Bu sessizlik ve kayıtsızlık beni ürkütüyor.
Meşhurdur bir sözdür, "haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" diye. Öyle büyük bir imtihandan geçiyoruz ki, savrulduk, sarsıldık ve fıtrat ayarlarımızdan ciddi anlamda uzaklaştık. Yapmamız gerekenleri yapmıyor, uzak durmamız gerekenleri ise yapıyoruz. İbadetlerimiz dahi şekle büründü. Anlam ve mana maalesef ciddi anlamda hasar gördü. Dünyevileştik, materyalistleştik, afakileştik, fani olan dünyada ebedi kalacak gibi hareket etmeye başlamamız beni ürkütüyor. Ölümlerin etrafımızda kol gezdiği ve kendi ellerimizle toprağa gömdümüz dost ve yakınlarımıza rağmen ders almayış beni ürkütüyor. En temel hayati konularda dahi sessizliğe büründük. Görmezden geldik. Mücadele etmemiz gereken konularda kayıtsız kaldık. Yahu bu ne gaflet uykusudur? Ya da bu ne zillet uykusudur? Bir taraftan yanıbaşımızda fırtınalar koparken biz ise halayların çekildiği bir düğünde misali zevke, safaya, eğlenceye daldık.
Makamlar hizmet için değil, güç ve kuvvet için kullanılmaya başlandı. Yapılabilecek işlerin dahi önünü tıkayarak rüşvet ve menfaat için ahiret dünyaya peşkeş çekildi. Rüşvetin adı danışmanlık oldu. Hani boğazından haram para geçen günaha girmiş oluyordu? Hani çocuklarımızın boğazından haram lokma geçirmezdik?
Bu durum beni ürkütüyor...
Eve, arabaya, dünyaya yatırım yapılırken, öldükten sonra amel defterimizi açık bırakacak olan hayır, hasenata, talebe yetiştirmeye, eser bırakmaya, kısaca insan yetiştirmeye, evlat yetiştirmeye gayret gösterilmiyor.
Oysa şehirler dahi inşa edilip insan ihmal edilse, o şehirler sadece isyan mekanları olur. Cehenneme giden yol olur. İnsan yetiştirmeye öncelik verilmemesi beni ürkütüyor. Oysa Bedir savaşı sonrası 10 müslümana okuma yazma öğreten katil müşrikler serbest bırakılmıştı.
Alimlerimiz Peygamber varisidir. Alimlerimize bunca İtibarsızlaştırma operasyonu çekilirken onları kendi hallerine terketmek, sahiplenmemek beni ürkütüyor. Korkaklık beni ürkütüyor.
Bu durum beni ürkütüyor
Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de, Arakan'da ve dahi nice İslam beldelerinde bunca kan ve gözyaşı varken zevke, eğlenceye gözlerini ve gönüllerini kapatarak dalan müslümanlar beni ürkütüyor.
Hemen yanıbaşımızda Allah'ın kadın ve erkek olarak yarattığı insanın fıtratını bozarak eşcinsellik adı altında Lut kavmindeki sapıkların helak olması bilinmesine rağmen hızla yayılması ve Müslümanların buna kayıtsız kalması beni ürkütüyor. Ve maalesef dindar aile çocuklarının dahi beslenmeleri ve model aldıkları yüzünden eşcinselliğe kaymasına rağmen, Müslümanların kafasını kuma sokarak bunu görmezden gelmesi beni ürkütüyor.
Yahu yarın oğlunuz bir erkekle evlenmek istediğinde veya kızınız bir kadınla evlenmek istediğinde yine bu sessizliğe bürünecek misiniz? Kadın kadına, erkek erkeğe fuhşiyatın hüküm sürmesi sizi ürkütmüyor mu?
Toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında okullarda dahil gencecik körpe zihinli evlatlarımızın fıtratlarını bozmaya çalışan eğitim sistemi beni ürkütüyor. Milli ve manevi değerler yerine materyalist, ateist müfredatın yetiştireceği hissiz, duygusuz ve değersiz nesil beni ürkütüyor.
Nikahın bu kadar önemsiz hale gelmesi beni ürkütüyor.
Allah'ın evliliğe izin verdiği bluğ çağı itibarıyla evlenen ve kendini zinadan muhafaza eden genç erkeklerin hapse atılıp, karısı ve çocuklarının rezalete maruz kalan; diğer taraftan ise zinanın ismini yasak aşk koyarak fuhşiyata sesini çıkarmayan, kanunlarla zina desteklenip gencecik müminlerin hapishanede, ailesinin ise rezalette çürütülmesine olan sessizlik beni ürkütüyor.
Boşanmaların bu kadar artması beni ürkütüyor
"Evleniniz, çoğalınız ben sizin çokluğunuzla iftar edeceğim ve evlenen dininin yarısını tamamlamıştır" diyen Peygamber Efendimizin (ASM), evliliği, aile olmayı ve nesil yetiştirmeyi bunca teşvik etmesine rağmen, en ufak bir sebeple hemen boşanan insanlar beni ürkütüyor.
Nafaka zulmü beni ürkütüyor.
Allah'ın koyduğu sınırlara rağmen, birkaç ay evli kalıp boşanarak sınırsız nafaka isteyen kadınlar, nice zorluklarla bu nafakayı ödemeye çalışan böylece ne nafakayı tam anlamıyla ödeyebilen ne de yeni kurduğu aileye ekonomik olarak bakabilen nice mağdur insanlar sizi ürkütmüyor mu?
Haklının beyanı yerine kadının putlaştırılacak düzeyde beyanının esas alınması ve böylece adaletin yerlere serilmesi beni ürkütüyor. Annelik ve ev hanımlığının İtibarsızlaştırılması ve evden uzaklaştırılması ile yetişecek doyumsuz ve duygusuz nesil ürkütüyor.
Akademik başarının putlaştırılması, mefkure, ideal ve ülkü'nün gençlerin zihinlerinden çıkarılması ve materyalist ve pozitivist inançsız bir neslin yetiştirilmesi beni ürkütüyor.
Tebliğsiz bir din anlayışı beni ürkütüyor.
Tam da siyonizmin istediği gibi namazını kılan, orucunu tutan bir Müslüman çeşidi ortaya atılarak cihadın, tebliğin, irşadın Müslüman zihninden itibarsızlaştırıldığı, unutturulduğu, mücadele azminin hasara uğratılması, sessiz ve sakin, kendi halinde bir Müslüman profilinin oluşturulması beni ürkütüyor.
"Ya Musa! Sen ve Rabbin gidin savaşın biz sonra geliriz" diyen Yahudi kavminden ne farkımız kaldı Allah aşkına?
Bir taraftan zenginin kazancının içinde fakirin rızkının olması, lakin zenginin bunu kendinden ve kendinin bilmesi, diğer taraftan zekat verilmemesi sebebiyle nice sıkıntılara maruz kalan gariban beni ürkütüyor.
Ahlaksız yaşam beni ürkütüyor.
Dinin ahlakı öncelemesi, ahlakın ise gerek ticarette gerek siyasette gerekse sosyal yaşamda Müslümanın olmazsa olmazı iken, bütün bu kurumlarda ahlakın zayıflaması beni ürkütüyor.
Havalecilik beni ürkütüyor.
Müslümanın, üzerine düşeni en iyi şekilde yapması gerekirken, kendi çocuğunun yetiştirilmesinde dahi bu görevi okullara, özel öğretmenlere ve bakıcılara havale eden anne babalar beni ürkütüyor.
Çalışmadan kazanç hayali beni ürkütüyor.
Allah Kur'an'da "insan için çalıştığının karşılığı var" derken, kısa yoldan zengin olmak için nice haram yollara, nice yanlış yöntemlere başvuran, yorulmadan, alın teri dökmeden para kazanmaya çalışan nesil beni ürkütüyor.
Zorluğa talip olmadan, cennete dahi talip oluyoruz. Oysa Allah Kur'an-ı Kerim'de "sizden öncekilerin çektiklerini çekmeden cennete girebileceğinizi mi zannettiniz diyor? Bu kolaycılık ve zihin travması beni ürkütüyor.
Bin cefa ile kendisini yetiştiren anne babasından koparak, onların ihtiyarlaması zamanında onları götürüp huzurevi adı altında huzursuzluğa terkeden evlatların kayıtsızlığı, hissizliği ve duygusuzluğu, diğer taraftan sevgiyle, ilgiyle en ihtiyaç duydukları zamanda evladından, torunlarından kopan ve nice zulme uğrayan ihtiyarlar beni korkutuyor. Nitekim ihtiyarların duası çekildiği zaman belalar üzerimize sel gibi geliyor.
Günaha açıkça giren ve neredeyse günahı teşvik eden facirlerin cüretleri beni korkutuyor. Ulu orta alkol içilmesi, zina yapılması, ahlaksızlığın normalleşmesi sonucu buna kayıtsız kalınması beni ürkütüyor. İçimizdeki beyinsizler yüzünden azaba uğrama ihtimali beni ürkütüyor.
Birbiri ile muhabbet edip dertlerini, sıkıntılarını anlatması gerekirken, direk psikiyatriste koşup ilaçlarla kendini uyutan ve sorunlarından kurtulmaya çalışan insanlar beni ürkütüyor. Oysa "mümin müminin kardeşiydi," onun derdi ile dertlenir onun sevinci ile sevinirdi. Bize ne oldu ki birbirimizden bu kadar koptuk. Nerede kaldı İslâm kardeşliği? Hani Allah Kur'an'da "müminler ancak kardeştirler" demişti. hani Efendimiz (ASM), "müminler bir vücudun azaları gibidir" demişti? Bunca psikolojik bunalım, bunca kişilik bozuklukları, çocuklarda bunca davranış bozuklukları, toplumu bu kadar kargaşaya, bunalıma sürükleyen, bunca sosyal bozukluğun sebebi fıtrat ayarlarımızdan, insani ayarlarınızdan kopuşumuz değil de nedir? İnsanın robotlaşması beni ürkütüyor.
Beton yığınlara hapsolup topraktan, bitkiden ve hayvandan kopmamız sonucunda birer öfke küpü haline geldik ve merhametimizi de kaybettik. Merhametsizlikten dolayı insana, hayvana ve bitkiye verilen bunca zarar meydana geldi. Haram olduğunu bile bile insana, hayvana, bitkiye zarar veren insanlar beni ürkütüyor.
Ne dersiniz tekrar insanın fıtrat ayarlarına dönmekten başka çare var mı? Fıtrat boşluk kabul etmiyor.
Yeniden kadını kadın, erkeği erkek sayarak, yeniden insani sorumluluklarımızı üzerimize alarak, havalecilikten, adaletsizlikten, huzursuzluktan, hissizlik ve duygusuzluktan uzaklaşarak insani fıtrat ayarlarımıza dönme zamanı gelmedi mi? Neslimizi ve kendimizi her türlü fitneden, fesattan, dünyevileşmekten uzaklaştırıp, insanın fıtrat ayarlarına dönme zamanımız gelmedi mi? Başımıza gelen bunca musibetin yine bizim kendi elimizle yaptıklarımız sebebiyle olduğunu hatırlayarak, tövbe ederek, nedamet getirerek insanın fıtrat ayarlarına dönme zamanımız gelmedi mi? Allah'ın sınırlarını Allah'a, insanın sınırlarını insana, Müslümanın sınırlarının ise müslümana ait olduğunu kabul ederek haddimizi bilme zamanı gelmedi mi? Mal, mülk biriktirmek yerine, insana öncelik verip bir neslin ihyası ve inşası için bütün zorlukları göze alarak, mücadele azmimizi arttırarak bir medeniyet inşa etme zamanı gelmedi mi? Geldi ve geçiyor... Onun için hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılarak birlik, beraberlik ve kardeşlik his ve duygularımızı ve dahi davranışlarımızı geliştirerek bugünü ihya yarını inşa etmeye çalışalım.
Adnan Kalkan
www.adnankalkanakademi.com