İyi Günler Güzel Ülkemin Güzel İnsanları
Zaman çok hızlı ilerliyor insanoğlu buna ayak uydurmak için sürekli değişiyor. Teknoloji gelişiyor, uzaklar yakın oluyor fakat insanların arasındaki mesafeler gittikçe artıyor.
2 veya 3 kişi bir araya geldiğinde “ah o eski yıllar” diye söze başlıyorlar. O eski yıllar ile bu gün arasındaki fark; Artık yerel yaşamıyoruz kabuğumuzdan çıktık. Kitle iletişim araçları ve teknolojinin gelişmesiyle dünyanın heryerinden anlık bilgi aldığımız gibi değişik teknolojik aletlerle orada olamsak dahi oradaymış gibi vakit geçirebiliyoruz. Sonuçta; farklı kültür ve yaşayız tarzları benimseyip onu da hayatımıza sokunca toplum yaşayışı eskisi gibi olmuyor. İnsanlar arası kopukluk başlıyor. Hani bir söz vardır Anadolu’da “Yumurtadan çıkmış yumurtayı beğenmiyor” evet dejenere olan toplum yapısı ve bunu günlük hayatında uygulayanlar bir süre sonra kendi toplumlarına hatta kendilerine yabancılaşmaya başlıyorlar. Ardından birer birer dini, kültürel ve anenelerimizde bulunan bir çok toplumsal ve ahlaki kurallar teker teker yıkılıyor. Bunların en başında da insanların aralarındaki sevgi, saygı , yardımlaşma ve güven diye adlandırılan ama okunuşu "bir bütün olma" olan değerler azalıp yok olmaya başlıyor.
Kendimize ve çevremize olan yabancılaşma insanların arasındaki mesafeyi arttırıyor. Paylaşımlar düşüyor, birbirleriye ne sevinçleri ne de hüzünleri paylaşamıyorlar sadece paylaşıyormuş gibi yapıyorlar. Birbirlerini anlamak istemiyorlar hep bir küçük görme, aşağılama konuşmalarda hep bir bilmişlik. En iyi ben bilirim, ben anlarım ve ben uygularım. En ufak sorunlar ister ferd, ister ailevi, isterse toplumsal olsun çözmek yerine daha da karmaşık hale getiryoruz. Dinlemekten uzak, anlamaktan uzak bireyler olup hep beraber uçuruma doğru sürekleniyoruz.
Herşeye kendi ideolojimiz veya fikirlerimiz penceresinden bakıyoruz. Bizim için doğru dahi olsa yapan eğer bizden değilse kötülemek için her yolu deniyoruz. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” sözünü tam layıkıyla yerine getirip kendi kuyumuzu kazdığımızı farketsek dahi asla geri adım atmadan olanca gücümüzle burnumuzun dikine gidip hedefi yakalamaya çalışıyoruz.
Hep bir farklılık peşindeyiz farklı olunca parmakla gösterileceğimizi “vay be ne adam helal olsun” gibi hiç bir işe yaramayan kuru bir kaç söz duyacağımızı bununda bizim toplumdaki yerimizi yukarı taşıyacağını düşünecek kadar ahmakız. Toplumdan farklı yaşamak veya onlara ters hayat sürmek belki kısa bir süre zevk verir fakat bir süre sonra seni taklit edenler çoğalınca sende denizde bir su damlacığı olursun ki, işte o zaman farklılık için ne yapacaksın?
Yolda yürken hep birbirimizin suratına bakıyor ama bakmıyoruz, görüyor ama görmüyoruz. Biri yere düşse yanında geçip gidiyoruz elinden tutup kaldırmak çok zor ne nefsimiz buna müssade ediyor nede “el alem ne der” müsade ediyor. O yere düşenin bir yakınımız olabileceği hiç aklımıza gelmez.
Hep bir arada yaşayan kendine uzak toplumuna yabancı insan olmak bize hiçbirşey kazandırmaz aksine çok şey kaybettirir. Hepimizin, bu topraklarda yaşayan bizlerin tek bir hedef ve amacı olmalı dinin, ırkın, ideolojin ne olursa olsun tek bir hedef ve amaç o da; “BU GÜZELİM ÜLKE” burası bizim gemimiz su alır ve batarsa hepimiz batacağız, bakmayın o farelere onlar her zaman kaçacak delik bulurlar ama biz sen, ben bulamayız hatta bulmayız çünkü; BİZLER ZORU GÖRÜNCE KAÇAN FARE DEĞİL NE ZORLUK OLURSA OLSUN BU GEMİNİN CAN SİPARANE ÇALIŞAN BİREYLERİYİZ.
Her zaman Araştıran, Sorgulayan ve kendisine verilenle yetinmeyen olarak kalın.