İyi Günler Güzel Ülkemin Güzel İnsanları
Her Duyduğun Doğrumu?
Ne yazık ki ağlanacak halimize gülüp birde bu durumdan memnunuz. Uçuruma doğru giden bir koyun sürüsü gibi yalanın dolanın ardından ışık hızında gidiyoruz. Haber bültenleri, gazeteler ve sosyal medya bizi ve fikirlerimizi dizayn ediyor. Bilgiyi kaynağında almak yerine rasgele, kulaktan kulağa, yaşam tarzımıza ve ideolojimize göre alıyoruz, hiç sorgulamıyoruz. Bu durum özellikle son dönemlerde çok görülmeye başladı. Birileri ya karşıt görüş yada nefret üzerinden menşei belli olmayan sadece kişileri ve toplumu provoke etmek için yalan, uydurma veya saptırma bilgileri yerli yersiz şekilde ortaya bırakıyor, bir deli kuyuya taş atıyor kırk akıllı çıkaramıyor hesabı. Çok akıllı geçinen bizlerde o bilgilere sanki hakikat gibi sım sıkı sarılıyoruz. Doğru mu? Yanlış mı? gerçeği araştırmak yerine bilgiyi aldığımız yeri önemsiyoruz. Yaşam tarzımıza ve ideolojimize uygun şekilde bilgiyi servis ediyorlarsa mutlak doğrudur katagorisine koyuyoruz. Sonra bilginin gerçek haline uydurma ve yalan diyerek cehaletin dibine vuruyoruz bundan da müthiş bir akıl ve zeka parıltısı çıkarıp övünüyoruz. Müthiş bir özgüven eksikliğimiz var tabi bunu görenler o boşluğu kendi amaç ve hedefleri çerçevesinde dolduruyor. Kendi fikrimiz yok denecek kadar az hep birilerinin sloganlarını kullanıp kendimizi onlara esir ediyoruz. Hep başkalarının ağzıyla konuşuyor ve kendi fikrimiz gibi beninseyip katıksız bir şekilde savunuyoruz. “Yüreğimiz birinin yüreğinde olabilir ama aklımız asla başkasının cebinde olmamalı”(Yavuz Bahadıroğlu) Doğruyu yanlışı bir birine karıştırıp, sentezleyip yaşıyor ve bu durumu hiç önemsemiyor hatta tam anlamıyla yanlışlar üzerine bina edilmiş bir hayat yaşıyoruz. Kimliksiz, bilgisiz başkasının ağzına bakan sünepe bireyler ortaya çıkıyor, bu bireyler cahilliğin bayraktarlığını yaptıkları gibi dil fukara olunca dil ukalaşıyor ve sürekli hır gür, küfür ve hakaret artık tartışma yerini kavgaya bırakıyor. Ufak bir araştırma neticesinde bulunacak gerçek kocaman bir sorun oluyor o kadar çok kendimizi esir ettiğimiz söz söylüyoruz ki gerçek karşımıza çıksada bunu kendimize dahi itiraf edemiyoruz. “Söz ağızdan çıkana kadar o senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra sen onun esirisindir.” (Hz. Ali r.a.) Ego tavan yapıyor, ukalalık diz boyu cehalet her yanımızdan akıyor. Toplumda bir birimize karşı hırçınlaşıyor, ötekileşiyor ve farklı yönlere savrularak yabancılaşıyoruz. Üstüne birde sosyal medya ayağı var ki ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Öyle bir insan profili çıktı ki gerçek bilgilere değil, kimin yazdığı? Niçin yazdığı? Belli olmayan yalan haberlere inanıyor ve bunu çok hızlı bir şekilde yayıyorlar işin en tuhaf tarafı bunlara inanan onlarca beyni uyuşmuş tepkisiz kişiler var.
Kimse kendine cehalet elbisesini yakıştırmaz ama yalan ile gerçeği araştırmada yetersiz kalınması, yalanı gerçek gibi gösterip yayılması ve körü körüne onu desteklemesi size o cehalet elbisesini giydirir.
Yapılması gereken aldığımız her bilgiyi güvenirliliğini ve gerçekliğini teyit etmeden onu savunmamak ve ifade etmemek. Alemlerin Rabbi olan Allah Celle Şanühü şöyle diyor: “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat Suresi, 6)
Bilmediğiniz konular hakkında duyduklarınızı doğruymuş gibi anlatmamalıyız. Alemlerin Rabbi olan Allah Celle Şanühü şöyle diyor: "Bilmediğin şeyin ardına düşme, çünkü göz, kulak ve kalp hepsi sorumludur, mutlaka sorguya çekilecektir." (İsra Suresi, 36)
Her duyduğumuz sözü gelişi güzel taşımamak. Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyuruyor: "Kişiye, yalan olarak, her duyduğunu anlatması yeter!" (Müslim, Mukaddime 5)
DUYDUĞUNUZUN %90'NI, GÖRDÜĞÜNÜZÜN %50'Sİ YALANDIR
Her zaman Araştıran, Sorgulayan ve kendisine verilenle yetinmeyen olarak kalın.