BİREYCİ EĞİTİMİN OLUŞTURDUĞU TOPLUM
Asrımızda, madde üzerinde yoğunluk kazanan aşırı maddiyatcılık, akılları gereksiz meşgul eden siyasî polemiklerin ve dünyanın dört bir yanından ekranlara hücum edip seyircilerin ruh dünyalarını altüst eden üzücü haberlerin ve hayâsız sahnelerin bu hastalıkta çok önemli payları vardır. Uhrevî hayatımız için fevkalâde önem kazanmış olan bu yaramız üzerinde ne kadar durulsa azdır.(SORULARLA RİSALE)Dünyanın sürekli daha kötüye gittiğine dair ortaya atılan ve tüm dünya çapında yaygınlaştırılan söylemler bir aldatmacan ibarettir. Bu tür düşünceler okuma yazma bilmeden önce aramıza ekilmiştir. Kuşkusuz düşünce iklimimiz, en alçak seviyede bu tür kalıntılarla doludur”.(HABİL s 123)
“Bu düşünce insan sürekli ümitsizlik, kötümserlik ve karamsarlık telkin etmektedir. Böyle bir toprakta filiz yetişmez. Başarısız topluk ve milletler bu tür söylenti ve idealara teslim olmuşlar, kendisini eleştiren ve sorumluk yüklenen ben’likten uzaklaşmışlar. Kim bu durumda mücadele etme kuvvetini kendinde bulabilir ki?”
İçten içe çürüyen Batı medeniyeti geri kalmış uluslara bir model olarak sunulmaktadır. Özgür düşünme ve geri kalmışlık zincirlerini kıramayan toplumlar, Batı medeniyetini körü körüne taklide yönelerek, o medeniyetten aktardıkları ve modernlik diye övünerek aldığı sistemler ve yaşam biçimleri tamamen "Bireyci bir Kültür ve nesil" meydana getirmek üzerinedir.
O halde nedir bireyci eğitim ve bireyci kültürü..
Bireyin çıkarlarını grup ya da toplumun çıkarlarından üstün tutmak üzerine kurulur. Bu sistem ve kültürde yetişen bireylerin çocukluğu genellikle anne ve baba yanında çekirdek aile içinde geçer. Yakın akrabalar genellikle farklı evlerde yaşarlar. Çocuğun yetişmesi üzerinde söz sahibi değillerdir.
Akrabalık ilişkileri göreceli olarak zayıftır. Yüz yüze görüşme sıklığı oldukça zayıftır. Dolasıyla ilk çocukluk çağı küçük bir grubun içinde bireysel olarak gelişir. Böylece yetişen birey kendi çıkarlarını koruduğu, kendisinin merkez olduğu, kendisinden başkasına değer vermediği kendi krallığında büyür ve gelişir. Sonuçta çocukta "ben" kavramı gelişir. Çocuğun tüm algısı ve bilişsel yazılımı "ben" üzerine kurulur. Haklarının yanında sorumluluğunda bilincindedir. Bireysel olarak başkalarının yardımı olmadan da yaşamayı öğrenir. Bu da:
1-Dayanışma yerine yarışma
2-Paylaşma yerine büyük payı elde etme
3-Takım oyunu yerine yarışmaya dayalı oyun
4-Zayıfı ezerek gücünü gösterme
5-Güçsüzün zayıflığından yararlanma (Avrupa’nın saldırı ve kendinden başkasına hayat tanımaması buradan)
6-Ailede dahil olmak üzere özveriden kaçınma
7-Başkasını korumak ve yardım etmeyi zaman ve kaynak israfı olarak görür.
8-Rekabet ve yarışma gündelik hayatın bir parçası
9-Başkasına değil kendine güvenir. Arkadaş ve diğerlerine karşı güven duygusu yoktur.
10-Yalnız kaldığında öz güven duygusunu yüksektir.
11-Kendi geleceğini belirlemek, yaşam tarzını belirlemek, kendisini ilgilendiren kararlarda kimseden izin almaz(bizde bu duygu 15 yaşına geldim,18 yaşına geldim hala mı? diye kendisini gösterir)
12-Bireysel kararlar için fikir danışma gereğini duymaz.
13-Sırdaş ve dert ortağı olmadığından her batılının bir psikoloğunun olmasının sebebi buradadır.
14-Eğitim kurumları da böyledir. Çalışkanlık öncelikle ödüllendirilir.
15-Tartışmalarda uyum yerine eleştiri, fikir paylaşımı yerine eleştiri ve aykırı düşünceler desteklenir.
16-"Arkadaşa katılıyorum" kelimesi bilgisizliğin göstergesi olduğundan ayıplanır.
17-Bilinenin dışından söylenen ve yapılan her şey ödüllendirilir.
18-Şu anda dünya ekonomisine sahip olanlar tamamen bu kültürün bireyleri oldukları için acımazsızdırlar.
19-İş yerleri ve iş yaşamı bu bireycilik kültürü üzerine düzenlenir. Rekabet körüklenir. Liyakat ve sadakat bir anlam ifade etmez.
20-Kişiler arasında bağlar gevşektir. Toplum duygusu yoktur.
21-Bu kültür konuşma dillerinde yansır. Cümleleri mutlaka özne ile başlar. Her cümlede mutlaka "Ben" vurgusu yapılır.
İşte batı toplumunun düştüğü durum.
Bizde hızlı bir şekilde bu girdabın içine buna sürükleniyoruz.
Adem DURAN
Eğitim uzmanı