid Han Hz.'lerine gazete manşetlerinden saldıranların torunları yine aynı taktiklerle gazete manşetleri üzerinden Menderes'e saldırarak hem iktidarı yıpratıyor hemde darbeye zemin hazırladılar.
"Menderes öğrencileri kıyma makinelerinden geçiriyor" gibi akla hayale sığmayan manşetleri maalesef başarıya ulaşıyor ve 1960'da ordu yönetime el koyuyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek manada ilk Başbakanı Adnan Menderes'i sabık sıfatıyla idam edip demokrasi tarihimizde asla silinmeyecek bir lekeye imza atılırken artık kronik bir hal alan her 10 yılda bir darbe geleneğine de ilk adım böylece atılmış oldu.
60 darbesini 70 darbesi izledi ancak bununla da yetinmeyen Batı,Türkiye'yi iyice elden ayaktan düşürüp bir daha asla ayağa kalkamayacak hale getirmek için Sağ-Sol çatışmasını başlattı. Bu tehlikeli proje uğruna bir çok faili belli ve meçhul cinayetler gerçekleştirilirken Anadolu'nun korkusuz gençleri kardeş kavgasına tutuşturulup birbirine öldürtülüyordu. Ve tabi ki bu kanlı senaryonun ardından bir darbe daha çıkacak bu sefer sokakta bir birini öldüren gençler yan yana işkence tezgahında heba olup gidecekti. Türkiye 80 öncesi çatışma dönemi ve 80 darbesi sonrası bir neslini kirli senaryo uğruna kurban vermişti.
Türkiye yeniden tüm umutlarını yitirmiş ve ne yapacağını bilemez haldeyken 85 senesinde Anadolu'nun yine derin feraseti eliyle tıpkı Abdülhamid Han'ın tahta geçmesi nasıl süpriz oldu ise Turgut Özal'da süpriz bir şekilde iktidar koltuğuna oturuvermişti.
Tıpkı Abdülhamid Han Hz, Adnan Menderes gibi Özal'da devletin milletin desteği ile yeniden ayağa kalkması için atılımlara imza atmış ve projeler üretmişti.
Ancak Evanjelistler ve Siyanistler yine harekete geçerek sonu bir Cumhurbaşkanı'nın öldürülmesi ise ile neticelenecek terör ve kaos planlarını devreye koydular.
80 darbesi sonrası kurulan 90'ların başlarında da iyice palazlanan eli kanlı terör örgütü PKK Batı'nın bir numaralı maşası oluvermişti.
Bebek katili terörist başı Batı'nın desteği ile köyleri basarak beşiklerdeki bebekler dahil masum canlara kıyıyor, karakolları basarak vatanın gencecik fidanlarını şehid ediyordu. PKK'nın kaos ve terör fırtınasına hem bugün ancak adını koyabildiğimiz FETÖ'nün askeriye ve yargı ağı o zamanlar yeni yeni dallanıp budaklanmasına rağmen adeta can siparene destek oluyordu hemde ordu ve yargı içerisindeki kendilerine Ulusalcı\Kemalist kanat var gücüyle destek oluyordu.
Faili meçhul cinayeterin,terör ve kaosun artık en zirve noktasına ulaştığı 1993 senesinde devletin en tepesine Cumhurbaşkanı'na suikat düzenleniyor ve Turgut Özal hayatını kaybediyordu.
Ardından Türkiye siyasi krizler,ekomonik krizler ve terör fırtınasına tamamen esir düşüyordu.
Siyasi istikrarsızlığın en bunaltıcı olduğu dönemde 1996'da Necmeddin Erbakan hocanın ortağı olduğu REFAH-YOL hükümeti kuruluyordu. Başbakan Yardımcısı olmasına rağmen Erbakan hoca vatandaşı biraz olsun rahatlatacak ekomonik atılımlara imza atmaya çalışıyordu ki bu sefer Sağ-Sol, Türk-Kürt ayrışmasını harlamaya çalışan şer cephesi yine manşetlerin büyük desteği ile "İrtica hortladı" gibi çirkin propagandalarla Müslüman Anadolu halkını ağır baskı ve dikta dayatmaları altına almaya çalışarak 28 Şubat Post-Modern Darbesi'nin temellerini attı ve maalesef yine başarıya ulaştılar...
İşte kardeşlerim bu tarihi yolculuğun bugünkü ayağına girilirken Erbakan hocanın da taktik ve planı dahilinde Refah Partisi'nin en parlak isimlerinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan önce okuduğu şiir nedeniyle tek tipçi zihniyetin baskısıyla hapse mahkum ediliyor ardından Başkan Erdoğan, milletin oyu ve büyük desteğiyle Türkiye'nin en uzun süreli iktidarda kalma rekorunu kıran Ak Parti'yi kurup Türkiye'nin makus talihini yırtıp "hasta adam Türkiye'yi" hasta yatağından kaldırıp tekrar şahlanması için büyük bir mücadelenin içine giriveriyordu.
Erdoğan liderliğinde Türkiye'nin atlattığı kirli tuzakları şöyle kısaca hatırlamak gerekirse, Ergenekon-Balyoz davaları süreci,baskıcı Kemalist zihniyetin 27 Nisan E-Muhtıra'sı,2012'deki 7 Şubat MİT Krizi,IMF'ye borcun tamamen borcun sıfırlanmasıyla fitili ateşlenen 2013'teki Gezi Parkı vandalizmi,17\25 Aralık Fetö'nün Yargı Darbesi ve bu binlerce yıllık kadim devletin görüp yaşadığı en aşağılık darbe görünümlü işgal girişimi olan 15 Temmuz...
Başkan Erdoğan göreve geldiği ilk andan itibaren IMF ile mücadeleye girişmiş, Faiz lobilerine savaş açmış ve bu da Erdoğan'ı doğrudan hedef tahtasına oturtmuş defalarca suikast girişimine maruz kalmasına sebep olmuştu.
15 Temmuz hain işgal girişimi Anadolu'nun yiğit evlatlarının cesurca ölüme koşmasıyla başarısızlığa ulaşmasıyla ve bunun neticesi olarak Erdoğan başkanlığında devlet tümüyle kabuk değiştirme sürecine girdi.
Terörün ana kaynağı olan Suriye'nin kuzeyine iki büyük harekat düzenlenerek hem yurt içinde hem yurt dışında eli kanlı terör örgütlerinin nefes alma imkanı darmadağın edildi. FETÖ,PKK,DHKP-C ve DEAŞ ile mücadele askeri,siyasi ve bürokrasi alanlarında olanca süratle sürerken Evanjelistler son çare olarak ekonomik savaşa tevessül ederek Anadolu'yu boyun eğdireceklerini sandılar.
ABD ve AB ülkelerinin gayri resmi uyguladıkları ambargolar, içimizdeki iş birlikçilerinde desteği ile dolar operasyonu ve fırsatçıların uyguladıkları fahiş zamlar sonucu milletin ekonomik durumu oldukça zora girdi.Ancak 2001'deki siyasi istikrarsızlığın ve basiretsizliğin ürünü olan ekonomik kriz ile bugün kü "Ekonomik Savaşı" birbirine karıştırmamak gerekir.
Kardeşlerim şöyleki, 2001'de iktidar üst düzeyde basiretsizlik batağına gömülmüş meydanı tabir-i caizse ite çakala bırakmıştı ancak bugün devlet üst düzey feraset, taktik ve strateji ile hareket ediyor bunun neticesinde dolar operasyonunu fırsat bilen stokçular zam yaparken devlet genel itibariyle ihracatta yeni rekorlara imza atmaya devam ediyor. Hatta böylesi bir ekonomik savaşa rağmen devletimiz tüm gücüyle Suriye,Irak ve yurt içinde terörle mücadelesni büyük kararlılıkla sürdürüyor,hem bürokrasi hemde askeri olarak uluslararası alanda Türkiye'nin gücünü düşmanlara iyice gösteriyor, Doğu Akdeniz,Kıbrıs ve Ege'de aynı şekilde tüm gücü ve kararlılığıyla varlığını ortaya koyuyor.
Velhasılı kardeşlerim, Türkiye olarak siyasi,askeri,bürokrasi ve istihbari olarak çok yönlü büyük bir savaşın içindeyiz. Ve savaşın içinde olduğunuz da kurşunda değer,kanda sıçrar,çamurda bulaşır bunun kaçışı olamaz bize düşen ise tarih boyu olduğu gibi yine millet olarak biz devletimize ne olursa olsun ye'se düşmeden dört elle sarılacak,devletimizden ve vatanımızdan en ufak bir taviz vermeden savunmaya devam edeceğiz.
Kardeşler,davadaşlar diyeceksiniz ki yahu bu tarihi malumatları bizde biliyoruz neden sen böyle uzun uzun yazdın diye soracak olursanız cevaplayayım.
Bu yazıyı yazmak istedim çünkü; malum ki sadece bilmek yetmiyor "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür." mukabilinden hem birlikte hafıza tazeleyelim hemde bu tarihi gerçekleri evlatlarımıza,yeğenlerimize velhasılı yeni nesillerimize iyi bir şekilde anlatmalı,aşılamalı ve yeni nesillerin yeniden bu kirli tuzaklara düşmemesi için bilinçlendirmek için yazmak istedim.
Sözlerime son verirken Kurtlar Vadisi'nden bir alıntı yapmak istiyorum...
"Barış romantiklerin lafıdır,savaş ise çağımızın bir gerçeği"
Topyekün savaşın içinde olduğumuz şu günlerde Allah C.C. devletimizin ve milletimizin yar ve yardımcısı olsun. Kafire, münafığa fırsat vermesin. Devlet büyüklerimize feraset ve basiret ihsan eylesin. (Amin)
Selam ve dua ile...
Muhammed Mustafa Aslantürk
Kalemine yüreğine sağlık...